Türkiye 98 yaşında bir ülkedir ve kurulduğu günden bu yana demokrasiyi arıyor. Her gelen iktidar erki kendine cennet, ötekine cehennem yasattı. Ne acılar yaşandı bu ülkede neler, burada onları yazıp kendimizi rezil etmeyeceğim. Kahredici olan ise 98 yıldır hala ayni tas ayni hamam durumundayız.

Türkiye tarihini 3 dönem olarak inceleyebiliriz. Birinci dönem Cumhuriyet inşası, kimlik, kültür, Türklük sosyoloji ve ekonomi inşası. Bizim ülkemizde kendi dinamik iç yasalarına uygun bir burjuvazi oluşmadı. Kapitalist yasalara uygun gelişim göstermedi. Devlet eliyle saksıda yetişen burjuvazimiz başka ülkelerde olduğu gibi bizim ülkede demokrasi mücadelesine hiç katkı sunmadı. Bu sebeple 2 kat daha mekruhtur. Kemalist rejim yapı-bozum-inşa yolu ile köklerinden kopmuş bir devrim dayattı bu ülkeye ve çoğu şekilsiz hikâye o günlerden mirastır, Adnan Menderes'e dek surdu bu dönem.

İkinci dönem Menderes'ten Tayyip Erdoğan'a kadar olan dönemdir. Bu dönem popülist, piyasacı, ihtiyaç duyulduğu kadar İslamcı ve Türk, dönem dönem asker destekli çok ittifaklı oligarşik bir sağcılıktır.

Üçüncü dönem Tayyip Erdoğan dönemidir. Bu dönem hala sürüyor. Bu iktidar kuruluş ve gelişim süreçlerinde farklı eğilimler göstermiştir. Mesela Kurt sorununu çözme niyeti göstermesi demokrasi tarihimizde önemli bir adim iken, daha sonra uyguladığı politikalar tam faşizm olarak adlandırılabilir.

Erdoğan rejimi, ülkenin tarihsel oligarşi ittifaklarını büyük oranda tasfiye etmiş yerine düşük profilli ama güvenilir kendi kadrolarını yerleştirmiştir. Görülen o ki askeriyede, bürokraside, ekonomide ve hukukta önemli ölçüde bunu basarmıştır.

Yarın ne olacak kestirmek zor. Bu rejim yenildiği bir secimle olağan seklinde mi gidecek, yeni ittifaklar ile kazanacağı seçimlerde demokratik açılımlar mı, yapacak, mevcut ittifaklar ile secimi kazanıp güvenlikçi siyasete devam mı edecek, ya da yenildiği bir secimde çeşitli bahaneler üretip ülkeyi bir iç savaşa ve kaosa mı sürükleyecek tam kestirmek zor, hepimiz göreceğiz. Erdoğan rejimi o denli pragmatik bir rejim ki gerçekten geleceği kestirmek zor.

Türkiye'nin bu 98 yıllık hikayesinde demokrasi yoktur.

Demokrasi aslında basit bir yönetim seklidir. Üç beş temel kural uygulanırsa ülkede kalıcı demokrasi oluşturulur.

En önemli kural adil secim sistemi, makul secim barajı (makul secim barajından %4 anlıyorum) ve secim güvenliği konusunda tarafların ve toplumun uzlaşmasıdır.

İkinci kural demokratik ve garantör bir anayasadır. Bu anayasa aynı zamanda Kurt sorununun da çözümü anlamına gelecektir.

Üçüncü kural adil bir yargı mekanizmasının kurulması. Herkesin güvendiği bir yargıdır.

Dördüncü kural kurumların şahsiyet ve bağımsızlığının sağlanmasıdır. Basta TBMM olmak üzere taşra da ki en ufak bir müdürlüğün dahi şahsiyetine ve bağımsızlığına helal getirecek hiçbir müdahalenin yapılamamasıdır. Bu şu anlama gelir; Hiçbir siyasetçi, yetkili ya da kodaman "bu adamı ise al, su adama ihale ver, bu bize yakın, bu muhalif isini yapma" gibi etkileyici olmaması gerekir.

Besinci kural kamu ekonomisidir. Sosyal adalet olarak ta en geniş anlamda tanımlayabiliriz bu meseleyi.

Peki bunlar nasıl olabilir? Tabi ki yasalar ile. Demokrasi yasa isidir.

Buraya kadar her şey kolay ve mümkün.

Esas soru su peki kimler, hangi organizasyon veya parti ya da partiler yapacak bu isi?

Demokrasinin aktörleri kimler olacak?

AKP, MHP, İYİ parti, Gelecek partisi, Deva partisi, Saadet partisi bunları yapabilir mi?

CHP bunları yapabilir mi?

HDP, Sol parti, Emek partisi, bunları yapabilir mi?

Kim bu demokrasi aktörleri?

Radikal solcular mı?

Cemaatler mi?

Çağdaş yasamı destekleme derneği mi?

TUSİAD mi?

KESK mi?

DISK mi?

Hak-İş mi?

Kanarya sevenler derneğimi?

Ankara'da ki Trabzonlular derneği mi?

Kimler bu demokrasinin aktörleri?

Halk yığınlarımı? Halk örgütlü değilse sadece oy hakki vardır. Küçük organize bir grup bile organize olmayan yığınları etkileyebilir. Sosyal ve politik bir teoridir bu. Hayat bu teoriyi de defalarca deneyimlemiştir.

Bir grup mu? Bir parti mi? İzmirliler mi? Gençler mi? Ak saclılar mı? Mor kadınlar mı? Beşiktaş taraftarları mı? Gümüşhaneli avukatlar mı?

Kim? Kimler?

Hale, Jale, Lale, Oya, Ahmet, Mehmet, Ali, Buse, Tuğçe, Furkan, Buğra, Deniz, Eren, Ulaş mı?

Kim? Kimler?

Cevabi olan varsa beri gelsin...

Peki bu demokrasi isteyenler nerede toplanır, hangi flamayı kullanır, şekli şemalini nasıl belli eder?

Programları nedir? Aralarında ki hukuk yani tüzükleri nedir?

Bu kapsayıcı bağın yani organizasyonun kısa orta ve uzun yol haritası nedir?

Kimin heybesinde ne varsa döksün bilelim, öğrenelim...

Eğer öyle bir organizasyon yoksa, kurulması için kim neyi bekliyor?