Silahlı Kuvvetler bünyesinde 201 general, 25.708 subay, 47.167 astsubay, 208.515 zorunlu er ve erbaş olmak üzere, sözleşmeli ve uzman er ve erbaşlar da dahil olmak üzere toplamda 362.284 kişi. (1)

Bu veriler 2 Şubat’a ait ve o tarihten sonra da Silahlı Kuvvetlerde atılmalar ve alımlar devam ettiği için kesin sayıya ulaşmak mümkün görünmüyor. 2011 yıllarında toplam asker sayısı 720 bin, darbeden 15 gün önceki açıklamada ise 520 bin civarındaydı! (2)

Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre ise, 233.227’si polis, diğerleri üst rütbeli olmak üzere 261.427 ve 12.419 diğer sınıftan (yardımcı sivil personel) olmak üzere toplam 273.846 kişi mevcut. Bu veriler de 6 Şubat tarihli olup daha sonraki işten uzaklaştırma ve alımlar dâhil değil. (3)

2000 yılında bu rakam 120 bin civarındaydı.

Bu tabloya baktığımızda Silahlı kuvvetlerde asker subay ve asker sayısı sürekli düş(ür)mekte, polis sayısı ise tam tersine arttırılmakta görünüyor.

2000 yılından bu güne Silahlı kuvvetler sayısı yarıya yakın azalırken polis sayısı 2 katından fazla olmuş!

“Bir de Cezaevlerine baktığımızda yine ilginç bir tablo ile karşılaşıyoruz!

1971 askeri darbesinde Türkiye'deki tutuklu ve hükümlü sayısı 60 bin 968 iken, 1973 yılında uygulanan af sonucu bu rakam 24 bin 860'a inmiş.

Kenan Evren tarafından, 12 Eylül 1980'de gerçekleştirilen darbe öncesinde ise cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 52 bin 653 iken, bu sayı darbe sonrası 1981 yılı itibariyle 27 bin 133 artarak 79 bin 786 ulaşmış.

2002 yılında 55 bin 609 tutuklu ve hükümlü ile iktidarı devralan AKP hükümeti ise Nisan 2016 tarihine kadar tutuklu ve hükümlü sayısını 4 kat artırarak, toplam 362 cezaevinde, 187 bin 647'ye çıkartmış.” (4)

Şu an itibarıyla, Adalet Bakanlığının bile tam olarak bilmediği sayı, Ekim 2016’da 220 bini geçerek kapasitenin 30 bin üzerinde olduğu söyleniyordu. (5)

Söylenenlere göre, yüzden fazla cezaevi yapım aşamasında. Kapasite 300 bin civarına çıkacak!

Sadece son on beş yıl içinde kapasitesi % 300 den fazla arttırılan cezaevlerinde, son yüz binlik kapasite artışına hangi öngörü ile gidildiğini de anlamak mümkün değil!

Emniyet teşkilatının, 120 binden 260 bine çıkan sayısına rağmen suç oranın artışındaki büyük oranları neye bağlamamız gerekiyor?

Kapasite artışlarının, İş ve kadın cinayetleri, istismar, taciz ve tecavüzlerdeki büyük artışlar nedeniyle olmadığını biliyoruz!

Suç ve suçlu artışının asıl nedeni, toplumdaki özellikle etik olarak yaşanan bozulmayla birlikte hukukun adil, eşit ve mutlak uygulanmadığıdır. Suç ve suçluyu hukuksuzluk çoğaltır! Adalet sistemindeki aksaklıklar, işleyişindeki taraflı davranışlar, kişiye göre uygulama beraberinde suçluya rahatlık sağlar.

Diğer taraftan, bulunduğumuz coğrafya cehenneme dönmüş, ortalık başta İŞİD, El Nusra ve Hizbullah olmak üzere, adını dahi öğrenmekte zorluk çektiğimiz ve her gün bir yenisi eklenen terör örgütleriyle kaynarken, neye dayanarak veya hangi akılla Silahlı Kuvvetlerin sayısal gücü yarıya indirildi?

Yönetimin neredeyse her gün ulusal güvenlik sorunundan bahsettiği, Yanı başımızdaki, Suriye’de savaşa dâhil olmaya çalıştığı, Irak’a müdahale ısrarı gibi sorunlar yumağı içindeyken, asker sayısının azaltılması, savunma gücünün kırılmasının mantığını anlayabilmek mümkün değil.

Güç ve itibar kaybeden Silahlı Kuvvetlerin diğer güçlerce ne kadar ciddiye alındığı konusunda Suriye ve Irak’taki yapılan ittifak ve koalisyonlar göstermektedir!

Bu ve ekonominin kötüye doğru gidişi, Avrupa birliğine katılımın rüya haline ge(tiri)lişi gibi benzer konular, beraberinde çokça soru işaretlerini de getiriyor.

Şimdi daha farklı yeni sorunlarımız da oldu!

Anayasa değişikliği ile ilgili yapılan halk oylaması küçük bir farkla kabul görürken, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) oylama bittikten sonra aldığı ve mevcut yasaya aykırı olan “mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağı” kararı, sonucu şaibeli/tartışılır hale getirdi. Kabul gören değişiklikle birlikte “Başkanlık” sistemi, isim farkıyla getirilmiş oldu!

Diğer taraftan bugüne kadar alınan 24 Kanun Hükmünde Karar (KHK) ile birçok hak ihlali yaşamışken son 690 sayılı KHK ile yargıya da müdahale edildi.

KHK’nin Olağanüstü Hal İnceleme Komisyonu ile ilgili olan 56. Maddesi; “Komisyonun görev alanına giren konularda daha önce herhangi bir yargı merciine başvurmuş veya dava açmış olanlar için” şöyle bir ek yapmış.

Bu dosyalar hakkında yargı mercilerince karar verilmesine yer olmadığına ve tarafların yaptıkları masrafların üzerlerinde bırakılmasına dosya üzerinden kesin olarak karar verilir, vekâlet ücretine hükmedilmez"

Kısaca diyor ki; KHK ile yapılan haksızlıklar konusunda yargı karar veremez…

Kararı biz veririz...

Tam bağımsız ve tarafsız yargıya! "karar verilmesine yer olmadığı" kararı ver, masrafları da dava açanların üzerine bırak, bize gönder dosyaları, diyor…

Olağanüstü Hali gerektiren konuların çokça dışına çıkılarak yapılan kanun değişiklikleri ve kanunlarla yeteri kadar hak ihlalini yaşatan KHK’ler, bu defa “Yasamanın bağımsız ve tarafsız” olması ilkesini açıktan çiğniyor.

Kısaca söylemek gerekirse, gittiğimiz yolun sonunda iyi bir yerler yok gibi!

Bu gidişat, aklıma, Fetullah Gülen’in hala iktidarda olduğu, iktidarın “FETÖ” gibi bir sorunu olmadığı, tutuklamaların bir anlamda atık boşaltma ve/veya temizlenme hareketi olduğu kuşkusunu da yerleştirmiş durumda.

Acaba!

15 Temmuzu farklı yorumlamaya başladım!

__________________________________________

1.http://www.kamusaati.com/askeri-personel/tsk-da-kac-asker-bulunuyor-2017-tsk-askeri-personel-sayisi-h20584.html

2.http://www.birgun.net/haber-detay/tsk-15-temmuz-darbe-girisiminden-sonra-personel-sayisini-acikladi-127722.html

3.http://www.mymemur.com.tr/emniyet-genel-mudurlugu-personel-sayisi-aciklandi-84839h.htm

4.https://www.evrensel.net/haber/284561/tutuklu-ve-hukumlu-sayisi-darbe-donemlerini-katladi

5.http://bianet.org/bianet/insan-haklari/179775-ihd-hapishanelerin-kapasitesi-30-bin-kisi-asildi