Ünlü Amerikalı yazar William Saroyan’ın en çok bilinen ve beğenilen öykülerinin yer aldığı kitabı ‘Aram Derler Adıma’ yeni Türkçe çevirisiyle Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı.

İlk kez 1940’ta yayımlanan ve Saroyan’ın tüm dünyaya mal olmasını sağlayan Aram Derler Adıma, yazarın çocukluk yıllarına, aile, okul ve komşulardan ibaret çevresine dair gözlemlerine dayanıyor.

Saroyan’ın alamet-i farikası olan sıcak, muzip, insancıl ve çoğu zaman son derece geveze bu öykülerde, insanı insan yapan değerlerin çocuk gözüyle keşfine tanıklık ediyoruz.

Bitlis’ten Amerika’ya göçmüş bir ailenin çocuğu olan Saroyan, Los Angeles’ta, İtalyan, Portekizli, İspanyol, Ermeni, Çinli, Yahudi göçmenlerden oluşan bir harmanda, bir yandan Amerikan ruh halinin izlerini ararken, bir yandan da “eski memleket”in, Anadolu’nun, daha çocuk yaşta kimliğine damga vuran türlü öğelerini anımsıyor, fakir bir Ermeni çocuğun Amerika’da hayata nasıl tutunabildiğine ayna tutuyor.

Aras’ın son yıllarda Türkçeye çevirdiği kitaplarla Türkiye’de yeni bir okuyucu kitlesi edinen büyük yazar, dünya edebiyatında öykü türüne farklı tanımlar getiren isimlerin başında geliyor. Eğlendiren, güldüren, zaman zaman hüzünlendiren bu öykülerde, herkes kendinden ve kendi çocukluğundan bir şeyler bulabilir.

WILLIAM SAROYAN

Bitlis'ten Amerika'ya göç etmiş Ermeni bir ailenin, orada doğan ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908'de Kaliforniya eyaletinin Fresno kasabasında dünyaya geldi. Bir Presbiteryen rahibi olan babası, Saroyan üç yaşındayken ölünce, annesi Saroyan'ı ve üç kardeşini yetimhaneye vermek zorunda kaldı. Yetimhanede geçirilen beş yıldan sonra çocuklar annelerine kavuşarak Fresno'da bir araya geldiler.

Resmi eğitimle bir türlü yıldızı barışmayan Saroyan on beş yaşında okulu terk etti.

Çeşitli işlerde çalıştı. Asıl hedefi yazar olmaktı. Bunun için bir yandan da öyküler yazmayı sürdürüyordu. İlk öyküsü Story dergisinde 1933 yılında yayımlandı. 1934 yılında ise Randon House yayınevi tarafından The Daring Young Man on the Flying Trapeze and Other Stories isimli kitabı yayımlandı ve o yılın en çok satan öykü kitabı oldu.

Bundan sonra artık hep yazdı. Yazmaktan ve gezmekten başka bir iş yapmadı. İçki ve kumar alışkanlığı yüzünden inişli çıkışlı bir grafik gösterse de elli seneyi aşan başarılı ve üretken bir kariyer ortaya koydu. 1939 yılında The Time of Your Life oyunuyla Pulitzer Ödülü'nü kazandı, ödülü reddetti.

Saroyan hayatı boyunca altmışı aşkın kitap -öykü, oyun ve roman yazdı. Düzyazıda kendine özgü bir tarz yarattı. Akıcı, konuşur gibi, coşku dolu bu tarz kendi adıyla "Saroyanesque" olarak anılır oldu. Kendisinin de söylediği gibi, Saroyan, öykülerinde tek bir şeyi anlatır: insanı. Yazarken içten ve yalındır. Onun eserlerinde süslü tabirler, söz oyunları aramak boşunadır. Öykünün bütünü ve konu esastır.

William Saroyan, klasik tabirle hızlı bir hayat yaşadı, dünyayı ve bu arada ata yurdu Bitlis'i gezdi, evlendi, boşandı, sonra aynı kadınla tekrar evlendi, sonra yine boşandı. 1981 yılında doğduğu yerde öldüğü zaman adı Amerikan edebiyatının en iyi kısa öykü yazarları arasına çoktan yazılmıştı bile.

Köklerine ve atalarının kültürüne bağlılığıyla, Saroyan, daha 1935'te Avrupa gezisinin bir durağı olarak Sovyet Ermenistanı'nı ziyaret eder. Üçüncü ve 1978'deki son ziyaretinde, yetmişinci yaş gününü de dostlarıyla birlikte orada kutlar. Vasiyeti üzerine, naaşının bir bölümü Ermenistan'a götürülerek Erivan'daki ünlüler panteonuna gömülür.

KİTAPTAN

Evvel zaman içinde, ben dokuz yaşındayken, dünya akla hayale gelebilecek her türlü ihtişamla dolu ve hayat hâlâ hoş ve gizemli bir rüyayken, ben hariç, kendisini tanıyan herkesçe deli gözüyle bakılan kuzenim Murad sabahın dördünde odamın penceresini tıklatarak beni uyandırdı.

“Aram,” dedi.

Yataktan fırlayıp camdan dışarı baktım. Gözlerime inanamıyordum. Kuzenim Murad muhteşem beyaz bir atın üstünde oturuyordu.

“Evet,” dedi Ermenice. “Gördüğün bir at, rüya değil. Binmek istiyorsan acele et.”

Ama bu olacak şey değildi. Neden derseniz, birincisi, çocukluğumdan hatırladığım ilk şey atlardı, ilk can attığım şeyse ata binmekti. Gelgelelim ikincisi, yoksul bir aileydik. Gözlerime inanamamamın asıl sebebi de buydu.

Yoksulduk. Bütün sülalemiz yoksuldu. Ama en önemlisi, dürüstlüğümüzle nam salmıştık; bir zamanlar dünyanın, daha doğrusu bizim dünya addettiğimiz yörenin, en zengin ailesi olduğumuzda bile. Hiçbirimiz başka birinden istifade etmezdi, nerede kalmış hırsızlık.

Karaoğlanyan ailesinin hiçbir ferdi hırsız olamazdı, hele at hırsızı.