Almanya’nın Hamburg kentinde yazar Doğan Akhanlı’nın kaleme aldığı ve bir Ermeni anne kızın hikayesini anlatan “Annenin Sessizliği-Annes Schweigen” adlı tek kişilik ve monolojik oyun sahnelendi.

Avrupa Postası’ndan Adil Yiğit’in haberine göre, Polittbüro salonunu tamamen dolduran topluluğun dikkatle izlediği oyunu, eğitim bakanlığı bünyesindeki siyasi eğitim merkezi uyum görevlisi Abut Can sundu.

İki bölüm halinde devam eden akşamda, gerçeğe uyarlanmış bir anı özetindeki “Annenin Sessizliği”ni olağanüstü bir performansla ve kendi yaşamışçasına sahneleyen Beate Ehlers Kerbekian, izleyicilerden yoğun alkış aldı.

İkinci bölümdeki Reiner Blankenburg’un moderasyonunu yaptığı podyum tartışmasında ise, katılımcılardan Almanya Ermeni Merkez Konsey Başkan Vekili Avukat Madlen Vartian, Prof. Dr. Martin Tamcke, oyunun yazarı Doğan Akhanlı ve oyuncu Beate Ehlers Kerbekian, Başbakan Erdoğan’ın Ermeniler‘e “taziye mesajını” değerlendirdiler ve gerçekçi bulmadıklarını açıkladılar.

ANNENİN SESSİZLİĞİ VE SABİHA’NIN KİMLİK BUNALIMI

Annenin Sessizliği'nde Ermeni kökenli bir ailenin kızı olan Sabiha, Almanya’da büyür. Yaşadığı kimlik bunalımı ve kültürler arası yabancılık sonucu, Alman ve Türk olmak arasında git geller yaşar ve sonuçta tipik bir Türk milliyetçisi olur. Öyle ki, konu Ermeniler konu olduğunda annesinin “onlar da bizim gibi insanlar” cevabına dahi tahammül gösteremeyerek “hayır olamaz” tepkisiyle karşılık verir.

Gün olur Sabiha’nın annesi yaşama veda eder. Annesinin iki göğsü arasındaki Ermeni dövmesini görmesi, Sabiha’da başlayacak köklü değişikler için bir işaret olur. Oyunda öne çıkan en çarpıcı mesaj ise, “Suskunluk başladığı yerde parçalanmalıdır” denerek üçüncü ve dördüncü jenerasyonun geçmişle (1916) günümüz arasındaki köprüyü kurmasına dikkat çekilmesi.

ABUT CAN: ETNİK KÖKEN ÖNEMLİ DEĞİL

Annenin Sessizliği adlı tarihi derslerle dolu oyuna ve podyum tartışmasına ev sahipliği yapan Hamburg eyaleti eğitim bakanlığı bünyesindeki bir projede görevli Abut Can konuya yönelik verdiği özel demeçte şunları ifade etti:

“Hamburg‘ta dünyanın 180 ülkesinden çeşitli kültürel zenginlikler ile bir o kadar da sorunlar bir arada yaşamakta. Uyum görevlisi olarak çalıştığım eyalet siyasi eğitim merkezi, her yıl yahudi soykırımına yönelik tarihle yüzleşme amacıyla toplantılar düzenler. Amacımız bu tür etkinliklerle yeni bir tartışma platformu yaratabilmektir. Ermeni soykırımı için de böyle bakıyoruz. Halkların kaynaşması ve yaşanmış tarihin unutulmaması için çabalarımız devam edecek. İnsana etnik kökenine bakılmaksızın, insan olduğu için önem verilmeli”.

AKHANLI: TARİHLE YÜZLEŞİLMELİ

“Almanya benim için bir öğrenme alanıdır” diye söze başlayan Doğan Akhanlı, “1915’te yaşananlar kişisel olsaydı psikolojik yardım mümkündü, ancak toplumsal bir olaydan ve bir soykırımdan söz ediyoruz. Tarihle açıktan yüzleşmeden kalıcı bir çözümden söz etmek mümkün değildir” dedi.

VARTİAN: ÖZÜR DİLENMEDEN ÇÖZÜM OLMAZ!

Avukat Madlen Vartian ise “Toplumsal bir travmaya yol açan ve 99 yıldır Türkiye devleti tarafından hep reddedilmiş ve görmezden gelinmiş bir insanlık suçunu “taziye mesajı” ile geçiştirmek göz boyamaya çalışmaktır. Ne zaman ki, Türkiye devleti gerçek anlamda bir özür diler, halklar arası kardeşlik köprüleri de yeniden yeşerir. Tersi bir durumda insanlık suçu işlemiş ağır suçlu fail ile mağdurun/kurbanın durumu aynı terazide tartılamaz” değerlendirmesinde bulundu.

TAMCKE: NAZİ DÖNEMİNDE ALMAN KÜLTÜRÜNÜN BİR BÖLÜMÜ KAYBOLDU

Göttingen Üniversitesi’nde görevli teolog ve Ortadoğu Hristiyanları üzerine uzman Prof. Dr. Martin Tamcke ise konuya Almanya tarihi açısından bakarak örnekler verdi.

Almanya’da Naziler döneminde Alman kültürünün bir bölümünün kaybolduğuna dikkat çekerek, aynı şeyin Türkiye için de geçerli olduğunu savundu.

En son geçen ay Muş ve Maraş’a gittiğini açıklayarak, Ermeni sözünü ağzınıza almanın bile ciddi bir sorun olduğunu söyledi.

Tamcke konuya ironik bir yaklaşımla, ne zaman ki, Türkiye’de bir Hristiyan veya Ermeni devlet başkanı olursa, o zaman çözüm için bir adım olabilir değerlendirmesinde bulundu.