Hepimiz içimizde hissettiğimiz duyguların, yaşadığımız olaylara verdiğimiz tepkilerin bizlere ait olduğunu biliriz. Vildan Çolak ise “Ataların Gölgesinden Aydınlığa” kitabında yaşadıklarımızın bizlere ait olmadığını yazıyor.

 

“Kökcanlandırmak” adını verdiği 2.000 uygulamadan edindiği gözlemlerle atalarımızın hissettiği yoğun duyguların bizlerle birlikte yaşamaya devam ettiğini iddia ediyor.

 

“Kökcanlandırmak” yöntemiyle kişilere etki eden ve kişileri sınırlayan durumların, hatta hastalıkların genetik hikâyelerine, anne karnı travmalarına inilebildiğini savunuyor.

 

Uyguladığı yöntemle kişilerin genetik hikayelerini ortaya çıkartıp onları şifalandırdığını savunan Çolak, atalarımızın ölüm sırasında çektikleri sıkıntılardan, yaşamlarındaki acılar, yaslar, vicdan azaplarına, aldıkları ahlara, beddualara, lanetlere ve büyülere kadar birçok durumu da torunların miras olarak aldığını “Kökcanlandırmak” sunumunun defalarca ispatladığını söylemekte.

 

Bu mirasları temizlemek ve rahatlatmanın yaşayan torunların sorumluluğu olduğunu, aksi durumda sıkıntıları miras olarak alan torunun yaşamında rahat etmesinin mümkün olmadığının mesajını vermekte.

 

Bu nedenle yaşayanların geçmişin acılarını atalarını yargılamadan, sadece şifalandırması gerektiğinin üzerinde duran Çolak, aynı zamanda katledilerek öldürülen insanların canlarının hala sıkıntı içinde olduğunu Kökcanlandırmak sunumlarında ortaya çıkartıp, sunum açtıran torunun üzerindeki etkilerini gözlemlediğini yazıyor.

 

Katledilerek öldürülen kişilerin canlarının torunları tarafından şifalandırılmasının zorunlu olduğunu savunuyor. Çolak’a göre, çünkü onların acıları yaşayan torunların içlerinde sıkıntı ve acı olarak ortaya çıkmakta. O kişileri katleden kişilerin torunlarının ise bunun vebalini bir şekilde çektiklerini, bu nedenle haklı haksız diye bakılmadan katledilen kişilerin canlarından özür dilenmesinin, bir şekilde rahatlatılmasının toplum sağlığı açısından da önemli olduğunu dile getirmekte.

 

Çolak, kitabında ‘neden atalarımızın veballerini miras olarak alıyoruz?’ sorusuna insanlığın ortak alanı olan morfogenetik alanları açıklayarak cevap vermekte. Morfogenetik alanların şeklinin fraktal geometri olduğunu söylüyor. Morfogenetik alanın bir sistem olduğunu söyleyerek, morfogenetik alanın parçalarının neler olabileceğini irdeliyor.

 

Sunumlarda kişilerin kim olduklarını bilmedikleri halde, herhangi bir hipnoz yöntemi uygulamadan yüklediği enerjiyi doğru hissedip ortaya koymalarının insanların holografik bedenlere sahip olmasından kaynaklandığını dile getirmekte.

 

Kişilerin gördükleri ve reenkarnasyon olarak adlandırılan başka hayatlara ait vizyonların da ruhun farklı hayatlarda bedenlenmesi değil, holografik bedenin bir özelliği olduğunu, Kökcanlandırmak sunumlarının da bu özelliği devamlı kullandığını ve kişilerin sunumlarda farklı yaşamları sık sık deneyimlediklerini söylemekte.

 

Atalardan alınan mirasları sunum örnekleriyle renklendirerek açıklayan Çolak, ayrıca kendi yaşamının sıra dışı deneyimlerini de okuyucuyla paylaşıyor.

 

Sıra dışı algıların arttığını, şifa enerjilerinin, meleklerle çalışmanın gittikçe fazlalaştığını söyleyen Vildan Çolak “Ataların Gölgesinden Aydınlığa” kitabında hissedilen her duygunun, zihinde duyulan her sesin bizlere ait olmayacağını, bilinçli farkındalıkla içimizde hissettiklerimizi gözlememiz gereken bir döneme girdiğimizi iddia ediyor.

 

Bu kitap da gösteriyor ki, toplumsal zihin ve insan psikolojisine yaklaşım çok farklı yönlere doğru gidebilmekte, insanın insana zarar vermeyeceği bir geleceğin kapılarının insanlığa açıldığının işaretleri görülmekte.