İstatistikler, Avrupa Birliği ülkelerinde vatandaşın satın alma gücünün Euro krizi öncesinde de sürekli düşüş eğiliminde olduğunu gösteriyordu. 

Kuzeydekilerin güneydekilere oranla daha yüksek yaşam standartlarına sahip olması yıllar boyunca en tanıdık tabloydu. Ancak 2004 yılında eski Doğu Bloku ülkelerinin Avrupa Birliği’ne katılımıyla bu tablo biraz değişti ve batıdan doğuya uzanan yeni bir düşüş çizgisi daha ortaya ortaya çıktı. Birliğin batısından doğusuna doğru da refah giderek azalıyor.

Avrupa Birliği’nde alım gücünün en yüksek olduğu ülke olarak yüzde 271'i ile resmi adıyla Lüksemburg Büyük Dukalığı öne çıkıyor. İspanya ve İtalya yüzde 100’lük alım gücü ile Avrupa Birliği sıralamasında ortalarda yer alırken, Birliğin yoksul yeni üyeleri Romanya ve Bulgaristan’da ise alım gücü kişi başına yüzde 46 ila 44’le ortalamanın hayli altında. Dünyanın en büyük ekonomilerinden Almanya ise yüzde 118’lik oranla ortalamanın biraz üzerinde.

KRİZ YOKSULLAŞTIRMADI
Euro krizi aslında Birlik’teki zengin – yoksul dağılımında büyük bir değişikliğe yol açmadı. Kurtarma şemsiyesinin altına girmek zorunda kalan Yunanistan’da alım gücü hâlâ yüzde 90 iken, Portekiz’de ise yüzde 80. Yine milyarlarca euro uluslararası yardım almak zorunda kalan İrlanda’nın yaşam standartlarında da düşüş görülmüyor. İrlanda yüzde 128 oranındaki alım gücü ile kurtarma fonlarına en büyük mali desteği aktaran Almanya’nın bile önünde. Yine yardım talebinde bulunan Kıbrıs’ta da alım gücü yüzde 99’la İtalya ve İspanya’daki refah ortalamasına hayli yakın.

Ortaya çıkan rakamlar, Avrupa’daki borçlanma krizinin vatandaşın yaşam standardından çok, ülkelerin mali ve bütçe politikalarını etkilediğine işaret ediyor. Finlandiya Avrupa Bakanı Alexander Stubb geçmişe işaret ederek Avrupa Birliği’nde artık bambaşka ayrım noktaları bulunduğunu belirtiyor:

“Avrupa Birliği içinde bugün birbirinden farklı bir dizi koalisyon var. Sanıyorum, şu sıralarda ‘yeni üyelere karşı kurucu devletler’, ‘güneye karşı kuzey’, ‘doğuya karşı batı’ ya da ‘Katoliklere karşı Protestanlar’ hakkında konuşsaydık zaman kaybı olurdu. Avrupa Birliği içindeki koalisyonlar aksine sorunlara odaklanarak işlevsel bir şekilde çalışıyor. ‘Euro Bölgesi’nde olmak mı olmamak mı, tek pazar isteniyor mu istenmiyor mu ya da kredi notu A3’mü değil mi’ gibi sorunlarla ilgileniyorlar. İşte bu, tamamen yeni ayrım noktaları.”


ORTAK TAHVİL KRİZİ
Belçika’nın eski başbakanı Guy Verhofstadt’a göre de bugünkü asıl ayrım çizgisi, borçların ortaklaşa üstlenilmesini isteyen ülkelerle istemeyenler arasından geçiyor. Almanya, Hollanda ve Finlandiya, Euro Bölgesi adına ortak devlet tahvillerinin piyasaya sürülmesine karşı çıkan son üç ülke. Avrupa Parlamentosu’nda liberallerin grup başkanlığını yürüten Verhofstadt için bu Euro Bölgesi’nin kaderini ilgilendiriyor:
“Aslında yaşanmakta olan tartışma, Avrupa Birliği’nin geleceğinden daha fazlasını ilgilendiriyor. İncelenen, analiz edilen her olayda, Euro'nun sadece yaşatılması gerektiği ve bu krizin de ancak siyasi irade ile çözülebileceği sonucuna varılıyor. Sorunun kilitlendiği nokta da ortak devlet tahvilleri oluyor.”

ENFLASYON GÜNEYDE ARTIYOR
Refahla doğru orantılı olarak enflasyon da Avrupa Birliği ülkeleri arasında farklılık gösteriyor. Kuzeyde enflasyon oranları düşükken, güneye gittikte para değer kaybediyor, enflasyon artıyor. Ancak uzmanlara göre bu yakında tersine dönebilir, zira güneyde rekabet gücü azalan ülkeler borçlarını kapatmak için artık yeterince ithalat yapmıyor. Bunun da enflasyonu kuzeye yöneltebileceği belirtiliyor. Borçlu ülkeler, işte bunu gerekçe göstererek ülkelerin de euro krizine ortak olmasını istiyor.
© Deutsche Welle Türkçe