İzmir’e Devrimci 78’liler Derneği tarafından Utanç Müzesi açılış konseri etkinliği için gelen protest müziğin öncü isimlerinden Suavi ile Çaylak Haber olarak konser sonrasında röportaj gerçekleştirdi. Kuliste soruları yanıtlayan Suavi Türkiye gündemi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

 

Röportaj: Ürgen Tepe, Fotoğraf: Ogün Sucuğ / Çaylak Haber

 

Parlamentoda onaylanan tezkereye nasıl bakıyorsunuz? Türkiye’nin Ortadoğu’daki bütün komşuları ile gerginliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tezkere dünyanın birçok ulusunda zaman zaman ülke gündemine taşınmış bir meseledir. Bizim ülkemizde de topografik konumu gereği, Ortadoğu’daki stratejik konumu gereği çok hassas dengeler üzerinde yürütülüyor. Bu iktidardan tezkereyi reddedip ileri demokrasi cümlelerine rağmen bir barış cümlesi kurmasını beklemiyoruz zaten. Böyle bir şey olursa devrimcilerin bir rolünü daha çalmış olurlardı. Doğrusu kendilerini ortaya koydular.

 

Tezkere aslında demokrasiyi içselleştirmiş uluslarda bir caydırıcılık unsuru olarak kullanılabilirse belki barışı da beraberinde taşıyabilecek bir kavram olarak değerlendirilebilir. Ama bu iktidarın zihniyetine, kafa yapısına, geldiği sürece ve hangi ideolojik çizgide yürüdüğüne baktığımız zaman, ABD ile ilişkisi dikkatlice incelendiği zaman görüyoruz ki, tezkere bu ellerde savaşın ta kendisi demektir. Yine doğal olarak bizim çocuklarımız, emekçi halkın çocukları kaybedecektir. Böyle bakıldığında ben, savaşın insan üzerinde yaptığı tahribat açısından, hem komşularımızla ve bu dünyada barış içinde yaşamanın mümkün olabildiğini savunan bir arkadaşınız olarak, tabi ki bütünü olarak reddediyorum. Tezkere bu iktidara yakışmıştır ama barışa karşı düşmüştür, yakışmamıştır, savaş çığırtkanlığıdır.

 

Diyarbakır Emniyet Müdürü bir açıklama yaptı. Meclisteki üç partiden AKP, MHP ve CHP’den tepki aldı ve bu partilerden Emniyet müdürünü hedef gösteren açıklamalar yapıldı. Buna dair neler düşünüyorsunuz?

Hüseyin Aygün arkadaşımızın kaçırılması ile başlayan bir süreç var. Hüseyin Aygün’ün kendi partili arkadaşları tarafından neredeyse linç edilmesine, partiden ihraç sürecine getirilmesine ve dışlandığına tanıklık ettik. Oysa Hüseyin, bu konuda donanımı olan, insan hakları kulvarında ciddi tecrübeler edinmiş, Dersim bölgesinin çocuğu olarak çok doğal bir cümle kurmuştu. ‘Bu gençler de yaşamak istiyorlar, en doğal hakları olan yaşama hakkını barışçıl olarak yaşamak istiyorlar’ cümlesini kurarken bence samimiydi, bu samimiyet de ıskalandı.

 

Hatta toplumu biraz daha ayrıştıran bir yere doğru gidildi. Şimdi Türkiye’de böyle bir dalga eserken, hemen arkasından BDP’nin gerilla ile bir buluşması oldu. Bunun üzerinden başka bir yere tırmandırıldı bu süreç. Şimdi arkasından, Diyarbakır Emniyet Müdürü, böyle bir laf edişini doğrusu ben soğukkanlı ve sabırla izlenmesi gereken bir cümle olarak ele alıyorum. Ne külliyen reddetmek ne de çok sempatik bulup alkışlamak telaşına girmememiz gerekiyor.

 

Bu cümleyi tek başına münferit olarak söylemiş olma ihmali yok. Bunu ona söyletmiş olan şeyin ne olduğunu önümüzdeki günler bize gösterecektir. O şeyi doğru kavradığımız zaman biraz yol alabileceğimizi düşünüyorum. Ben bu cümlelerin ‘donkişotça’ söylendiğine inanmıyorum. Ama nereye dayandığını göreceğiz, cemaat içinde bir ayrışma meselesi mi olduğunu göreceğiz. Sonuç itibariyle şunu söyleyeyim insani bulduğumu, pozisyonu ne olursa olsun zaten yıllardır, aylardır söyleyegeldiğimiz bir şey. Keşke bu ülkeyi yöneten insanların bu cümleleri içselleştirerek söyleyecek olgunluğa erişmiş olmalarına tanıklık etsek.

 

REDHACK’İ ÖZGÜRLÜKLERDEN YANA CÜMLELER KURDUKLARI İÇİN BENİMSEMİŞTİM’

Siz de Redhack’i destekleyen açıklamalar yaparak Redhack için marş yazdınız. Bu marş nasıl karşılandı?

İnternette bir hafta boyunca en çok tıklananlar içinde kaldı. Ama ülkede hızla gündem değiştiği için bu da gündemin gerisinde kaldı. Tarihe not düştük biz. Ben Redhack’i, hiç tanımadığım insanların mücadele biçimlerini, zekâlarını ve “cesaretlerini” çok önemsediğim için ve genç cümleler kurdukları için, umuda dair, barışa dair, anti-militarist, anti-emperyalist, sosyalizmden yana, özgürlüklerden yana cümleler kurdukları için çok benimsemiştim.

 

Çünkü benim akrabalarım konuşuyor gibiydi, arkadaşlarım konuşuyor gibiydi. Onların kim oldukları, tipleri, cinsiyetleri hiç önemli değildi. O muhalif tavırları son derece önemliydi. Günümüzde büyük paralarla finanse edilen hackerların devletin o “ulaşamazsınız” ahkâmı kestikleri, büyük paralarla ördükleri ağlarını çok basit hamlelerle deldikleri için onların zekâ oyunlarına da müthiş ilgi duymuştum. Buradan hareketle yazdım. Şarkının sözlerine dikkat edilirse önce Redhack’i tanımlamaya çalıştım.

 

“Anlamadan olmaz beni önce bir anla bizim işimiz olmaz yalan dolanla devam eden Redhack olmak bıçak sırtı gibi bir yoldan yürümektir” gibi cümlelerle, vurgularla cesareti anlatan ama sonuç itibariyle varsa bir şey bedelini de öderiz kardeşim diyen, yaptıklarının sorumluluklarını taşıyan yiğitçe tavırdı bu. Melodileştirmek gerekirdi, sanal ortamda hiç tanımadığım bu insanları ben bir düşünce bağı sistematiğinde tanıyor, sayıyordum, düşünce akrabalarımdı. Ben onlara oturdum böyle bir beste ile tamamlayarak Redhack’e armağan ettim.

 

Bugün 24 yılla yargılanan silahlı terör örgütü ilan edilen insanlara büyük olasılıkla bu hamle bir iki tur döndükten sonra bana da yardım yataklıktan dönecektir. Redhack için de yaptığımız bir şeyin bedeli varsa onunda sorumluluğunu taşırız. Bu ülkede Redhack gibi cesur, çağdaş ve internet çağını kavramış genç akla ihtiyacımız var. İnşallah sayımız çoğalır hepimiz Redhack oluruz.

 

Halil Savda Roboski’den başlayarak, Ankara’ya arkadaşları ile barış yürüyüşü başlattı. Bu yürüyüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halil Savda ilk yola çıktığında sanırım, ilk tweet atanlardan biriydim. Aynen şöyle yazmıştım, ‘Halil dilerim ki ayağına taş değmesin kardeşim barış içinde yürü’ .Birçok yerde engellenmeye çalışıldı. İlkay Akkaya arkadaşımla birlikte biz de yürüyüşe katılma noktasında karar almıştık. Ama giderek yaptığımız değerlendirmeler sonucunda bizim oraya gitmemiz başka bir dikkate dönüşecekti, daha blok blok muhataplar olacaktı ve çatışmaya doğru giden bir ortamı tetikleyebilirdi. O nedenle hiç öne atmadık. Halil’in bu yürüyüşünü önemsiyorum ayağının türabı olalım, ne diyeyim yani.