Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak bütçe görüşmeleri sırasında TBMM’de yaptığı sunumunda, “(mecbur kalmadıkça) yeni indirim, istisna ve muafiyetler uygulanmayacak” diyerek bütçe disiplini vurgusu yaparken, aynı zamanda muhtar maaşlarının yılda %1600 arttırıldığı gibi ilginç konulara değindi. “Spekülatif atakları elhamdülillah dağıttık” şeklinde ifadelerde bulundu. CDS primlerimizin pozitif ayrıştığını bile söyledi ki konuşmasındaki en enteresan ve akla ziyan bölüm burasıydı. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya ise geçen hafta yaptığı bir sunumda, iktisadi faaliyetlerde yavaşlama olduğu ve özellikle sanayi üretimi ve iç talepteki azalmanın bu yavaşlamadaki en belirleyici unsurlar olduğuna dikkat çekmişti...

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türkiye’nin ortalama yıllık büyümesi %5 civarındayken, kalkınma, ekonomik büyüme ve gelişmeyi odağına alan Ak Parti hükümetleri döneminde bu oran çok fazla artmadı. Bununla beraber, 2019’da Türkiye’yi yaklaşan bir resesyon tehlikesi bekliyor. Devlet yetkili otoritelerinin bile 2019 büyüme tahmini %2 iken, uluslararası finans ve kredi derecelendirme kuruluşlarının tahmin skalası %0 ila %-2 arasında değişiyor. Bugün açıklanan büyüme verilerine göre, özellikle %5,3 oranında bir “çökme” yaşayan ekonomimizin lokomotifi inşaat sektörünün de etkisiyle, üçüncü çeyrekte %1,6 oranında büyüdük. Hâlbuki bu oran 2018 yılının ilk çeyreğinde %7,4 ve ikinci çeyreğinde ise %5,2 olarak gerçekleşmişti.

Son ay itibariyle enflasyonda (son 12 aylık TÜFE) %25’ten %21’e yapay bir gerileme yaşanırken, Fitch 2018 yılsonu için enflasyon tahminini %20’den %25’e, 2019 yılsonu beklentisini ise %15’ten %17’ye yükseltti. 2020 tahminini ise %10 olarak teyit etti. Yani 3 sene daha Türkiye çift rakamlı enflasyon rakamlarına mahkûm gözüküyor. Fitch ayrıca reel ekonomimizdeki bariz gerilimler sebebiyle 2018 yılı GSYH büyüme tahminini %3,8’den %3,5’e indirdi, 2019 yılı için beklentisini %1,2’den %0,6’ya, 2020 yılı beklentisini ise %3,9’dan %3,1’e düşürdü. Bu da Türkiye’nin 3 yıl boyunca ABD kadar veya daha düşük oranlarda ancak büyüyebileceğini gösteriyor. Fitch Türk bankalarının çoğunun negatif görünümlerini koruduklarını da ekledi ve değerlendirmesinde Türk bankalarının konumunu ve kategorisini Umman ve Kosta Rika bankaları ile bir tuttu.

Türkiye %28 ile kamu borcu/GSMH oranı en düşük ülkelerden biri (bu oran sözgelimi Japonya’da %253 ve Yunanistan’da %178). Bu düşük oran sebebiyle de özel sektör, projeleri için hazine garantisiyle yurt dışı bankalardan kredi kullanabildi ve 10 yılda borcunu ikiye katladı. Fakat şurası da unutulmamalıdır ki, aynen Yunanistan’da olduğu gibi, özel sektör ödeyemediği zaman, özel sektör borcu kamu borcu haline gelir.

Dünya üzerinde yargının iktidar üzerinde söz ve hüküm sahibi olduğu 113 ülkeyi ele alan bir araştırmaya göre, Türkiye iktidarın yani ülkeyi yönetenlerin yargı ve yargı kararlarını en az önemsediği ve etkilendiği son 3 ülke arasında yer alıyor. Adında “Cumhuriyet” kelimesi olduğu halde mevcut güçlü liderinin/başkanının güçler ayrılığı ilkesini reddettiği bir memlekette yaşıyoruz.

Küresel oligarkların prensi olarak bilinen ve bankacı iken birdenbire hızla siyaset sahnesine itilerek Fransa Cumhurbaşkanı olarak seçilen Macron’un toplumun yoksul ve orta sınıf kesimlerini ezmekten geri durmayan acımasız ve itici politikaları sonunda “sarı yelekliler” denilen bir isyan hareketine yol açtı. Bizdeki Gezi Parkı direnişinin aksine, sarı yelekli eylemleri başta insan hakları, çevre ve doğaya ilişkin herhangi bir talep içermeyen, genelde yaşam koşullarından yakınan düşük gelirli ve az eğitimli bir kesimin başlattığı bir hareketti. Sonradan talepleri çeşitlendi ve idarecilerden herhangi bir yanıt alamamanın ve polis tarafından uygulanan orantısız şiddetin doğurduğu öfke ile hedefine devletin ekonomi politikaları kadar doğrudan Macron’u da aldı. Bizim siyasetçilerimiz ise adeta nazire yaparcasına, “Fransa’daki durumdan endişeliyiz” açıklamaları yaptılar ve hatta Dışişleri Bakanlığı yoluyla Fransa’ya yolculuk edecekler için bir seyahat uyarısı yayınladılar. Bu arada, Paris’teki olayların yılsonuna kadar sona ermemesi durumunda, ekonomi ve özelikle turizm sektörüne 13-14 milyar Euro civarında bir zarar verebileceği tahmin ediliyor. Öyle görülüyor ki Macron’un olağandışı sosyal fayda kısıntıları içeren ve orta direk denilen kesimi de yoksulluk sınırına getirerek canından bezdiren zalim neoliberal tutum ve politikaları ters tepti ve kazançtan çok zarara ve kendisine olan güven ve desteğin ülke çapında %24’e kadar gerilemesine yol açtı. Paris’te başlayan protestoların tüm Avrupa’ya yayılmasından “endişe” ediliyor...

Thomas Carlyle der ki; "İnsanın ilk görevi korkuya boyun eğdirmektir. Korkudan kurtulmadan hiçbir şey yapamayız. Ayağının altında korku olduğu sürece insanın eylemleri adidir, gerçek değil sahtedir, düşünceleri hatalıdır, bir köle ve bir ödlek gibi düşünür.”