Einstein: “Tanrı evrenle zar atmaz.”

Tanrı: “Atarım.”

Einstein: “Lütfen meseleyi kişiselleştirmeyelim.”

 

Einstein tam da böyle kişileştirilmiş bir Tanrı fikrini kesinlikle reddediyordu. İnsanların her istediğini yapıp yapmamayı değerlendirmek için gökyüzündeki krallığında hüküm süren bir Tanrı fikri ona yabancıydı. YGS sınavına giren 1 milyon 837 bin öğrencinin ve yakınlarının dualarının kabul olması durumunda hiçbir öğrencinin elenemediği bir düzenin mimarı olması beklenemezdi Tanrı’dan.

 

Einstein, kuantum fiziğinin düzensiz evren fikrine karşı çıktığında yukarıdaki şakadaki ilk cümleyi söylemişti. Yakın arkadaşı Niels Bohr ise Einstein kim oluyor ki Yüce Rabbimize ne yapılacağını buyuruyor,” demişti. Ancak Tanrı’nın onun savunmasına ihtiyacı olmadığını da söylemiş oluyordu ve o da Tanrı’yı kişileştiriyordu.

 

Amerikalı yazar Krista Tippett’ın h2o kitap’tan çıkan Einstein’ın Tanrısı kitabı Einstein’ın reddettiği bu kişileştirilmiş Tanrı fikrinin içeriğini ve kapsamını ele alıyor ve Einstein’ın “kozmik dinsel duyuş” olarak adlandırdığı hissi sorguluyor. Çünkü Einstein fizik yasalarına karışan bir Tanrı fikrini eleştirirken diğer yandan bu yasaları usta işi buluyor ve hayranlık uyandırıcı kusursuzluklarına adeta tapınıyordu.

 

Tippett sorgulamalarını ve incelemelerini tek başına yapmıyor. Pek çok farklı konuda uzmanlığı olan bilim adamlarıyla sohbetler gerçekleştiriyor. İlk olarak astrobiyolog, evrenbilimci ve kuramsal fizikçi Paul Davies ve kuramsal fizik profesörü Freeman Dyson ile Einstein ve tanrısı üzerine oldukça ufuk açıcı bir tartışma yürütüyor. Kitap boyunca fizikçileri daima göz önünde tutan Tippett kitabın son söyleşisini yine bir fizikçi olan ama daha sonra ilahiyatçı unvanı alacak bir eğitimden de geçen John Polkinghorne ile akıllı tasarım kuramını didik didik ediyor.

 

Kardiyovasküler cerrah Mehmet Öz ile hastaların iyileşmesinde inancın rolü ve etkisi üzerine hararetli bir tartışma yürüten Tippett; romatolog Esther Stenberg ile bağışıklık sistemi ve şifa, Andrew Salomon ile depresyon hakkında oldukça öğretici sohbetler ediyor. Einstein’ın fizikte bulduğu o kusursuz yasaların tıp alanındaki benzerleri dolayısıyla sohbet ettiği bilim adamlarında da Einstein’dakine benzer bir hayranlığın olup olmadığını sorguluyor.

 

Tüm bu bilim adamları insan vücudunun muhteşemliği konusunda hem fikir. Ancak bu kusursuz “mekanizma” Tanrı vergisi mi doğanın eseri mi?

 

İşte böyle bir kıyaslama için Darwin’e kadar gitmek gerektiğini düşünmüş Tippett ve Türkçe’de de yayınlanmış olan 1000 sayfalık Charles Darwin biyografisinin yazarı James Moore ile bu konuyu tartışmış. Darwin, tanrıya inanmıyor değildi ama yine de kuramını on yıllarca saklamasına rağmen yayınlamadan edemedi. Darwin inancı ile kuramı arasında nasıl bir tercihte bulunmuş olabilirdi?

 

Bu sorunun cevabından oldukça etiklenen Tippett ayrıca fizikçi Janna Levin’in “rastlantısal bir şekilde bir olayın içine düşüyorsak, burada özgür iradeden nasıl söz edebiliriz,” sorusu karışında kuantum üzerine tekrar düşünülmesi gerektiğini de fark ediyor.

 

Hint asıllı bilim adamı V. V. Raman ile başka bir inanç sitemindeki “Tanrı” ve Tanrıların keşfine çıkıyor. Raman, Hinduizmin temel yapıtlarından Vedalar’dan bir ifadenin yol göstericiliğini tartışıyor: “Gerçek birdir ancak insanlar onu farklı şekilde adlandırırlar.”

 

Tippet ayrıca bir eğitimci Parker Palmer, bir şair ve psikolog Anita Barrows, cerrah Sherwin Nuland, psikoloji profesörü Micheal McCullough ile Tanrı, tanrı inancı ve bilim üzerine derin sohbetler gerçekleştiriyor.

 

Tanrı acaba akıllı tasarımda özetlendiği gibi her şeyi başlatıp sonra bir kenara çekilmiş Einstein’ın Tanrısı mıdır; yoksa ne kadar geriye gidersek gidelim, ne kadar derine inersek inelim doğada her zaman matematiksel yapılar bulacağımız ve her seferinde hayranlık duyacağımız bir “eserin” sahibi Einstein’ın Tanrısı mıdır?

 

CERN’de yapılan deneylerde Tanrı’yı kanıtlamaya çalışan bilim miydi yoksa inanç mı? Galiba bilim adamlarının Tanrı ile başı belada. Yoksa tersi mi? (Demokrat Haber İstanbul)