Sibel Oral / Sabit Fikir

 

Göbeğiniz, basenleriniz, gıdığınız ve siz... Farkındasınız değil mi, nisan-mayıs aylarında gevşeyen gönül yaylarınıza inat vücudunuzun sıkılaşması gerektiğini... Malum önümüz yaz, göbekler fora! Ee tamam erkekler için pek geçerli değil bu durum ama onlar da sıkı bir vücuda kısa zamanda ulaşmanın yollarını arayacak. Olabilir, insanlık hali.

 

Zaten insanlık öyle bir halde ki özellikle bu aylarda sanki memlekette havadan atılan bombalar, yükselen işsizlik oranları, çirkef yapılaşma, sanata uzanan parmaklar yokmuş gibi ana haber bültenlerini hazırlayanlar zayıflamamız için elinden geleni yapıyor. Ortada bir zayıflama durumu varsa bu olsa olsa adalet ve ahlak sistemimizdir. Sıfır beden, öldü ölecek... 

 

Günlük gazetelere, akşam haberlerine bir bakın; farkındaysanız muhabirler diyetisyenlerin odasından, kameramanlar spor salonlarından çıkmıyor. Habire çekiyor, uzmanından zayıflama tüyoları alıyorlar. Ve tabii kitaplar. Photoshop mucizesi fit ve bronz vücutlarla yapılmış kapakları görünce, “Aman allahım bu insansa ben olsam olsam ucube olurum” diyor... Değil mi? Değil tabii ki! Son iki haftadır yok lahana diyeti, yok maydonoz maskesi, aman efendim dört günde otoban gibi dümdüz karın, üç günde toparlak kalça, bikini diyeti, yoğurtlu enginarla iki günde beş kilo diyeti, 'bir hafta sadece çarliston ye kilolara veda et' diyeti, 'sadece bu kitabı al, diyet yapmadan zayıfla' diyeti... Yayıncıların çoğu bu kitapları elbette para kazanmak için yayımlıyor, amenna... Ama insan yine de az buçuk biraz nitelikli, inandırıcı, bilimsel, psikolojik bir altyapıya sahip kitaplar bekliyor. Ee belli ki olmuyor. Kapitalizm deyip geçelim mi? Sistemin dişli çarkları deyip sinelim mi?

 

İki gündür zayıflama kitaplarına karşın nasıl bir okuma listesi çıkarabilirim diye içimden geçirirken (Mersin’de, adana kebap, lagos şiş, humus, içli köfte, analıkızlı masalarında düşündüm) gözümün önüne hep Fernando Botero’nun tabloları geldi. Nasıl da tatlılardı... Yedikçe yedim... Sonra İstanbul’a döndüm ve marketin yeşillik reyonuna baktım. Lahanalar nasıl beyaz, brokoliler, maydanozlar nasıl da yeşil... O da ne? Manav reyonunun hemen yanına işte şu photoshop vücutları ile kapaklarda sırıtan ablalar, “Lahana al, lahana al” diyor sanki. Çok fantastik değil mi? Hepsi deli saçması değil de ne?

 

Daha akıllısı var mı? Var, hem de çok eğlenceli; Başlangıç için Harold Pinter usulü kızarmış ekmek üstü peynir. Yapımı da pek kolay. Hemen ardından Kafka’dan K. usulü çorba olsa içmez miyiz? Ana yemek Jorge Luis Borges usulü Dieppe Dilbalığı, şöyle çok kurumadan pişirilmiş... Yok, ben balık yemem diyenlere John Steinbeck’ten Mantarlı Risotto gelsin az tereyağlı... Tatlı olarak da Marcel Proust’tan tiramisu... Aldık mı 2500 kalori. Aldık, afiyet de oldu ayrıca!

 
Merak ediyorsanız tıklayın:

Kafka'nın Çorbası - Mark Crick


İstanbul Lezzetleri - Mehmet Yaşin


Filozofların Karnı - Michel Onfray


İstanbul Rumlarından Yemek Tarifleri - Sula Bozis


Kazı Başkanının Karavanası / Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri - Muhibbe Darga


Tarih Boyunca Yemek Kültürü - Murat Belge


Antakya Yemekleri - Jale Balcı