Kitap hakkında yazarımız A. Kadir Konuk’un yazısı:

Bir Romanın Anatomisi

Kayıp Ruhlar-Sevdayı Beklerken”

Bugüne kadar yazdığım kitapların içeriği ile ilgili olarak “Kendime övgü” sayılır korkusuyla hiç yazı yazmadım. Kayıp Ruhlar-Sevdayı Beklerken isimli roman için yazacağım.

Sevgili Derya Cebecioğlu ile birlikte yazdığımız bu roman (Daha önce yapan var mı bilmiyorum) sanıyorum Türkiye’de yayınlanan ilk iki yazarlı roman oldu.

Romanda 12 Eylül öncesinde devrimci örgütlerde yer almış, örgütlerinin sağlam elamanları olmuş, değişik olayları yaşamış, sonra siyasi düşünce ayrılıkları nedeniyle örgütlerinden kopmuş, ayrılmış, atılmış, uzaklaştırılmış insanların iç dünyaları, özlemleri, acıları ve umutları bir aşk öyküsü çerçevesinde ele alınmaya çalışıldı.

Geçmişte siyasi örgütlerle, partilerle birlikte çalıştıktan sonra dünyanın dört yanına savrulan insanların hepsinin şurasında veya burasında kendilerini rahatlıkla bulabileceği, kendi iç düşüncelerini okuyabilecekleri bir roman oldu Kayıp Ruhlar.

Kitabı okuyanlardan bazıları onu “Anti devrimci bir kitap” olarak yorumlayabilir. Çünkü geçmişe, yaşanılanlara, insanlar arasındaki ilişkilere “Kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla değil, kırılıp yen içinde kalan kolun nasıl kangren olacağı açısından yaklaşıldı.

Bu gün hiç abartmadan söylersek, geçmişte herhangi bir örgüt, parti içinde yer almış ama bu gün hiçbir örgütle ilişkisi bulunmayan, içlerinde devrimi saklayan insanların sayısı örgütlü olanların en az yüz katıdır diyebiliriz.

Bu insanların birçoğu için, içinde yer aldıkları siyasi yapılardan her hangi biçimde ayrıldıktan sonra eski yoldaşları, arkadaşları, önderleri tarafından kullanılan “Alçak, dönek, kaçak, hain, şerefsiz, aşağılık, serseri, yorgun demokrat” türünden sözler o insanların yüreklerinde onulmaz yaraların açılmasına, bir çoğunun mücadeleden uzaklaşmasına, bir çoğunun da içinde devrim sevdasıyla bu dünyadan göçüp gitmesine yol açtı.

12 Eylül öncesinde sol siyasi dünyada yer alan örgütlerin bu gün neden o günlerdeki güçlerine bir türlü ulaşamadıklarının yanıtları biraz da bu romanın içinde saklı diyebiliriz.

Bir dönem örgütleri, partileri için ölümlere seve seve koşmuş, korkunç olaylara göğüs germiş insanların bir çoğunun oralardan koptuktan sonra derin bir boşluğa düştükleri, kendileriyle yoğun olarak hesaplaştıkları, çözümsüzlükle karşılaştıkları, hiç de gereği olmayan bir utanca kapılarak sosyal yaşamdan uzaklaştıkları, eski çevreleri tarafından aforoz edildikleri, hatta bazı yerlerde dövüldükleri, hakarete uğradıkları, bazılarının yaşanılanları kaldıramayıp intihar ettikleri bilinmeyen gerçekler değil.

Örgütleri yönetenlerin eski yoldaşlarına acımasız yaklaşmaları, salt ayrıldılar diye selamı sabahı kesmeleri, 12 eylülde doğmuş çocuklara o insanların nasıl “Hainler” olduklarını anlattıkları da gizli saklı konular değil artık.

Ülke içinde veya dışında yaşayan bu uzaklaşmış, uzaklaştırılmış insanların nasıl Türkü-Barlarda, değişik isimlerle örgütlenmiş vakıf ve derneklerde bir araya geldikleri, anılarını her gece anlatmaktan büyük bir zevk aldıkları, devrim türkülerini birlikte söyledikleri de biliniyor.

Onların bir çoğunun yüreğinde örgüt ve örgütlü yaşamın “Güzelliği” yatarken içine girebilecekleri bir örgüt bulamamaları, böyle bir yapıyı da oluşturamamaları açmazlardan sadece birini oluşturuyor.

Bütün bu nedenlerden dolayı sayıları yüz binlerle ifade edilebilecek bu insanların “KAYIP RUHLAR” olduklarını söylemek onlara yapılmış bir hakaret değildir.

Evet, onlar kayıptır. Adresleri belirli kayıplar hem de.

12 eylül öncesinde siyasi mücadeleye katılanların yüz binlercesi artık o mücadelenin tam içinde değil, kıyılarında bulunuyor. Bunların hepsinin kendilerine göre geçerli nedenleri var elbette. İçlerinden biri de benim. Bir yürüyüş düzenlendiğinde katılamadığımda acı çekiyorum ama katıldığımda hangi örgütün pankartı altında yürüyeceğimi, kimin sloganını atacağımı da kestiremiyorum. Bu nedenle geçmiş yıllarda yazdığım bir köşe yazısında “Biz kaldırımlarda yürüyenler kortejde yürüyenlerden kalabalığız. Eğer yürüyüşleri mitingleri düzenleyenler herkesin atabileceği ortak sloganlar bulabilirlerse kaldırımda yürüyen bizler de korteje pekala katılabiliriz” demiştim. Bir çok insanın özleminin de bu olduğuna inanıyorum.

Kayıp Ruhlar, konuşmayı, düşünce üretip açıkça söylemeyi, savunmayı, parti kararı diyerek her kararı gözü kapalı uygulamamayı öğrenmiş, dili uzun, bir yerde dillerinin belasını çeken insanların romanıdır. Partilerde “Demokratik merkeziyetçilik” adı altında oluşturulmuş merkezi diktatörlüğü yönetenlerin konuşan, itiraz eden, düşünce üreten insanları sevmediklerini söylemek de onlara hakaret değildir artık.

Kayıp Ruhlar-Sevdayı Beklerken isimli romanı okuyun lütfen, sonra düşüncelerinizi, eleştirilerinizi, yargınızı –kendinize yakıştırırsanız küfürlerinizi- aşağıdaki e-mail adresine bildirin.

Teşekkürler!

[email protected]

A. Kadir Konuk

 

İsteme Adresi:

Kayıp Ruhlar-Sevdayı Beklerken

BELGE ULUSLARARASI YAYINCILIK

Divanyolu Cad. Binbirdirek İş Hanı No: 15/1

Sultanahmet-İstanbul

Tel: 0212- 638 34 58

e-mail: [email protected]

 e-mail: [email protected]