Deniz Güneş / Demokrat Haber

Yıllardır çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazıları yazan, Demokrat Haber’in de daimi yazarlarından biri olan Veli Bayrak’ın ilk şiir kitabı “Gülümse seviyorum”un ardından “Oğluma  öldüğümü söylemeyin” adlı anı kitabı yayınlandı. Veli Bayrak’la yeni kitabı üzerine konuştuk…

Oğluma öldüğümü söylemeyin” sizin hikâyeniz mi?

Aslında sadece benim değil! Her ne kadar birileri bu değerleri görmezden geliyorsa da nasıl ki bir ülkenin ortak değerleri olması gerekiyorsa, türküler gibi, özgürlükler gibi, barış gibi insanların birde ortak yaşanmışlıkları vardır. Birini ötekinden ayırt edemezsin. 1977’de Tuzluçayır’da 17 yaşında bir komiser tarafından katledilen Ali Haydar Türkmen nasılsa Gezi eylemlerinde yine bir polis kurşunuyla Ankara Güvenpark’ta katledilen Ethem Sarısülük aynıdır.

1980’li yıllarda henüz lise birinci sınıftayken bir silah mermisiyle ölü bulunan Hatice nasılsa bakkala ekmek almaya giderken katledilen Berkin Elvan aynıdır. 1979’de İstanbul Okmeydanı’nda yoksul emekçi halka yağ dağıtırken polisler tarafından katledilen Hüseyin Taş nasılsa Eskişehir’de polis esnaf işbirliğiyle öldürülen Ali İsmail Korkmaz aynıdır. 1978’de Tuzluçayır Lisesi önünde askerler tarafından katledilen Menekşe Ana nasılsa 1993’te, Sivas Madımak katliamında yobazlar tarafından katledilen Gülsün Karababa aynıdır. Bu kitabı bu düşünceden yola çıkarak okumaya başladığınızda aslında anlatılanların sadece benim hikâyem olmadıklarını daha iyi anlayacaksınız!

Ama hemen hepsinin içerisinde bir şekilde varsınız!

E tabi öyle olması gerekiyor! Ben aslen Sivas Kangal’lıyım ama Tuzluçayır’da doğdum büyüdüm. Her ne kadar “Doğduğun yer değil doyduğun yer” söylemine karşıysam da bu bir gerçek. Çünkü biz hiç doymadık! Hiçbir şeye doyamadık. Ne doğduğumuz yere ne doymaya çalıştığımız yere . Sürekli göç halindeyiz bizler. Köyümüze doyamadık. Torağımıza, suyumuza doyamadık.  Göçe zorlandık büyükşehirlere geldik bu sefer geldiğimiz yerlere, yaptığımız gecekondulara doyamadık. Anamızı, babamızı, sevdiklerimizi kaybettik lakin anamıza, babamıza, sevdiklerimize doyamadık. Bu kitap aslında doyamadıklarımızın bir özeti.

Kitap 1960’lı yıllardan itibaren hızla yayılan köyden kente göçle başlıyor. Özelde sizin göçünüz fakat o yıllara denk birçok göçün sebebi aynı gibi!

Kesinlikle öyle! Sivas’tan, Çorum’dan Yozgat’tan, Kayseri’den, Artvin’den, Gümüşhane’den benzer sebeplerle göçen yoksul ve emekçi halkın Tuzluçayır’da buluşmasını anlatıyor! Aslında sadece buluşmayla da kalmıyor bu göç, yoksul ve emekçi halklar hep birlikte bir mahallenin inşasını da kuruyorlar.

Ve sonra mücadele içinde geçen bir hayat!

Evet!

Kimler yok ki bu kitapta! Doğrusunu söylemek gerekirse bazı bölümlerde ağlamamak için kendimi zor tuttum!

Tuzluçayır’ın ilk devrimci şehidi Ali Haydar Türkmen’den, bir gecekondunun kömürlüğüne kıstırılarak yine bir subay tarafından öldürülen 17 yaşında ki Sarı Yusuf’a, henüz 17 yaşındayken İstanbul Okmeydanı’nda bir yağ kamyonunu çevirip içindeki yağları mahalleliye dağıtırken polis tarafından katledilen Hüseyin Taş’tan, Sivas katliamında katledilen Gülsün Karababa’ya, Tuzluçayır Lisesi önünde bir asker tarafından katledilen Menekşe Erbay’dan ( Menekşe Ana ) 1980 faşizminin karanlık günlerinde oğlunu görebilmek için Mamak Askeri Cezaevini yol belleyen Anakız Halaya kadar birçok kişinin anısı var bu kitapta.

Peki bu kitap fikri sizde nasıl oluştu?

Öncelikle böyle bir kitap kafamda hep vardı zaten. Zira birçoğunu BirGün Gazetesi BirGün Pazar Ekinde yazıyordum zaten. Günün birinde geçtiğimiz günlerde de “Benazir” isimli yeni kitabı çıkan sevgili Yaşar Seyman bana bir mesaj attı ve “Veli söz uçar yazı kalır, senin kalemin çok güçlü bunları kitaplaştır” dedi. Kaldı ki bu yönde beni sürekli teşvik eden çok önemli isimler vardı.

Kalp Şarkıları, Ustalar ve Saklı Ustalar, Mavi Nefes, Renklerin Güz Hali isimli kitapların yazarı sevgili ağabeyim Cevat Sarıkartal, daha geçtiğimiz günlerde Anadolu Halk Bilimleri Kültür Akademisi tarafından düzenlenen “Bin Çiçekli Bahçe Yaşar Kemal” Halk Bilimi Araştırma Dalında “Şiirleri gibi hayatı da yağmalanan bir bilinmeyen değer, Aşık Kul İbrahim” çalışmasıyla 1 incilik ödülü alan ve yurtdışında yaşayan sevgili ağabeyim Haydar Eroğlu ve şair ve yazar kardeşi İbrahim Eroğlu ve şimdi adını sayamayacağım lakin benim için edebiyat ve sanat anlamında çok önemli birkaç değer bu isimlerden bir kaçıdır. Tabi ki buradan onlara teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.

Kitapta özellikle “Faşizme inat müzik ve edebiyat” kısmında aydın ve sanatçılarda yer veriyorsunuz. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

12 Eylül faşizmi sadece sola karşı değil aynı zamanda sol kitaplara karşı da yapılmıştı. Sol sanatçılara, sol müziğe. Bugün özellikle aydın konusunda önemli bir eksiklik yaşıyor bu ülke. Bana göre aydın halkının sırtını sıvazlayana değil tam tersine halkın yüzüne soğuk su serpene denir! 12 Eylül faşizminden sonra birçok kitap yasaklandı hatta yakıldı. Birçok sanatçının kasetleri toprağa ya da kömürlüklere saklandı. 1980’li yılların sonlarına doğru yavaş yavaş bir kıpırdanma başladı. Ben özellikle kitapta bu kısma yer verdim. 

Rahmi Saltuk, Ahmet Kaya, Ferhat Tunç, Nur Sürer, Sevinç Eratalay…!

Evet, hepsi de bu anlamda önemli isimler aslında. Ahmet Kaya "Acılara Tutunmak" isimli ilk kasetiyle adına protest denilen müzikle iyi bir başlangıç yapmıştı ama o’nun asıl çıkışı magazin gazetecilerinin düzenlediği ödül töreninde yaptığı konuşmayla olmuştur. Ferhat Tunç bana göre o dönemin zor koşullarında gerek duruşu gerekse seslendirdiği ezgilerle çok önemli işler başarmıştır. O’nun özellikle “Özgürlük mahkûmları” isimli türküsü dönemin zor koşullarında cesaretle seslendirilmiş ve kendini sol çevreye kabullendirmiş bir türküdür. Yine Nur Sürer’in “Uçurtmayı vurmasınlar” filmi bana göre tarihi bir filmdir. Bizler Tuzluçayır’da insanları o filme götürmek için topluca bilet sattığımızı bilirim. Sonra Sevinç Eratalay yine zor dönemlerin sanatçısıdır. Keza Rahmi Saltuk’ta öyle. 1990’lı yılların başında Ankara’da bir Rahmi Saltuk konseri hatırlarım ki, izleyiciden çok sivil polisin olduğu bir konserdir ve sinema tıka basa doluydu.  

Kitap nerelerden temin edilebilir?

İlk kitabınızın durumu nedir? “Gülümse seviyorum” isimli şiir kitabınız!

Tabi ki onun yeri çok ayrı. İlk göz ağrısı benim. Satışı iyi durumda. Bir hayli de ilgi gördü. 

Sizden daha önce roman ya da öykü bekleniyormuş bildiğim kadarıyla. Bir şiir kitabıyla okuyucunun karşısına çıkmak bir şaşkınlık yarattı mı?

Şöyle cevaplayım bu soruyu. Ben aslında Evrensel Gazetesinde mizah yazarıydım. Daha sonra Dersimli bir kız çıktı karşıma beni şair yaptı. Ben aslında şair de değildim. Ama Dersimli kız bana şiir gibi baktı.