Elazığ Cezaevi’nde tutulan DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e gönderdiği açık mektupta, “Bakanlığınız, çıplak aramaların, işkence gibi birçok hukuksuzluğun bakanlığıdır” dedi.

Yargılandığı davada hakkında 22 yıl 3 ay hapis cezası verilen Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, 22 Aralık 2020 tarihinde tutuklanarak Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Güven, aynı gece sevk edildiği Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nden, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e açık mektup gönderdi. Tutuklu 13 kadın adına mektup gönderen Güven, Gül’ün Mardin’e yaptığı ziyaret, Kürtçeye yönelik baskılar ve çıplak arama uygulamasına ilişkin eleştirilerde bulundu. 

‘NE SÖYLEDİYSENİZ TERSİNİ YAPTINIZ’

Güven’in kaleme aldığı mektup şöyle: “Sayın Adalet Bakanı, bulunduğum hapishanede basın üzerinden sizin Kürtlerin kalbi olan Amed kentine geldiğinizi öğrendik. Belediyelerine kayyım atadığınız, siyasetçilerini rehin aldığınız Kürtlere ve Kürtçeye ait olan her türlü nüveyi tekçi ve asimilasyona dayalı yaklaşım ve politikalarla ortadan kaldırdığınız kadim kentimize gelmişsiniz. Siz Amed’den, Meclis Başkanı ise Mardin’den, Kürt dili üzerinden kendinizden haberinizin olmadığınızı düşündürecek çeşitli mesajlar vermişsiniz. ‘Hayırdı’ ama ‘hayır’ olmadığını zengin tecrübe tarihimizden biliyoruz. Siz AKP olarak 20 yıldır neyi söylediyseniz tersini yaptınız, yapıyorsunuz. Bunu da ustaca yaptığınızı belirterek, hakkını teslim etmeliyiz!
 
TERCÜMAN EŞLİĞİNDE KÜRTÇE SAVUNMA

Şunu belirtmeliyiz ki, Kürt sorununu çözeceğinizi beyan edip bir süreç başlattığınızda heyecanlanmıştık. Belki de coğrafyamızı kasıp kavuran tüm sorunların çözümünün Kürt sorununun çözümünden geçtiğini anlamışlardır dedik. Ne var ki öyle olmadığını yaşadık ve gördük. Siz Amed’de neler söylemişsiniz tekrar okumasını yapalım; ‘Anadilde savunmanın önünü açtık’ dediniz, doğru artık parası olanlar ücretini karşılayarak tercüman eşliğinde Kürtçe savunma yapabiliyor. Bu örnek minvalinden yüzeysel baksak dahi, aynı coğrafi sınırlar içinde yaşadığınız milyonlarca insanın anadilinde savunmasını yaparken tercüman ücretini ödemesi zaruriyeti, bu dilin ne kadar benimsendiğinin, Kürtçe savunmanın önünün ne denli açıldığının sorgulamaya muhtaç bir göstergesi olduğunu görürüz. Öte taraftan yine aynı husus çerçevesinde hareketle yıllar öncesinden Kürtçe konuştuğu için para cezasına çarptırılan insanlarımızı hatırlamamak mümkün müdür? 

BASKIYA SOMUT ÖRNEKLER 

‘Türküsüne, şarkısına konu ettiği diline ‘bilinmeyen bir dil’ yaftalamasının vurulduğunu gördük’ demişsiniz. Bir halkın türküsüne, şarkısına kültürel değerlerine giydirilen bir dilin ‘bilinmeyen dil’ olarak kavramlaştırılması yeni bir zihniyetin ürünü değildir. Kökleri tarihsel hafızanızdadır. Bu minval sizin de bildiğiniz de oldukça güncel bir örneği hatırlatalım. Biz Elazığ Cezaevi’ndeki politik kadın tutsaklar olarak anadilimiz de yani Kürtçe şarkı ve türkü söyleyip halay çektiğimiz için bir aylık iletişim cezası aldık. Bu iletişim cezası içerisinde mektup ve telefon görüşünden yoksun bırakılma söz konusudur. Tutanakta tam olarak ne yazıyor biliyor musunuz? Tutanakta, ‘Hükümlü ve tutukluların zılgıt çekerek, anlaşılmayan bir dilde sözlü halay çektikleri anlaşıldığı…’ ibareleri mevcut. Sanırım bu yok sayıcı ve ötekileştirici dilin, tarihten bu yana devam ettiğinin en yakın ve somut göstergesidir, ne dersiniz… Evet, sizin sorumluluğunuzdaki cezaevlerinde biz bunları yaşıyoruz.

HUKUKSUZLUĞUN BAKANLIĞI 

Bizim coğrafyamızda adalet yara alma aşamasını çoktan geçti. Onarılmayan yara bünyeyi çürüttü. Burjuva sınırlarına hapsolmuş adaletin en ufak emareleri dahi sizin iktidarınızda tamamen ortadan kalkmıştır. Bu nedenle de sizin Bakanlığınız, Kürtçeye dair yasakların, ayakta sayım dayatmalarının, çıplak aramaların, sürgün sırasında yaşanan işkencelerin, karın tokluğuna çalıştırılan mahpusların emek sömürüsünün, keyfi gerekçeler ile korkunuz yüzünden infazı yakılan binlerce tutsağın, kitapların kilit altına alındığı ve daha birçok hukuksuzluğun Bakanlığıdır. Cezaevinde tutsaklar aylarca açlık grevinde kalıyor. Siz, tek kelime etmeden böyle bir şey yokmuş gibi davranıyorsunuz. Sorumlu olduğunuz kurumlarda çıplak arama başta olmak üzere, insanlık onurunu kırıcı, yok sayıcı, pek çok hukuksuzluk yaşanıyor. Sizin dışınızda kamuoyunca konuşuluyor ama sizin herhangi bir beyanınız bulunmuyor. 

ÇIPLAK ARAMA 

Hapishanelere yönelik yaptığınız yasal düzenlemenin tamamen kamuoyunu yanıltmaya dönük olduğunu somut bir örnekle ifade edecek olursak, Cumhurbaşkanlığı’nın Resmi Gazete’de yayınlanan kararnamesinde ‘çıplak arama’ ibaresi yerine ‘detaylı arama’ ibaresi geliştirildiğini basından öğrendik. Bu içerik yeni bir şey değil. Çıplak arama uygulamasının yalnızca ismini değiştirmek, bu onur kırıcı uygulamanın meşrutiyet kazanmasına zemin sunan bir çarpıtmadır. Elbette bu bir aldatmadan ibarettir. Örneğin, ‘Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun’ diyen Bakan keşke bizim ülkede olsa diyesimiz geliyor. Ancak teorik söylemleriniz pratikte asla hayat bulmuyor. Keşke işkencenin ve faili meçhullerin döneminin bittiğini, herkesin kendisini istediği dilde ifade edebildiğini söylerken, biraz daha düşünseydiniz. 

KATLEDİLEN ÇOCUKLARIN FAİLİ KİM? 

Bu durumda milyonlarca Kürt size sorar, ‘Her gün panzerlerle katledilen çocukların failleri kim? Uğur Kaymaz’ın Ceylan Önkol’un Nihat Kazanhan’ın ve adını sayamadığımız sizin dönemizde katledilen Kürtlerin faili kim?’ Dolayısıyla siz de, Meclis başkanı da Kürdistan’a gelerek zahmet etmişsiniz. Çünkü artık sizin hasamet siyasetinize inanacak hiçbir Kürt yoktur. Seçimlere dönük olan bu hamlelerinizin politik bilince sahip olan Kürt halkı nezdinde hiçbir karşılığı yoktur. Bu kokuşmuş, çürümüş siyasetin miadı dolmuştur, bilginize.”

Kaynak: MA