İşte o iki şiir...

Nâzım Hikmet ve Bedri Rahmi Eyüboğlu elli yıl önce Paris’te bir araya gelir. Nâzım tam elli yedi şiirini teybe okur. Bedri Rahmi ülkeye dönerken yasaklı şair Nâzım Hikmet’in kayıtlarına el konulmaması için özel önlemler alır. Bedri Rahmi kayıtları oğlu Mehmet ve gelini Hughette Eyüboğlu’na bırakır. Hughette Eyüboğlu, Paris’teki kayıtların üzerinden elli yıl geçtikten sonra saklanan şiirlerin “gün ışığına çıkmasının zamanı gelmiştir” diyerek harekete geçer… Ve kayıtları Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’na teslim eder.

Yapı Kredi Yayınları ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nâzım Hikmet’in kendi şiirlerini seslendirdiği Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler adlı CD’sini ve kitabını yayımlıyor. İki büyük yayınevini ilk kez bir araya getiren bu önemli projeyle ünlü şairin elli yedi şiiri kendi sesinden yayınlanırken; bugüne kadar hiç yayımlanmamış iki şiiri de okurlarla buluşuyor.

“Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden” dizesiyle başlayan şiir Türkçe ya da Rusça hiçbir kaynakta yer almazken; “Bir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosede” dizesiyle başlayan şiir ise yalnızca Rusça yayımlanan Seçme Eserleri’nde bulunuyor.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun arşivinde elli yıl saklandıktan sonra gün yüzüne çıkarılan eserler; şairin geçtiğimiz hafta ortaya çıkan gerçek doğum tarihi 17 Ocak’ta okurlarla buluşacak.

ELLİ YILDIR SAKLI KALAN MAKARA BANTTAN GÜNÜMÜZE

"Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim.

Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın.

Sonra Türkiye'ye de ver bu sesi.

Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak.

Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım."

 

Nâzım Hikmet'in Vera’ya söylediği bu sözler, Eyüboğlu’nun en büyük vasiyetlerinden biri haline gelir.

“Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha!”

Bu sözlerin sahibi olan Bedri Rahmi’nin, oğlu Mehmet ve gelini Hughette’e vasiyet ettiği kayıttaki ses Nâzım Hikmet’e ait. 1960’ların teknolojisi bir makara bantta tam elli yıl bekledikten sonra, Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler ile Nâzım Hikmet ülkesine sesiyle geri dönüyor…

 

KAYIT TARİHİ: 25 NİSAN 1961

Elli yıldır saklanan kaydın hikâyesine gelince… Nâzım Hikmet ve Bedri Rahmi Eyüboğlu Paris’te bir araya gelirler. Bedri Rahmi kayda “Patırtı yapmayın” diyerek başlar “Yeşilden mordan pembeden” şiirini okur, sonra Nâzım’a bırakır teybi. Nâzım elli altı şiirini soluksuz okur, elli yedincisine geldiğinde kısa bir ara vermek ister ve karşımıza “Bir Garip Yolculuk” ile (Saman Sarısı olarak bilinen şiiri) çıkar.

“Bir Garip Yolculuk”u okurken Nâzım’ın zorlandığını duyuyoruz. “Olmadı” diyor, baştan alıyor, yarılarken kayıt duruveriyor, Bedri Rahmi önerilerde bulunuyor…

ELLİ YILIN ARDINDAN BANDIN GÜN YÜZÜNE ÇIKIŞI VE NÂZIM’IN HİÇ BİLİNMEYEN PORTRESİ…

Bedri Rahmi Eyüboğlu arşivini büyük bir titizlikle yayına hazırlayan Hughette Eyüboğlu, artık zamanı geldiği düşüncesiyle makara bandı sakladığı çekmeceden çıkardı ve İş Bankası Kültür Yayınları'na teslim etti. Evet, bu bant uzun yıllar saklanmak zorunda kaldı, çünkü kayıttaki ses yıllarca yasaklıydı. Bedri Rahmi o yıllarda evlerini sık sık ziyaret eden polislere karşı önlemini daha kayıt sırasında almıştı. Kaydın başında “Mor” şiirini okuyarak adeta kendi sesini Nâzım’a siper etti. Bant evin çeşitli yerlerinde saklandı; kimi zaman yüklükte, kimi zaman merdiven altında… O kadar ki, Hughette Hanım, “artık zamanı geldi” dediğinde bandın bulunması bir hafta sürmüştü. Aradığı bir şey daha vardı: Nâzım’ın annesi Celile Hanım’ın yaptığı ve daha önce ortaya çıkmayan bir Nâzım portresi. Nâzım Hikmet’in Bedri Rahmi Eyüboğlu’na yadigârı olan bu portre ise Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler kitabının ön kapak içinde yer alıyor.

Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler Nâzım Hikmet’in bütün eserlerini yayımlayan Yapı Kredi Yayınları ve Bedri Rahmi’nin bütün eserlerini yayımlayan Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın birlikte hazırladıkları ses ile şiirin buluşmasıdır. İki şairin elli yıl sonra gerçekleşen mürüvvetleridir.

Nâzım Hikmet’in gün yüzüne çıkmamış iki şiiri:

Bütün Yolculuk Boyunca Hasret Ayrılmadı Benden

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

gölgem gibi demiyorum

çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da

Ellerim ayaklarım gibi de değil

uykudayken yitirirsin elini ayağını

ben hasreti uykuda da yitirmiyordum

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

açlıktı, susuzluktu demiyorum

sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil

giderilmesi imkânsız bir şey

ne sevinç ne keder

şehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiz

içimdeydi dışımdaydı

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan

hasretten gayrı

 

Bir Ucu Bir Kuyuda Kaybolan Rüzgârlı Bir Şosede

Bir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosede

bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak

yüzü saçlarıyla örtülü kavuşma saatımızın

bir de ağır yürüyor ki deli olmak işten değil

Bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak

ben de telefon direğine bağlıyım kollarımdan

yüreğim de yorgun mu yorgun duracak nerdeyse

bir de alnıma bir su damlıyor aynı yere artsız arasız

Bana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayak

ben de seni düşünüyorum da seni düşünüyorum

ben de seni düşündükçe o da ağırlaştırıyor yürüyüşünü

bu böyle giderse yıkılabilirim direğin dibine

o yanıma varmadan

 

ntvmsnbc