Mültecilerin geri gönderilmesi tartışmasına değinen Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ı, Avrupa ülkelerini eleştirirken MHP lideri Devlet Bahçeli'ye de tepki gösterdi.

Kılıçdaroğlu, “Suriyeliler geziyor... Gencecik çocuklarımızı El-Bab'a göndereceğiz. Bu benim vicdanıma dokunuyor. Evlatlarımızı şehit ediliyor bu ülkeyi yöneten kişi koşa koşa Putin'in kapısında dakikalarca bekliyor. Bahçeli'ye parantez açmak gerekiyor. Sen Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir zaman devleti yöneten bir kişinin, başka devleti yöneten bir kişinin kapısında dakikalarca beklediğini gördün mü? Sen hangi yüzle, hangi ahlakla, hangi milliyetçilikle Erdoğan'a destek veriyorsun” dedi.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında öne çıkan kısımlar şöyle:

"İki alanın Türkiye'de şahsileştirildiğini görüyoruz. Bunu hiçbir vatandaşım unutmasın, ekonomiyi şahsileştirdik, dış politikayı şahsileştirdik. Dolar, faizler aldı başını gidiyor. Program üstüne program açıklıyorlar her açıklanan program ekonomiyi biraz daha kötüye gidiyor. Çünkü ben ekonomistim diyen kişinin ekonominin e'sinden anlamadığını gördük.  o nedenle devlet yönetiminde şahsileştirme olmaz. Üniversiteyi bitiren herkes apandisit ameliyatı yapacak diye bir şey yok. O işin uzmanı var. O bile yeterli değil o bile ayrıştı. Bilmem hangi alana kadar bütün alanlarda yeni uzmanlar yetişiyor. Ve gelişmenin 21. yüzyıldaki tanımı, kişi başına geliri artan ülke mi? Hayır küçük ayrıntılarda iş bölümüne giden ülke gelişmiş ülkedir. O nedenle her alanın uzmanı var ve her alan giderek kendi içinde yeni alanlar oluşturur.

Dış politika şahsileştirildi. Bunun ötesinde bir tehlike daha var dış politikayı egemen güçlerin talebiyle yapmaya kalktığınızda çok daha derin sorunlar yaratıyorsunuz. Bugün geldiğimiz nokta budur. Suriye ve sığınmacılar konusu .Bu konuda partimiz çok iddialı. En tutarlı söylemde bulunan 2011 tarihinden bu yana en tutarlı söylemi dillendiren partinin adı cumhuriyet Halk Partisi'dir. Ve biz komşumuzda olan bir savaşın bize yansımalarının tehlikeli boyutlarını dile getirdik. Biz dile getirdikçe egemen güçlerin talebi üzerine bizi suçladılar. Artık sokaktaki vatandaş da hangi partiden olursa olsun elini vicdanına koyduğunda evet CHP doğruları söylemiştir diyor.

'ERDOĞAN'A MEKTUP YAZDIM'

Olayların çıktığı tarih 2011'den mayıs 2022'ye kadar 91 meclis araştırma önergesi ver CHP. Her olayın yansımalarını değerlendirmek ve parlamentonun bilgilendirilmesi için. Parlamentoya gelip bilgi verme tenezzülünde bile bulunmuyorlardı. Bu kadar kibirle devlet yönetilmez. 6 genel görüşme önergesi, 336 soru önergesi verdik ve yanıt alındı. Ama 432 soru önergesine bu güne kadar yanıt verilmiş değil. Tek adam rejimi olunca her şey çok hızlı olacak diyorlardı! Niçin yanı vermediler? Cevabını bilmiyorlar. İlk kez böyle garip bir tablo ile karşı karşıyayız. Nisan 2012'de Arap Baharı Konferansı düzenledik İstanbul'da. Arap dünyasının yaşadığı ciddi sorunlar vardı. Biz TC devleti olarak Arap dünyasının yabancısı değiliz. İktidarın yapamadığını yaptık Arap baharı konferansını topladık. 24 Ağustos 2012'de olaylar büyüdü. Türkiye'nin çözüm üretmesi lazım üretemiyor.

Bunun üzerine Erdoğan'a bir mektup yazdım. Mektupta şunu söyledim; 'Sayın başbakan komşu Suriye'deki gelişmeleri ülkemizin başka güvenliği olmak üzere, ekonomisi, sosyal huzuru, turizm ve taşımacılık alanları dahil çok geniş kapsamda artarak olumsuz etki yapmaya devam etmektedir. Lütfen hükümet olarak bir uluslararası Suriye konferansı toplayın. Ve Suriye'de yaşanan dramı masaya yatırın.' Tabii olmadı. Ama Erdoğan 5 Eylül 2012'de meşhur lafını söyledi; 'Emevi Camii'nde namazımızı kılacağız.' Düşünebiliyor musunuz, devlet yönetimindeki şahsileşmeyi görüyor musunuz! Bu anlayış Türkiye'yi bugünkü haline getirdi. Aklı başında bir insan bugünkü tablo karşısında milletin huzuruna dahi çıkamaz, utanır! 2013'te dedim ki 'Kabahat Suriyeli'de değil kabahat sınırı kontrol edemeyen ülke yönetimindedir.' Kabahat sınırı yok edende. Kim? İktidar sahipleri. Şubat 2013'te mutlaka bir Suriye çalışma grubu oluşturun dedik. Bir Suriye çalışma grubu oluşturduk yine CHP olarak. Bunların yapamadığını yapmaya çalışıyoruz. Yetmedi ben Mart 2013'te BM Genel Sekreteri'ne mektup gönderdim. Türkiye'deki olaya dikkati çektim. Savaşın bitmesi gerektiğini söyledim, BM'nin ağırlığını koymasını istedim. Erdoğan yapamıyor ama bunun yanlış olduğunu biz söylüyoruz. Yeri gelince üfürüyorsun ama bir mektup yazamadın mı sen? Birleşmiş Milletler'e gidemedin mi, orada Suriye'yi masaya yatıramadın mı sen? Yatıramadı. Niçin? Patrondan izin alamadığı için.

'EMPERYAL GÜÇLERİN MAŞASI'

Yetmedi biz 2016 haziranda bir komisyon kurduk. Gzel tyutalı bir rapor hazırladık ve kamuoyu ile paylaştık. Bürokrasinin yapamadığını yine tarihin bize yüklediği sorumluluk olarak CHP yerine getirdi.  Bir süre sonra Amerika desteğini çekti, Suriye'de Türkiye'ye yönelik desteğini tercihini başka yerden yana koyup çekti. 5 Aralık 2017, tarihi bir itiraftır, tarih açısından Türkiye'nin yüz karası olan bir cümeldir' Ya biz özgür Suriye ordusunu ey Amerika seninle beraber kurduk ya bunun adımını senden önceki Obama yönetimi ile beraber kurduk.' Ne demiştim, emperyal güçler ateşi elleriyle  tutmazlar, maşa kullanırlar. Emperyal güçlerin Orta Doğu'daki maşası Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Rüzgâr gülünden lider olmaz. Yine sorunlar çıkıyor. Gencecik fidan gibi Suriyeliler geziyorlar. Yine ben söylüyorum, Nisan 2017; 'Bizim gencecik pırlanta  gibi çocuklarımızı El-Bab'a göndereceğiz, Suriye'nin gençleri Türkiye'de volta atacak.' Biz kendi evlatlarımızı gönderiyoruz evlatlarımız şehit ediliyor.  Bu ülkeyi yöneten kişi şehitlerin hesabını soracağına koşa koşa gidiyor Putin'in kapısında  dakikalarca bekliyor. Bahçeli'ye bir parantez açmak boynumun borcu. Sen TC tarihinde hiçbir zaman devleti yöneten bir kişinin bir başka devleti yöneten  kişinin kapısında dakikalarca bekletildiğini gördün mü. Görmediysen, hangi yüzle, hangi ahlakla, hangi milliyetçilikle destek veriyorsun!”

SOYLU’YA TEPKİ

“28 Eylül 2018, Uluslararası Suriye Konferansı'nı CHP düzenledi. Daha önce Erdoğan'a Suriye konferansını topla dediğim ve reddedilen çalışmayı biz yaptık. Bütün ilgili ülkelerden yetkililer geldi. 2019'da Suriyelilerle ilgili 2 rapor daha hazırladık. Ve Suriyeliler bugün emeği sömürülen bir halk aramızda duruyorlar. Bun uda itiraf ediyorlar. Acı olanı bu zaten. Devleti yönetenler itiraf ediyor. İçişleri Bakanı söylüyor; 'Bizim işverenlere kızıyor, fabrikanda Suriyeliler çalıştır sömür, sigortasını yaptırma sonra ayak ayak üstüne at ne olacak bu Suriyelilerin  hali de, 1 milyon insan gidecek kim isyan edecek biliyor musun? O iş sahipleri' Senin tanıdığın iş sahipleri o iş sahipleri değil. Vicdanlı iş sahibi ile vicdansızı ayırmak lazım. Vicdanı olan izinli, sigortasız çalıştırır. Sen açıkça diyorsun ki biz Suriyelileri kaçak çalıştırıyoruz vergisiz çalıştırıyoruz emeklerini sömürüyoruz bunu da kalkıp İçişleri Bakanı olarak dünyaya ilan ediyorsun. Böyle bir tablo ile ilk kez karşılaşıyorum. Bir yetkilinin çıkıp üstelik en tepedeki  yetkili, kaçak çalışması önlemesi gereken iktidar kaçak çalışıyorlar diyor. Biz bunları sömürüyoruz diyor. Kendilerini dünyaya ihbar ediyorlar.”