CERN labaratuvarlarındaki detantörlerden Tanrı’nın kanıtının fışkırması beklenirken, sormak gerek “Tanrı’nın kanıta ihtiyacı mı var?” Kanıtı peygamberler mi fizikçiler mi sunacak?

 

Gökmen Aldoğan *

 

ZAMANE PEYGAMBERLERİ FİZİKÇİLER…

Tanrı ve Einstein’ın Tanrısı

Mucizelerden, sihirlerden olağandışı tanrısal dokunuşlardan, mitolojilerden yoksun sıkıcı bir dünya bu ve ne büyük talihsizliktir peygamberler neslinden birine denk gelememek! Musa’sız, İsa’sız, Muhammed’siz bir evren de yaşamak: Kadersizlik bu. Çapı bir uçtan bir uca tek uçuşluk fasit bir dairede yaşamanın ıstırabıyla birlikte. Afyon da yasak.

Hep karanlık bir tünelde tedirgin adımlarla, kuşku dolu bir madenci yüreğiyle ilerledik. Önümüzde yol alanlar en güçlülerimiz değil, en meraklılarımız; onların da önünde fizikçiler, gizemli mi kılıyoruz onları gerçek sırlara vakıflar mı bilmeden en öne itmişiz bir kere; en arkada bizler, yani en kalabalık olanlar… Karanlıkta her tedirgin adımın ardından biraz ürkerek (korku değil ama… korku yok artık) ve ürkmenin cesaretinden esinlenmiş umutla soruyoruz en önde ilerleyenlere:

“Hey, Tanrımızı gördün mü?”

“Hayır!”

Aldığımız bu cevap ne sonsuz merakın ateşini söndürüyor ne de hiçliğin yarattığı boşluğu dolduruyor. O zaman “Haydi, biraz daha ilerle göreceksin,” diye sesleniyoruz fizikçiye. Bilim adamları ilerledikçe, aydınlanmış eskinin bilinmeyenleri geride kalıyor ve biz bu yığına her baktığımızda tanrının biraz daha köşeye sıkıştığını hissediyoruz. Yine de ilerliyoruz, en önde fizikçiler. O an sanki irrasyonel bir sayıymışçasına sonsuza kendini miras bırakan eski bir yakarış, çocuğunu kaybetmiş bir kadınının ruhundan kopuyormuşçasına titreşerek karanlıkta yankılanıyor:

“Neredesin Tanrım?”

Fizikçi bir kez daha mahçup ve üzgün.

Ünlü fizikçi Hawking’in Zamanın Kısa Tarihikitabı tüm dünyada bir seferde 10 milyon adet sattı. Bu kitabı bugüne kadar bir defada en fazla okunan kitap yaptı. Oysa dünyada 10 milyon fizikçi yok! Peki insan, hayatının en sıkıcı dersi fiziğe neden bu kadar ilgi duyuyor? Başka bilimsel ekollerin alimlerinin “Tanrı yok!” açıklamaları kimsede bir hayal kırıklığına neden olmuyor da neden bir fizikçinin bu konudaki açıklaması üzüntüye ya da rahatlamaya sebep oluyor? Yoksa diğer bilimler fizik kadar muteber değil mi? İnsanlar neden Fermilab’ın, CERN’in detektörlerinden Tanrı’nın fışkıracağını umuyor da, mikroskoptan ise sadece vebanın?

Yazılanlardan ve anlatılanlardan biliyoruz ki eski insanlar peygamberleri karşılarında görünce usandırıncaya kadar her şeyi ama her şeyi soruyorlardı. Aldıkları cevaplardaki eşsiz Tanrı tarifleri inandırıcı ve hayret uyandırıcıydı; anlatılanlar dinleyenlerin tüylerini ürpertmiş, ruhlarını sonsuza dek tedirgin etmişti yıldızlı çöl gecelerinde. Belki de böyle bir gecede Muhammed peygamber şöyle dedi kendinden sonra cevapsız kalacaklardan korkanlara:

“Bilim insanları peygamberlerin varisleridir.”

Bugün, peygamberlerinden mahrum kalmış yıldızlı gecelerde aklımıza düşen yalnızlığın sonu gelmeyen sorusuna aynı geceden yoldaşımız bir fizikçiden başka bize kim cevap bulabilir ki? Krista Tippett da peygamberlerden mahrum olanlardan ve soruları kendi kendine sormaktan yorgun düşmüş olan bizlerden biri. Umutla sorularımızı zamane peygamberleri fizikçilere yöneltiyor. Böylelikle ortaya çıkan Einstein’nın Tanrısı kitabında, kitabın kahramanı Einstein ve diğer bilim adamlarıyla aynı geceye, aynı gizemli ışıltılara bakıyoruz.

Sonunda onların da, bizim de göğsümüze “dinsel huşuyla” doluyor evrenin ahenkli gizemleri ve cevapları.

Nedendir bilinmez ama bugüne kadar kimsenin yapmadığını yapıyor Krista Tippett ve ince zekâsıyla yıldızlı gecelerimizden alınmış sorularımızı çok yönlü bir şekilde kurgulayıp muhatapları “peygamberlerin varislerine” sormuş ve bunu da harikulade bir şekilde başarmış. Yani hiç sakınmamış ve çekinmemiş; ön yargılarından arınmaya özellikle dikkat ettiği aşikar, açık ve belirgin sorular yöneltmiş peygamberlerimize. Onlar da aynı tevazu ve erdemle bir bilim adamı değil de sıradan bir insan gibi biliminin ışığında cevaplar veriyorlar, biz onları öyle görmek istesek de asla peygamber havasına bürünmeden üstelik.

Tippett’in dünyanın saygın bilim adamlarını bir araya getirdiği Einstein’ın Tanrısıkitabını okudukça aydınlatıcı ufuk açıcı ve ilham verici cevaplar bulabiliyoruz. Kitap samimiyeti ve içeriğinin doyuruculuğuyla bilim ve Tanrı meselesinde militan yaklaşımlar içinde yoluna kaybetmişler için de bir vaha.

Özellikle kitapta bir şeylere anti-tez olma çabası içine girmeyen Tippet, bilimin tanrısızlığına ve insanın Tanrı’sına saygının mümkün olup olmadığını; tanrı fikrini, tanrı karşısında insanı, dinleri, bilimi, insan ruhunu açık ve zekice kavrayışlarla Einstein ile aynı noktadan günümüz bilim insanlarına başvurarak irdeliyor.

Adını hak eden ve bu iddialı adın altında kalmayan Einstein’ın Tanrısı kitabı pek çok militan ateist alaycı yaklaşıma da, dogmatik dinsel saplantılara da bilimsel ve insancıl bir cevap.

 

*Bu yazı daha önce 7 Haziran 2012 tarihli Cumhuriyet Kitap ekinde yayınlanmıştır.