Serdar Korucu / Radikal Kitap

Karma evlilikler, beyaz soykırımdır. Yabancıları bizim okullarımıza, kuruluşlarımıza almak, beyaz soykırımdır. Biz kendimizi yok ettik. Biraz bilinçlenelim. Ermeni cemaatinde Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan’ın 15 Şubat 2015’teki bu sözleri, 2008’den bu yana Patrik Mesrob Mutafyan’ın rahatsızlığı nedeniyle görevi “vekaleten” sürdürmesiyle ilgili tartışma kadar sarsıcı bir başka süreci başlattı. Soru basitti: Nasıl Ermeni olunur? Cevapsa hâlâ bulunamadı.

Her kimlik için bu sorunun net yanıtını bulmak zor. Ama bu topraklarda Ermeni kimliği için daha da zor. Nedeni 1915’te başlayan soykırım sürecinde nüfusunun büyük bölümünü tehcir yollarında kaybeden bu halkın atalarının bir bölümünün hayatlarını “kripto” ya da Müslümanlaş(tırıl)mış olarak sürdürmesi.

1996’da kariyerine İstanbul Ermeni toplumunun yayın organlarında başlayan, Agos’un ilk ekibinde yer aldıktan sonra “ana akım” medyada çalışan gazeteci Vercihan Ziflioğlu bu zorlu sürecin ve kimlik sorununun izini Araftaki Ermenilerin Hikâyesi kitabında sürüyor. Bu izleme sürecini ayyuka çıkartan isimlerden biri, CHP’ye karşı (AK Parti’nin söylemlerine atıfta bulunduğunu savunsa da) “dinsiz parti” çıkışı ile MHP Grup Başkanvekilliği görevinden alınan Yusuf Halaçoğlu...

Kitapta Ziflioğlu, 2000’li yıllarda Türk Tarih Kurumu Başkanlığı görevini üstlenen Halaçoğlu’nun kripto Ermenilerle ilgili sözlerine yer veriyor ve toplumda yarattığı etkiye ayna tutuyor. Kitapta Halaçoğlu’nun sözlerinin yankısını değerlendiren isimlerden biri de Fransızcası 2006, İngilizcesi 2011, Türkçesi ise İletişim Yayınları’ndan ancak bu sene yayımlanan Ermeni Soykırımı kitabının yazarı Ermeni tarihçi Raymond Kevorkian: “Açıklamaları yaparken asıl hedefi gizli düşmanları deşifre etmekti, fakat bu açıklama beklenmeyen bir etki yaratıp bir gerçeğin gün yüzüne çıkmasını sağladı.”

Kitapta Vercihan Ziflioğlu, “Araftaki Ermenilerin” uyanışında etkili olayların da kronolojisini takip ediyor. 19 Ocak 2007’deki Hrant Dink suikastı, Fethiye Çetin’in aile hikâyesinden yola çıkarak yazdığı Anneannem kitabı, Agos’ta yayımlanan ailesini arayanların ilanları, Van, Kayseri ve Diyarbakır’daki kiliselerin restorasyonu ve açılışı gibi... Bu kronoloji arasında insan hikâyelerine sık sık yer veriyor. Bu hikâyelerde “Araftaki Ermeniler”in mücadelesinin belki de en zor yanlarından birinin Ermeni toplumu içinde olduğu görülüyor. İstanbul ve Anadolu Ermenileri arasındaki “beyaz Ermeni”-“siyah Ermeni” ayrımı / çekişmesini anlatan Ziflioğlu, sonradan ortaya çıkan bu kesime yönelik önyargıları da ele alıyor.

Bu önyargılar nedeniyle biraz kırgınlar. Kimi ailesi Adıyaman kökenli Hadi Gümüş gibi yazar William Saroyan’ın sözlerine atıfta bulunup, “İstesek de, istemesek de Ermeniyiz” diyor, kimi ise Oxford’da Müslüman Ermeniler üzerine çalışan Berfin gibi soruyor: “Sizce bir gün biz de Ermeni toplumunun bir parçası olur muyuz? Olmamıza izin verir misiniz?”

Bu nüfusun az olmadığını Ziflioğlu, “bölge”deki kadın gerçeği ile açıklıyor. Bir zamanlar Ermenilerin yoğun yaşadığı, bugün Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu bölgedeki... “Güneydoğu ve Doğu Anadolu Kürt coğrafyasında konuştuğumuz beş kişiden dördünde bir Ermeni büyükanne gerçeği var” diyen Vercihan Ziflioğlu, soykırım sürecinde geride kalan kadınların “el konulma” sürecine eğiliyor.

Kitapta yanıtı aranan, toplumda en çok sorulan sorulardan biri olan, “Araftaki Ermeniler”in neden uzun yıllar kimliklerini saklanmak zorunda kaldıklarına gelince... Buna Müslüman Ermenilerin kitabın birinci bölümünde yanıtı “Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamamak” deyimine atıfta bulunarak “Ne İsa’ya ne de Muhammed’e yaranabildik” diye oluyor. Ancak bu ifadenin kapağa “Hz. İsa” ve “Hz. Muhammed” olarak yansıması bile Türkiye’deki gizli ama güçlü baskıyı hissetmek için yeterli değil mi?

ARAFTAKİ ERMENİLERİN HİKÂYESİ

Vercihan Ziflioğlu

İletişim Yayınları

2015, 192 sayfa, 17,5 TL.