Ali Güler / ANF Berlin

O, bütün dünyada işçi sınıfının sorunlarını ve ezilenlerin hikâyelerini beyaz perdeye taşıdığı kimliğiyle tanınıyor. Filmlerin merkezinde hep ‘alttakiler’in hikâyeleri var. ‘The Spirit of 45’ (45 Ruhu) isimli belgeselinde de, yine dönemin İngiltere’sinde yaşanan sorunları kendi özgürlükçü üslubuyla anlatarak, eleştiri oklarını kapitalizmin vahşiliğine yöneltiyor.

Cannes’ın “Altın Palmiye”  ödüllü yönetmeni Ken Loach, 50 yıllık sinema kariyerinde, birçok filme imza attı. Yaptığı filmler sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada beğeniyle takip ediliyor. Çünkü onun sinema dili gerçekliğe dayanan, yarı belgesel tarzında. Eserlerinde sosyalist imgeleri kullanıyor. Tartışmasız bütün filmlerinde, işçi sınıfının kapitalizm ile çelişkileri ve mücadelesini irdeliyor. “Poor Cow”, “Bread and Roses”,”Land and Freedom” gibi filmler, bunlardan birkaçı. Bu nedenle Ken Loach için “işçi sınıfının sinemadaki sesi”  demek sanırız en doğru tanım olur.

O, bütün eserlerinde bir taraftır. Bir derdi vardır ve onun peşinde koşmaktadır. Sinemadaki politik duruşunun yanı sıra sanatsal açıdan da hep aykırıdır, farklıdır. Kullandığı kameradan tutalım, seçtiği oyunculara kadar bu böyledir. Onun bütün filmlerinde yalınlık hâkimdir; sadelik, anlaşılır bir dil vazgeçilmez tarzıdır.  Seyirci film boyunca kendisini hikâyenin içinde hisseder, kurduğu bağ bu derece güçlü ve etkileyicidir.

İşçi sınıfının yönetmeni olarak tanınan Ken Loach, Hollywood sinemasına da karşıt bir isim olarak tanınıyor. Her platformda da bunu açık bir dille ifade ediyor.  Onun kamerasının yönü hep gerçek hikâyeler,  gerçek mekân ve hayatlara çevrilmiştir. İşte “The Spirit of '45” belgeseli de bu tarzda bir film. Tanınmış yönetmenin 2013 yapımı bu filmi “Berlinale Special/Berlinale Özel” bölümünde gösterildi.

İNCE ELENİP SIK DOKUNULAN BİR FİLM

20.yüzyılın son yarısının İngiltere’sinin anlatıldığı “The Spirit of '45”, 95 dakika süresi siyah beyaz bir film.

Aralarında eski bakanlar, ekonomistler, uzmanlar ve dönemin tanıkların da bulunduğu onlarca kişinin söyleyişiler, gerçek görüntüler ve yaşananları gerçek bir dille anlattığı filmde, yönetmen Loach, 60 yıllık İngiltere’nin işçi sınıfı sorunlarını, hükümetin özelleştirme, sağlık ve eğitim politikalarını derinlemesine irdeliyor. Arşiv görüntülerin de kullanıldığı filmde, özelikle 1945 yılında, savaşta zarar görmüş ülkenin insanları yoksulluğun pençesindeki yaşama ışık tutuyor. Ağır sanayinin içindeki iş koşulları, gün yüzüne çıkan çelişkiler, seçimlerden zaferle çıkan İşçi Partisi, yaşam koşullarında refahı getiriyor, ülke genelinde bir ilerleme ve standart yakalanıyor. Ancak 45 ruhu 1979 yılındaki seçimlerden zaferle çıkan Margaret Thatcher’in yeni politikalarıyla son buluyor. İşçi sınıfının yaşadıkları, sağlık ve eğitim politikalarındaki dengesizlik yine baş gösteriyor.

Sendikalar, öncülüğündeki işçi sınıfının direnişi, başkaldırışı ve vahşi kapitalizm ile başa çıkamaz. Çelişkiler gittikçe derinleşir, bu 1985 yılındaki posta, elektrik ve benzeri kurumların özelleştirilmişine kadar sürer. Ünlü yönetmen Ken Loach, bu süreci işçi sınıfı ve alttakilerin tarafında durarak, kapitalizmi hedef alarak ilerliyor. Bunu kullandığı gerçek görüntülerin yanı sıra işçi sendikası temsilcileri, hemşireler, kömür ocakları madencileri, ekonomistler, doktorlar, liman işçileri, emekli politikacılar, yine 87 yaşındaki eski İşçi Partisi Bakanı ve savaş karşıtı Tony Benn gibi isimlerin ağzından aktarıyor. Her filmde olduğu gibi Ken Loach, bu filmini de ince eleyip sık dokuyarak, eşit-adil ve demokratik bir toplumu inşa etme duygusuyla hazırlamış. Film gerek kurgusal, gerek sanatsal açıdan oldukça etkileyici. Kullanılan müzik, görüntü ve temayı ruhsal anlamda tamamlayacak nitelikte.

LOACH:  KAPİTALİZME KARŞI DURULMALI

Yönetmen Ken Loach, filmin gösteriminden sonra sahneye çıkarak, seyircilerin sorularını yanıtladı. Filmin bir döneme ışık tuttuğunu belirten Loach şunları söyledi: “Bu dönemin İngiltere’sinde siyasi rantlar, çelişkiler ve kapitalizmin vahşi süreci vardır. İşçi sınıfı, altta eziliyor. Ben de bu döneme ışık tutmak için böylesi bir film yapma gereğini duydum. Bana göre sömürü günümüzde hala bütün sıcaklığıyla sürüyor. Kapitalizm, insanları kendi çarkında ezmeye devam ediyor.” Filminin bir taraf olduğunu belirten Loach, kapitalizm ve sömürüye karşı işçi sınıfının yanında yer alınması gerektiğinin altını çizdi.