Soma Katliamı'nda yaşananlara tanıklık eden 2 gazetecinin kaleminden çıkan "Çizmelerimi çıkarayım mı?", 301 madencinin hikayelerini geleceğe taşıyor.

"Hafıza oluşturmak" için kaleme alınan kitap, kar hırsı uğruna işçileştirilen çiftçilerin, iş cinayetlerinde katledilme süreçlerini anlatıyor.

Soma Maden Katliamı’nda göçükten sağ çıkarılan bir madencinin ambulansa bindirilecekken "Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin" sözleri tarihe işlenen en derin sözler oldu. O madencinin sözleri, tarihte bir belge olma niteliği ile Soma'yı ve Soma'nın madencilerini anlatan kitabın ismi oldu.

301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Katliamı’nı anlatan kitap, Onur Yıldırım ve Uğur Şahin Umman'ın 3 yıllık çalışmalarının ürünü olarak Ayrıntı yayınlarından "Çizmelerimi çıkarayım mı?" ismi ile çıktı. Kitap, Ekrem Tükenmez'in yazdığı önsöz ile katliamın üçüncü yıldönümünde raflardaki yerini aldı.

Soma'da yaşamını yitiren bir madenci çocuğunun babasının mezarına bıraktığı mektuptaki, "Bana herkes oyuncak getiriyor. Ama ben senin oyuncaklarınla oynuyorum" sözleri ile başlayan kitabı, yazarlarından Onur Yıldırım anlattı.

KİTAP ÇIKTI ŞİMDİ KAZIM'IN ÇIKMASINI BEKLİYORUZ

“Onur ve Uğur İzmir'de yıllardır gazetecilik yapan iki arkadaş" diyen Yıldırım, kendilerini "Profesyonel olarak maaşlı gazeteciler değiliz. Gönüllü olarak yaptığımız sevdiğimiz bir meslek bu. Ben gazeteciliğin yanında sigortacılık yapıyorum. Sigortacılıktan kazandığım parayı gazeteciliğe harcıyorum. İzmir’de alternatif bir haber portalı olan yurtsuz.net haber sitesinde tanıştık Uğur ile. O dönem Gazetecilik yüksek lisansına hazırlanıyordu" sözleri ile tanıttı.

Çalışmalarında çok sayıda isim ve sendika ile sivil toplum örgütlerinin katkıları olduğunu belirten Yıldırım, geçtiğimiz günlerde "Cumhurbaşkanına Hakaret" suçlaması ile tutuklanan belgeselci ve gazeteci Kazım Kızıl için, "Kazım kitabın yayınlanmasının ardından bir tanıtım filmi çekmeye hazırlanıyordu. Kitap çıktı. Şimdi de Kazım’ın çıkmasını bekliyoruz" dedi.

'TARİHE NOT DÜŞMEK İSTEDİK'

Daha önce herhangi bir kitap çalışmaları olmadığını belirten Yıldırım, "Bu ilk deneyimimiz. Neden böyle bir kitap yazma gereği gördük derseniz 13 Mayıs günü ilk Soma’ya giden gazeteciler arasında biz vardık. Biz oraya gittiğimizde maden ocağında yaşananlar televizyonlardan, herkesin takip ettiğinden daha da beterdi. Can pazarı yaşanıyordu diyebiliriz. Çaresizlik insanların üzerine kara bulut gibi çökmüştü. Savaş filmlerindeki sahneleri andırıyordu Eynez Maden ocağında yaşananlar. Yüzlerce ambulans madenin içinden çıkartılan yaralı ya da vefat ettiği ilk anda bilemediğimiz madencileri alıp götürüyordu.

Maden ocağı ve Soma, Kınık, Savaştepe’de yaşanan gelişmeleri, arama kurtarma çalışmalarını kendi haber sitemiz yurtuz.net’e ve Kamera Sokak’a ilk elden anlık iletiyorduk. Bu süreçte benim maden ocağından haber geçtiğimi öğrenen televizyon kanaları ve çeşitli medya organları benimle iletişime geçip bilgi alıyorlardı. Haberler medya ve sosyal medyada birer birer tüketiliyordu. Biz de bu tükenmişliğin içinde Soma katliamının da unutulup gideceğini, Türkiye’de yaşanmış olan diğer katliamlar gibi bir şekilde hafızalardan silineceğini düşündük.

Tam bu aşamada burada yaşananların unutulmaması ve daha fazla insana ulaştırılması için ne yapabiliriz üzerine sohbetler yaptık. Belgesel mi yapalım, kitap mı yapalım derken kitap fikrinde ortaklaştık. Uğur bu süreci kitaplaştırmamızı çok istiyordu beni de ikna etti. Belgeseli başka projeler için bir kenara koyduk. Toplumsal bir hafıza oluşturmanın gerekliliği, bizim toplumsal ve vicdani sorumluluğumuz, Soma katliamını belgelemeye ve kitap olarak gelecek kuşaklara aktarmak için en önemlisi tarihe bir not düşmek için bu çalışmaya başladık" diye konuştu.

'AYNI TRAVMAYI YAŞADIK'

Ailelerin olumlu bir yaklaşım sergilediklerini ve kendilerini desteklediklerini de belirten Yıldırım, kitabı yazarken kendisinin de etkilendiğini şu sözlerle aktardı:

"Kitabı yazarken biz de travmalar yaşadık. Ciddi anlamda travmatik bir olay toplumsal olarak bir travmaydı, insani olarak etkileniyorsun her şeyden önce. Maden ocağında bulunup 301 insanın cenazesinin çıkarılmasını birebir izledim. Cansız bedenler görüyorsun, yakınlarının kömür karası yüzlerini sedyede görmek isteyen ailelerin feryatlarına tanık oldum. Ekmek parası için hayatını kaybetmiş insanların bedenleri aylarca gözümün önünden gitmedi. Sonrasında oradaki ailelerin feryatlarını acılarını gördük.

Devlet yetkililerinin geldiği zaman arama çalışma faaliyetlerinin durdurulmasını, her tarafın özel harekâtlarla, çevik kuvvetlerle çembere alınıp ailelerin uzaklaştırılmasını, gazetecilerin haber yapmaması için sarı basın kartı olsa dahi o zamanın Başbakanlık korumaları tarafından gözaltına alınmasını yaşadık. Bunların hepsi ciddi bir sorgulama ile karşı karşıya bırakıyor insanı devlet büyüğü gelmiş evladı içerde ama her şey durmuş aile çaresiz sesini çıkartamıyor.

Cenazelerin soğuk hava depolarına götürülüp ailelere tespit ettirilmesi apayrı bir travma oldu herkes için. Kavun depolarında insanların bedenleri yerlere serilmiş ve hepsine bir numara verilmişti. Biz de bu süreçlerin hepsini aileler ile madenciler ile birebir yaşadık."

'TESADÜFEN ÖLMEYEN BİR TOPLUM ORTAYA ÇIKMIŞ'

Soma'da katledilen 301 madencinin bir çoğunun topraktan koparılan köylüler olduğunu belirten Yıldırım, çalışmaları sırasında ortaya çıkan tespitlerini, "Sadece Soma’da değil. Tarım kentlerinin hepsinde benzer sorunlar yaşanıyor. Soma’da madenci oluyorlar; ama başka kentlerde gökdelenlerde inşaat işçisi, temizlik işçisi oluyorlar. Topraktan, üretimden koparılıyor ve bir şekilde güvencesiz işsiz bırakılıyor. İnsanların madenleri ya da başka riskli, güvencesiz iş kollarını tercih etmesinin tek nedeni sosyal güvencesinin yani sigortasının ve sabit bir maaşı olması.

Tarım arazisinden para kazanamıyor Bağkur’unu ödeyemiyor. Sistem onu topraktan kopartıyor ve güvencesiz işçi yapıyor. Ülkemizde yaşanan iş cinayetlerine baktığımızda, tesadüfen yaşayan, tesadüfen karnını doyuran bir toplum ortaya çıkmış durumda. Daha doğrusu tesadüfen ölmeyen bir toplum. Kitapta bunun da tespitini yapabildik" sözleri ile aktardı.

'YARGI SÜRECİ DEVAM EDİYOR'

Kitapta ailelerin adalet arayışına vurgular olduğunu ancak dava sürecini kitapta işlemediklerini belirten Yıldırım, "Davanın etkilenmemesi açısından kitapta yargı sürecine çok girmedik. Dava halen sonuçlanmadı. Davanın sonuçlanmıyor olmasına avukatlar ve ailelerin bu ciddi tepkileri var. Davanın bir diğer yanı ailelere ve madencilere çeşitli baskılar yapıldığı biliniyor. Birçok işçinin madendeki işine son verildi. Bu süreçte sendikayı ve şirketi eleştiren madencilere başka madenlerde de iş verilmediğini biliyoruz.

Herkese farklı bir şekilde baskı uygulandığını gözlemledik. Duruşmalarda yaşadığım en ilginç olay işsiz bir tanığın duruşmaya lüks bir cip ile gelmesi oldu. Bu kişinin daha önce verdiği savcılık ifadesi ile mahkemede verdiği ifade birbirinden farklı olunca herkes tepki gösterdi. İşsiz bir kişinin lüks bir cip sahibi olması benim açımdan çok şaşırtıcı geldi " diye konuştu.

MADENCİLER VE MADENCİ AİLELERİNİ ANLATIYOR

Kitabı hafıza oluşturmak için yazılmış bir kitap olarak tanımlayan Yıldırım, "Soma’nın tarihinden coğrafyasından başlayarak Soma’nın bir tarım kentinden kömür kentine nasıl dönüştüğünü de anlatıyor bu kitap. Madencilerin yaşam hikâyelerini de, madenci ailesi olmanın ne demek olduğunu da anlatıyor. Bu kitabı araştırmacı gazetecilik kitabı, aynı zamanda bir belgesel, hafıza oluşturmak için yazılmış bir kitap diyebiliriz" dedi.

Kitapta hiçbir hikayeyi bir diğerinden ayırmanın mümkün olmadığını dile getiren Yıldırım, en dikkat çekici hikayelerden birinin yaşamını yitiren madenciler arasında yer alan Emniyet Başmühendisi Mehmet Efe'nin hikayesi olduğunu belirtti.

Yıldırım, takip ettikleri davaların ardından Efe'nin hikayesini merak ettiklerini şu sözlerle anlattı: "Hayatını kaybetmiş o da faciada. Mahkeme sürecinde bütün tutuklu sanıklar suçu Mehmet Efe’ye atıyordu. Yani birlikte çalıştığı arkadaşları vefat etmiş olan meslektaşlarını suçluyordu. Hatta bir seferinde hakim sanıklara kızdı ‘bu madende sadece Mehmet Efe mi çalışıyor, siz hiçbir şey yapmıyor musunuz hiçbir şey bilmiyor musunuz’ diye.

Biz bunu merak ettik. Nedir bu Mehmet Efe’nin hikayesi? Kimdi bu Mehmet Efe? Ailesine ulaşmaya çalıştık. Biraz zor oldu ama aileyi bulduk. Ama aile ile görüşmemizi engellemeye çalıştılar. Sonra bir şekilde mahkeme süreçlerinde aile ile görüştük. Ve öğrendik ki Mehmet Efe’nin dedesi de madenciymiş. O da madende yaşamını yitirmiş. Mehmet Efe de dedesinin ismini almış. Mehmet Efe mühendis de olsa dedesi gibi madende yaşamını yitirmiş." (Kaynak: Dihaber)