Serdar Korucu / Agos

Trabzon’da 1964 yılından bu yana müze olarak kullanılan Ayasofya Kilisesi’nin camiye dönüştürülmeye çalışılmasıyla yeniden gündeme gelen, Anadolu’nun dört bir yanındaki Hristiyan eserlerinin nasıl kullanılacağı tartışması, binaların esas sahiplerinin yaklaşık 100 yıl önce bu topraklardan gitmiş / gönderilmiş olmasına rağmen sürüyor.

Bu sancılı süreç kimi zaman da sanat eserlerine ilham kaynağı olabiliyor. Alper Aydın’ın Ankara’da açılan “Boş Evlerden Şehir Olmaz!” sergisinde yer alan “Yeryüzü Sanatı” adlı ikili yapıtı gibi.

Küratörlüğünü Mehmet Ali Uysal ve Paris Bölgesi Çağdaş Sanat Ağı TRAM’ın üstlendiği, Türkiye ve Fransa’dan sanatçıların katıldığı kentsel dönüşüm konulu sergi kapsamında yer alıyor Aydın’ın eserleri.

Eserlerin çıkış nedeni Anadolu’nun boş bırakılan kiliselerinden birine uzanıyor.

Alper Aydın, 2011 yılının yaz aylarında memleketi Ordu’nun Yason Burnu yarımadasında bir sergi açmak istedi. Hayali, bölgenin eski sakinleri Rumlardan kalan, 1868’de inşa edilen Panayia Kilisesi’ni kullanmaktı.

GÜNLÜK 2500 TL

Karadeniz bölgesinin deniz kenarındaki tek Rum kilisesi olan Panagia, 2004 yılında restore edilmiş ancak statüden yoksun bırakılmıştı. Ne müze, ne de kültür merkezi olan kilise boş bir bina olarak geziliyordu. Yıkılmaktan kurtulmuştu belki ama hayata dönememişti.

Alper Aydın, sergisini bu mekanda yapmak için uzun bir bürokrasi savaşına başladı. Önce Kültür Müdürlüğü’ne başvurdu, ardından Müzeler Müdürlüğü’ne. Her kurum bir diğerine atıyordu topu. Öyle ya, talebe verilecek yanıt, devletin yüz yılın üstündeki politikasının yansıması olacaktı.

Sonunda çözüm, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan geldi. Açıkça “Hayır” denmedi elbet ama öyle bir yanıt verildi ki “Asla” demeye yakındı. Alper Aydın’dan her gün için hafta içleri 2500, hafta sonu için 3 bin lira talep edildi. Beklenen olmuştu. Bu bedeli ödemesi imkansızdı ancak sanatçı geri adım atmadı. Yıllarca kendisine ait hissettiği binada eserlerini sergileyemese de Aydın, mücadelesini farklı bir alana taşıdı.

Alper Aydın, insanlığın para, daha doğrusu rakamlarla olan ilişkisini yansıttı yapıtlarına. Hepimize ait olan taşlara, ağaçlara rakamlar yazdı. Yine kendi memleketinde, yine çocukluğunu geçirdiği topraklarda…

Bu rakamlar kimi zaman ağırlık, kimi zamansa sayı oldu. Önemli olan taşları ve ağaçları gerçek anlamından, geçmişinden, ortak sahipliğimizden çıkartması, onları sadece birer rakam olarak görmemizi sağlamasıydı. Tıpkı 145 yıllık kilisenin kullanım bedelini çıkartan, bunu yaparken de bir sergiye engel olan Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi…