Denizcilikle uğraşanların gemide kadının varlığının uğursuzluk getireceğine inandıkları söylenir. Bu mit korsanları konu edinen filmlerin vazgeçilmez malzemesidir. Bu inanışın nerden geldiğini bilemiyoruz, belki totem inançlarına dayanıyor; kadının kontrol edilemez enerjisinin ve gücünün var olduğuna ve bunun da denizi diriltip gemiyi alaboraya çevireceğine inanılıyor, belki de erkin hakim olduğu korsan gemilerinde ganimet savaşının yanı sıra kadın için de “paylaşım” savaşı çıkacağından korkuluyordu. Çünkü kadın, erkil yasalarda ve savaş-talan edimlerinde ganimet olarak görülür. Kadının varlığının gemilerde kabul görmemesi, onun enerjisinden ötürü gelişebilecek doğal felaketlerin ve ona sahip olma konusundaki anlaşmazlıkların önüne geçmek için ortaya çıktığı varsayılabilir.

Türkiye’de bir korsan gemisi gibidir hâlihazırda. Ataerkil değer yargılarının sözlü ve yazılı olarak sosyal yaşamın her alanında kurumsallaştığı bir korsan gemisidir. Kaptanın rotasını bilmediği, elinde kancası ile her yeri mahvettiği bir gemidir.

Çıkarların ve sermayenin paylaşıldığı bir metafor olarak bu korsan gemide kadına yer yoktur. Kadının yeri, haklar üzerine pazarlık yapılan aktörlerin olduğu alan değil aksine kadın bir nesne olarak (!) üzerine pazarlık yapıldığı bir gündem olur. Bu pazarlıkta kadının giyiminden toplumsal üretimin neresinde olacağına dek konuşulur ve karar altına alınır.

Kadına yönelik artan şiddet, şiddetin toplumsal meşrulaştırılması ve kültür endüstrisinin ataerkilliği içselleştiren fonksiyonları ile kadın nefes alamaz durumdadır. Bu yüzden kadınların korsan yasalarına karşı HAYIR diye haykırışı bir yaşam savaşıdır.

Kadınların HAYIR haykırışı kuşkusuz ki bu korsan gemiye uğursuzluk getirecektir, çünkü kadının enerjisi denizi uyandırır ve gemiye bir rota verir.