“Eyy HDP” diye bağırmak kolay.

HDP’ye ve Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yüklenmek kolay.

Böylece hem “tarafsız” görünür “denge” tutturursunuz, hem de sonunda sizi de hedef alan saldırıları başka bir hedefe yöneltirsiniz.

“HDP, PKK’yi yeterince net kınamıyor” diyenler, ne yaptığınızın farkında mısınız gerçekten?

Sözlerim elbette ki, hâlâ kurt Asena’nın peşinde dolaşanlara değil. Yakın tarihimizin en kanlı katliam ve infazlarına imza atmış bir siyasi geleneğin; yeni katliamlar, infazlar, yağmalar için her daim amade olduğu karanlık çevrelere de değil.

“Verin 400 vekili bu iş huzur içinde çözülsün”, “HDP barajı geçerse bizim de A-B-C planlarımız var”, “HDP barajı geçerse çözümün filmini izlerler” sözleriyle daha seçim öncesi HDP’yi ve barış yanlılarını tehdit edenlere hiç değil.

Sözlerim her kesimden demokratlara, bu ülkede hukuk ve demokrasinin yerleşmesi için samimiyetle mücadele edenlere, barışta birleşenlere…

Daha ne desin HDP ve Eş Başkanları?

PKK gerillalarının, HDP’ye oy veren kitlenin çocukları olduğunu bilmezden gelmeniz gerçeği değiştirmez.

PKK’nin HDP’yi dinlemeyeceği hatta Kürt illerindeki gençlerin de PKK’yi dinlemeyeceği bir ortama girilmişken, bu çağrılar sadece HDP’yi sıkıştırmaya çalışanlara yarar.

Demirtaş’ın “’Ama’sız,’fakat’sız silahlar susturulmalı” sözlerine daha ne eklenebilir?

“Teröristler” mi desin istersiniz, “Akan kanın sorumlusu PKK’dir” mi desin?

Bunları devlet 80 yıldır söyledi, işe mi yaradı? Demirtaş söylerse işe mi yarayacak?

Devletin “güvenlik” adı altında, önce Kürtlere sonra tüm muhaliflere yönelttiği her savaş döneminde gazetecisinden siyasetçisine, akademisyeninden uzmanına bütün ‘ekran dönemi şahsiyetleri’nin tekrarladığı “Siz PKK’ye terörist deyin önce” kıvamına mı geldiniz, top yekun?

HDP ve Demirtaş’ın iki yanlı baskı altında olduğunu bilerek, ondan başka açıklamalar beklemek iyi niyetli olabilir ama cehenneme giden yola taş döşediğini öngörememek, son yıllarda çok tanık olduğumuz tam bir “aydın öngörüsüzlüğü” örneği.

AKP devleti ve tetikçileri, bütün güçleriyle HDP’ye saldırıyor.

Yalnız HDP’ye değil, HDP tabanına da saldırıyor. Halk evlere kapatılıp kurşun yağmuruna tutuluyor. Bebekler, çocuklar öldürülüyor, hastalar ölüme terk ediliyor.

Seçmenleri “Kaosa oy verdiniz” diye tehdit eden, aklı pipisinde danışmanlarla yönetilen bir ülkenin bu kuşatmayı kırmasının yolu, HDP üzerinden gündemi çarpıtma çabalarına katkı vermek değil.

Tam tersine mesela, Dağlıca’da yitirilen gençlerimizi ölüme gönderenlerle, belki yaralıları kurtarabiliriz, diye kendiliğinden harekete geçen bölge halkı arasındaki vicdan farkını ortaya koymak gerekir.

Mesela Dağlıca’da ölen gençlere gerçekten üzülenlerin; çatışma bölgesine giden yolun güvenliği olmadığını bile bile “Gidilecek” emri verenlerin, ortaya çıkan iddiaların ve soru işaretlerinin açıklığa kavuşturulmasını istemesi gerekir.

Mesela, Cizre’de 35 günlük bebeği ölüme terk edenleri, günlerce eve hapsolmaktan sıkılıp kapı önüne çıktığı için keskin nişancıların cezalandırdığı 10 yaşındaki Cemile’nin derin dondurucuda saklanmak zorunda bırakılmasını, ekmek almaya giderken ayaklarından vurulan 7-10 yaşındaki çocukları gündemde tutmak gerekir.

Dağlıca olayının ardından, düğmeye basılmış gibi 128 merkezde HDP’ye saldırılmasını, Kürtlerin Batı illerinde aynı saatlerde linç girişimlerine maruz kalmasının arkasındaki “üst aklı” hele, gündemden hiç düşürmemek gerekir.

“Özgür Basın Susmaz” diye bağıranların, linç girişimlerini “Gerginlik”, “Vatandaşlar Dağlıca’yı protesto etti” sözleriyle haber yapmasının arkasındaki ikiyüzlülüğü göstermek gerekir.

Hürriyet binasını basan “Vandalların” başındaki AKP milletvekilinin tehditlerine çıldırıp canlı yayında “Sen kimsin” diyen Ahmet Hakan’a, HDP’yi mayıs ayından beri tehdit edenlere niye “Sen kimsin” diyemediğini, sormak gerekir.

Daha önemlisi AKP’nin “C Planı”nı “Seçim sonucu ne çıkarsa çıksın, seni başkan yaptıracağız” sözleriyle açıkça ifade eden o vandalın işaret ettiği nokta üzerinde önlem almak gerekir.

Bu sözler öylesine edilmiş laflar, o saldırılar hep bildiğimiz saldırılar değil çünkü.

Amberin Zaman’ın diken.com.tr’de ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Eric S. Edelman ile yaptığı röportaj da öylesine okunmamalı.

Edelman’nın sözleri Türkiye kamuoyuna yönelik ciddi bir uyarı olarak da anlaşılabilir. Aklı başında herkesin korktuğu bir sürece doğru gittiğimizin işaretlerini taşıyan röportajda Edelman şunları söylüyor:

“Son kamuoyu araştırmalarına baktığımızda Kasım’da sonucun Haziran’dan pek farklı olmayacağı tahmin ediliyor. Erdoğan bu durumda ne yapar? Esas kaygımız bu. Türkiye artık öngörülemez bir ülke haline büründü. Eğer gelişmeler aynı yönde devam ederse Irak ve Suriye’deki kaos bir iki yıl içerisinde Türkiye’yi yutacak. En büyük kaygımız bu.”

Ne pahasına olursa olsun HDP’yi seçimlerde baraj altında bırakmak için akla gelen-gelmeyen her yolu deneyen AKP’nin, artık daha tehlikeli bir planı yürürlüğe soktuğu açık.

Tetikçi kağıt parçalarında HDP Eş Genel Başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın ve beraberinde diğer muhalefet parti liderlerinin “Temizlenecek” manşetiyle haber yapılması, hedefin büyütüldüğünün ifadesi.

Aslında Erdoğan’ın seçim sonuçları ne olursa olsun “Başkan” olmak için hangi yolları kullanacağını haber vermişler.

HDP Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen "Türkiye'yi sivil darbeye götürecek koşullar hazırlanıyor" derken tam da bunu işaret ediyor.

MHP eninde sonunda her darbeyle iş tutar da CHP farkında mı olup bitenlerin ve olacakların?

Hele CHP, derhal “Barış için üstümüze görev düşerse yaparız” edilgenliğini bırakıp, durumu kamuoyuna açıklayacak, anlatacak ve bu gidişi tersine çevirecek aktif rol üstlenmeli.

Liderlik tam da şimdi gerekir.

Sosyal medyada dolaşan asker eşlerinin, polis ailelerinin isyan mektupları, şehit ailelerinin “Yeter” çığlıkları yükselirken, Cizre “İmdat, öldürülüyoruz” diye feryat ederken, ne bekliyor CHP?

8 Haziran’da seçmenin mesajını duymadınız, önemli bir fırsatı kaçırdınız.

Bunu da kaçırırsanız, bedeli hepimize ağır olacak.

Cesaret ve sorumluluk şimdi lazım, bugün!

Çok değil, birkaç ay sonra, 60 gün sonra her şey için çok geç olabilir.

Peki Batı solcuları, demokratları, barış yanlıları farkında mı?

Acaba, bir işaretle 81 ilde birden “savaş politikalarına lanet” mitingi düzenleyecek gücümüz, AKP’yi savaş politikalarından vaz geçirecek örgütlülüğümüz olmadığı için mi HDP filan deyip, kolay yolu seçiyoruz?

Şimdi “Namusluların da namussuzlar kadar cesur olma zamanı”.

O zaman bu zaman işte!