Hrant Dink Vakfı'nın sözlü tarih projesi olan Sessizliğin Sesi'nin 5'inci serisi olan "Kayserili Ermeniler Konuşuyor" kitabı çıktı. Kitapta mülakat yapılan kişilerin kendi bireysel tarih anlatımının yanı sıra Ermenilere ilişkin kayıtlardaki rakamlara ulaşmak mümkün. 

Hrant Dink Vakfı tarafından 2011 yılında başlatılan "Sessizliğin Sesi" projesinin 5'inci kitabı olan "Kayserili Ermeniler Konuşuyor" kitabı raflardaki yerini aldı. Vakıf yürüttüğü Sözlü Tarih Projesi kapsamında Anadolu Ermenilerinin geçmişten bugüne olan yaşamlarına eğiliyor. Proje kapsamında yapılan mülakatlar Hrant Dink Vakfı Yayınları etiketiyle yayımlandı. Bu kitaptan önce de, "Türkiyeli Ermeniler Konuşuyor", "Diyarbakırlı Ermeniler Konuşuyor", "Ankaralı Ermeniler Konuşuyor", "İzmitli Ermeniler Konuşuyor" isimli 4 kitap okuyucuyla buluştu.  

KAYSERİLİ ERMENİLERLE YAPILAN 10 MÜLAKAT

Serinin 5'inci eseri olan "Kayserili Ermeniler Konuşuyor" kitabında 2017 yılında 28 Kayseriliyle yapılan mülakattan 10'u yer alıyor. Yapılan görüşmecilerden 9'unu kadın oluştururken mülakatlardan 2'si Ermenice diğerleri ise Türkçe. Kitapta editör olarak İclal Ayşe Küçükkırca ve Altuğ Yılmaz'ın isimleri yer alıyor. Eserde mülakatlar dışında  Mehmet Polatel'in "Kayseri'de Ermeniler" başlıklı giriş yazısı, ABD'de yaşayan Kayserili Ermeni Stephen Ohanian'ın kaleme aldığı ailesinin hikayesi ve Sonsöz kapsamında yer alan İclal Ayşe Küçükkırca'nın mülakatlara ilişkin genel değerlendirme yazısı var.

KENTTEKİ ERMENİ NÜFUSUNDAKİ DİKKAT ÇEKEN DÜŞÜŞ

Kitabın giriş bölümünde Mehmet Polatel, bölgedeki Ermeni tarihine dair kayıtlara geçen rakamları okuyucuyla paylaşıyor. Kapadokya bölgesinde  Ermenilerin 3'üncü yüzyıla kadar dayandığını belirten Polatel, Kayseri'nin Ermenilerin Hristiyanlığa geçiş merkezlerinden biri olduğuna dikkat çekiyor.

Kayseri'nin tarih boyunca birçok imparatorluk ve beyliğin himayesi altında giren bir kent olduğuna dikkat çeken Polatel bölgedeki Ermeni nüfusunda yaşanan değişimi ise şu verilerle aktarıyor: "Birinci Dünya Savaşı öncesine ait verilere göre; Kayseri'de sancağa bağlı 31 kazada ve köylerinde yaşayan Ermenilerin toplam nüfusu, yaklaşık olarak 52 bindi. Bu nüfusun üçte biri, şehirdeki 114 mahallenin 25'ine toplanmış halde, Kayseri merkezdeydi. Ermeni nüfusunun en yoğun olduğu bölgelerden Everek-Fenese'e (Bugünkü adıyla Develi) 15 bin, Talas'ta ise 4 bin 700 Ermeni yaşıyordu. Cumhuriyet  döneminde Ermenilerin yaşamaya devam ettiği nadir şehirlerden biri olan Kayseri'de 1927nüfus sayımına göre bin 978 Ermeni kayıtlıdır. Bu sayı 1932'de bin 600'e, 1960'ta 800'e, bugün ise neredeyse sıfıra düşmüştür."

 Kentteki göçün asıl olarak 1915'te yaşanan soykırım ile başladığının vurgulandığı kitapta,  Kayserililerin göç ettikleri İstanbul ve diaspora gibi yerlerde Kayserlilik kimliğini kolektif olarak korumaya çalıştığı belirtiliyor. 
 
'HER ŞEYİ ANLATAMAM'

Güvenlik nedeniyle mülakat yapılan kimsenin adı verilmezken görüşme gerçekleştirilen hiçbir Ermeni'nin şuan Kayseri'de yaşamadığı görülüyor.  Yine mülakat için büyük zorluklarla ulaşılan Kayserili Ermenilerin bir kısmı Türkiye'de var olan ortamdan ve kimliğinden ötürü konuşamayacağını belirtirken konuşanların bir kısmı ise, "her şeyi" anlatamayacaklarını vurguladıktan sonra çalışmaya dahil oluyor. 
 
Kitapta  yer alan bir diğer nokta ise, Ermeni Soykırımı'nın yaşandığı birçok kentte olduğu gibi buradan göç eden Ermenilerin mal varlıklarına da el konuluyor. Memleketleri olan köylerini, mahallelerini ziyaret etme şansına sahip olan kişiler, evlerinde başka insanların oturduğunu ya da evlerinin ahır olarak kullanıldığına şahitlik ediyor. 
 
'ÇANIN SESİ BURADAN HAKKARİ'YE KADAR GİDER'
 
Söz konusu Ermeniler olduğunda tarihsel olarak dikkat çeken noktalardan birinde kiliseler. Kitapta yer alan verilere göre 1915 öncesinde Kayseri Sancağı'nda 113 Ermeni kilisesi ile 16 Ermeni Manastırı bulunurken şimdilerde bunların hangilerinin ayakta olduğuna dair bilgi ise yok. Ermenilerin göç ettikleri kentlerde de Ermenilerin yoğunlukta yaşadığı bölgelere ve kilise etrafına yerleştikleri belirtiliyor. Yine mülakat veren bir kişi de bunun nedenini şöyle anlatıyor:  "İster İstanbul'da olsun ister Anadolu'da kilise yakınında yaşamak güvenli hissetmektir kendini, çünkü tehlikeli anlarda kilise çanları çalar, buradan Hakkari'ye kadar sesi gider diyeyim. Yani öyle bir şey var Hıristiyan geleneğinde. Veya kilise çanlarıyla savaşı, tehlikeyi veyahut yangını öyle duyururlar. Kilise çanı devamlı çaldıysa mutlaka bir şey var, hatırsız bir iş var, uğursuz bir iş var, yardıma koşalım. Tek bir kilise çalıyorsa bellidir merkez, ama her kilise çalıyorsa genel bir tehlikedir."
 
Anadolu'nun diğer kentlerinde olduğu gibi Kayseri'de de Ermenilerin zanaat alanındaki ustalıkları dikkat çekiyor. Altın işlemeciliği, marangozluk, terzilik, kasaplıkla uğraşan Ermeniler, pastırma üretimi ve satışını "cemaat mesleği" haline getirirler. 
 
Kitapta yine Kayseri'de Ermenilerin yaşadığı yerlere ait eski fotoğraflara da yer veriliyor.