OHAL’in sahneye etkileri ile ilgili Üncü tiyatro oyuncuusu Genco Erkal, ”Kenan Evren döneminde bile biz devletten maddi destek almıştık. O dönemlerde bile Kültür Bakanlığı bundan daha tarafsız, daha demokrat davranabiliyordu” dedi. 

Genco Erkal’la Brecht’i, Nazım’ı ve bu iki ismin kaleminden çıkanların bugüne yansımalarını Ece Karaağaca anlattı. 

Gösteri ‘Nazım ve Brecht’ alt başlığını taşıyor. Bu iki önemli edebiyat insanını bir araya getirme fikri nasıl oluştu?

Bu iki insanla çok uzun zamandan beri uğraşıyorum. Brecht’le sahne üzerinde ilk tanışmam 1966 yılında oldu, Ankara Sanat Tiyatrosu’nda onun ünlü oyunlarından biri olan ‘Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi’nde Arturo Ui rolünü oynadım. Çeşitli dönemlerde ‘Ben Brehct’ ve ‘Brecht Kabare’ adıyla şiirlerinden, şarkılarından oluşan gösteriler düzenledim. Bunu uzun yıllar Zeliha Berksoy ile beraber yaptık, son beş yıldır da Tülay Günal’la beraber yapıyoruz. Yani bir ömrüm geçti Brecht’le.

Nazım da öyle, ilk 1975 yılında, Dostlar Tiyatrosu’nda ‘Kerem Gibi’yi yaptığımda, ülkemizde şiirden tiyatroya uyarlanan ilk oyun oldu. Sonradan tür olarak çok sevildi, başkaları da yaptı. Ben de yaptım; Can Yücel yaptım, Aziz Nesin yaptım ama başka şairlerden de pek çok oyunlar yapıldı. Bizimki ilkti. Benim de Nazım’la yolculuğum oradan başladı.

Amerika’dan da turne teklifi geldi, bu gösterileri caz kulüplerinde yapacaktık. Bu iki yazarın şiirlerini ve şarkılarını, biraz da kabare formatında bir araya getirmeyi düşündüm. İkisi dünya görüşü olarak çağdaş; sosyalist yazarlar olarak da düşünceleri birbirine çok uyan, çok yakışan iki insanı ve benim de ilk iki sevgilimi diyelim, bir araya getirmek düşüncesi doğdu.
Çok memnunuz, seyirci de çok memnun. Sanıyorum bu iki yazar da birbirleriyle beraber olmaktan çok memnunlardır diye düşünüyorum.

"NE YAPALIM YAPALIM, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GEÇMESİN"

Gösteride Türkiye’deki mevcut politik duruma gönderme niteliğinde kısımlar mevcut, izleyicinin de reaksiyon verdiği kısımlar bunlar. Siz Türkiye’nin mevcut politik iklimini nasıl yorumluyorsunuz?

Valla şu an tümden bu referandum meselesine yoğunlaşmış durumdayım. Öyle ki, artık başka hiçbir şey düşünemiyorum diyebilirim. Tavrımızı açık açık ortaya koyuyoruz. Çünkü bu bizim için gerçekten çok kritik bir dönemeç. Bu tasarının mutlaka durdurulması lazım. Geleceğimiz, bütün ülkemizin mutluluğu, huzuru için bu aşamadan dönmemiz lazım, bu son çıkış diye düşünüyorum. O yüzden elimizden ne gelirse yapmalıyız.

Allah’tan Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu ya da DTCF gibi yerlerde çalışmıyorum. Çünkü şimdiye kadar işime çoktan son verilmişti, çoktan içeri atılmıştım. Özel tiyatroda olmanın da başka sorunları var tabii. Mesela yazın OHAL döneminde oyunumuzun yasaklanmasını kıl payı durdurabildik. Ama ümitliyim, dilerim bu yoldan dönülür. Zaten halkımızda da öyle bir sağduyu var gibi geliyor bana.

Niye bir insan elinde her türlü yetki varken daha fazlasını istiyor?  Niye tek adamlığını perçinlemek istiyor? Geçenlerde Aliyev’in eşini yardımcılığına ataması da bana zamanlama açısından güzel bir örnek gibi geldi. Yani aynı şey burada da olabilir ve başkanımız eşine ya da oğluna yardımcılık ataması yapabilir. Kendisi hastalanırsa da yerine gelen yardımcı meclisi feshedebilir. O kadar çok yetki veriliyor ki inanılmaz. Çok önemsiyorum bu konuyu. Ne yapalım yapalım bu tasarı geçmesin.

‘Nazım Oratoryosu’nda beraber çalıştığınız Şef İbrahim Yazıcı da son KHK’larla kamu görevinden uzaklaştırılanlar arasında. Kamudaki bu ihraçlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Grup şefi olarak kemancı Bursa Devlet Senfoni Orkestrası’ndan Filiz Özsoy da atıldı. Niye bilmiyoruz ama tahminen sosyal medya paylaşımları sebebiyle. Biz bu insanları çok iyi tanıyoruz. Şimdi her şeyi oraya bağlamaya çalışıyorlar; ya PKK’lı diyorlar, ya FETÖ’cü diyorlar. Bu insanların bu iki kulvarla da ilgisi olmadığına ben yüzde yüz garanti veririm.

Tek ortak özellikleri muhalif olmaları belki. Ki İbrahim Yazıcı o kadar politik bir insan da değildir. İnanamıyorum yani. Bu kadar ender rastlanan bBüyük bir yeteneğe, nasıl yapabiliyorlar bunu, akıl alır gibi değil.

‘OHAL’DEN SONRA SEYİRCİ SAYISI ARTTI"

Son olarak 15 Temmuz’dan bu yana süregelen OHAL’in sahneye ne gibi etkileri oldu?

Pek çok tiyatro sanatçısının sözleşmesini feshettiler. OHAL gelir gelmez bizim oyunu yasaklamaya kalktılar. Fakat sanıyorum muhalefete hoş görünme durumu vardı henüz durumlar tazeyken. Biz oradan kurtardık. Ama Gezi olaylarından beri artan bir şekilde hiçbir projemize devlet destek vermiyor. Kenan Evren döneminde bile biz devletten maddi destek almıştık. O dönemlerde bile Kültür Bakanlığı bundan daha tarafsız, daha demokrat davranabiliyordu. Ama Gezi olayları zannediyorum kırılma noktasıydı. Oradan itibaren her şey kesildi.

Muammer Karaca Tiyatrosu’ndan atıldık, orası kapatıldı. AKM gibi, oranın da tiyatro kimliğini unutturmaya çalışıyorlar. Çünkü birine verecekler, orası da bir otel olacak.

Ayrıca AKP’li hiçbir belediyenin kültür merkezinde oyun oynayamıyoruz, salon vermiyorlar. Kendileri program yaparken de bizi çağırmıyorlar. Bir de son bir yıldır, bugüne kadar her yıl kesintisiz olarak ve defalarca oynadığımız Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi’ni de vermediler. Mümkün olduğu kadar ya oyun yasaklayacak ya da böyle engel olacak. Bu giderek artıyor maalesef.

Söyleşinin Tamamı Diken'de