Almanya'nın Köln şehrinde ırkçı Neonaziler tarafından 9 Haziran 2004 tarihinde yapılan çivili bomba saldırısının 10. yıldönümü, onbinlerin katıldığı büyük bir kültür festivaliyle anılacak. Aralarında uluslararası üne sahip Alman rock müziği sanatçısı Udo Lindenberg, Peter Maffay ve Wolfgang Niedecken ile Türkiye’den Zülfü Livaneli, Aynur Doğan, Sertap Erener ve Demir Demirkan’ın da katılacağı kesinleşen etkinlikte, Almanya cumhurbaşkanı Joachim Gauck ile SPD Başkanı Sigmar Gabriel'de konuşma yapacak

Avrupa Postası’ndan Adil Yiğit’in haberine göre, Tiyatro sanatçısı Fatih Çevikkol'un sunumunu yapacağı etkinlik, "Birlikte ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı, adaletli ve dayanışmacı bir toplum için" başlığı altında Alman medyasında geniş yer buldu.

Organizatörlere göre 60-75 bin kişinin katılacağının beklendiği üç günlük etkinlik esnasında çeşitli tiyatro gruplarının yanında, tartışma panelleri, dökümanter filmler, söyleşiler ile NSU terörü sonucu öldürülmüş kurbanların aile ve avukatları ile Almanya’nın en tanınmış sanatçıları ve sürpriz şahsiyetler sahne alarak, Almanya’daki kurumsal ırkçılığın boyutları anlatılacak. Etkinlik Alman devlet TV’si WDR’de canlı olarak yayınlanacak.

"IRKÇILĞA KARŞI OLAN HERKES DAVETLİDİR"

Neonazilere, ırkçılığa ve dışlamaya karşı olan herkesi etkinliğe davet eden Keup Caddesi Esnaf İnisiyatifi Başkanı Meral Şahin şunları söyledi:

“Bu bir kültür festivali olacak. Üç gün sürecek etkinliklerde Köln tiyatrosu sanatçıları yaşanan bombalı saldırısını, sonrasını ve insanların şu anki halini sahneye taşıyacaklar. Piyesin içinde Keup caddesinde o olayı yaşamış insanlar da sahne alacak. Bu sergilenen oyun bir- iki yıl boyunca gösterimde kalacak. Etkinliğe gelenleri caddede gezdireceğiz, hep konuşulan ama bilmedikleri yerlere götüreceğiz. Alman medyası olaya yakın ilgi gösteriyor. Keup caddesi esnafı herkese kapılarını açacak ve arka bahçelerinde caddeyi hiç tanımayan insanları misafir edecekler. Herkesi bu etkinliklere davet ediyorum.”

"BU TÜR ACILARIN ÖZRÜ OLMAZ"

Köln Anakent Belediye Başkanı Jürgen Rothes, Keup caddesindeki çivili bomba saldırısı sonrası polisin senelerce saldırıya maruz kalmış göçmen aileler arasında takibat yaptığına dikkat çekerek, “O günkü yaşananlar Almanya için tarihi bir hatadır“ açıklamasını yaptı. Belediye Başkanı devamla, “Bu tür acıların özrü olmaz. Biz Belediye olarak etkinlikler esnasında ve sonrasında tüm Köln’de çeşitli forumlar düzenleyerek ırkçılığa karşı halkımızı aydınlatacağız. Köln’de 180 ulustan insan birarada yaşamaktadır. Şehrimizde ırkçılığa geçit vermeyeceğiz“ ifadesini aktardı.

“IRKÇILIK BİR VİRÜSTÜR”

Alman Rock sanatçılardan Udo Lindenberg ve Peter Maffay da yaptıkları açıklamalarda böylesine büyük bir organizede yer almaktan dolayı mutlu olduklarını açıklayarak, müziğin halklar arası dayanışmayı daha da yakınlaştıracağını ifade ettikten sonra, sanatçıların vereceği mesajın tabanda nasıl algılanmasının önemine işaret ettiler. Udo Lindenberg yaptığı açıklamada, ırkçılığın bir virüs olduğuna dikkat çekerek, ayrımcılık radikalizmi küçümsenmemelidir. Buna karşı her zaman mücadele verilmelidir, sözlerine yer verdi.

NE OLMUŞTU?

NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü) adlı ırkçı örgüt mensupları, 9 Haziran 2004 tarihinde Köln Keupstrasse de Özcan berber salonunun önüne daha önce yerleştirdikleri çivili bombayı patlatarak, dördü ağır olmak üzere, 22 insanın yaralanmasına neden olmuşlardı. Yaralı kişiler saldırıyı bir şans eseri büyük bir şok yaşayarak atlattılar. Olaydan sonra Federal Kriminal Dairesinin yaptığı araştırmalar sonucu bombadaki tahrip gücünün yüzlerce insanın hayatına mal olabileceğini tespit etti.

Kanlı olay Türkiye kökenlilerin yoğun olarak yaşadıkları Köln'de büyük bir korku ve panik yarattı. Almanya İçişleri Bakanlığı, saldırının ırkçı Neonaziler tarafından yapılma ihtimali üzerinde durmayarak incelemeye bile almadı. Saldırı sonrası soruşturma 8'i Türkiye kökenli 10 kişinin öldürüldüğü Münih NSU cinayetlerinde görüldüğü gibi,  senelerce olayın mağdurları arasında devam etti. Yıllar sonra NSU adlı ırkçı örgüt , olayın sorumlusu ilan edildi.  Münih'te devam eden davada, birçok önemli belgenin savcılık ve polis tarafından "imha edilmiş" olması veya "kaybolması" Almanya'daki ırkçılığın kurumsal boyutlara ulaştığının açık bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.