Din, İslam, laiklik ve Alevilik meselesi bugün Türkiye ölçeğinde hem tarihsel hem de özellikle güncel boyutu olan ağırlıklı siyasal sorunlar niteliğinde.

Osmanlı döneminde Aleviler her zaman açık devlet baskısı ve zulmü altında ve katliam tehdidiyle yaşadılar. Osmanlı’nın tebaasını oluşturan Hıristiyan topluluklara uyguladığı baskı ve dışlama politikası bile, Alevilere karşı uyguladığı politikalardan daha hafif idi. Kimliklerini dışa vurmayan Alevilere siyasal alan bile tam olarak kapatılmıştı. Osmanlı’nın son döneminde İttihat Terakki Alevileri keşfetti. O güne değin “Kızılbaş” kavramıyla anılanlara Alevi kavramını yakıştıran, bu kavramı ilk olarak ortaya atan da İttihat Terakki’ciler oldu.

Alevilerin tarihsel olarak CHP'den kopuşu 1940'lı yıllara dayanmakta. Bunun temel nedeni ise 1921 Koçgiri İsyanı ile başlayan akabinde 1924 Tevhid-i Tedrisat kanunu ve 1937-1938 Dersim Jenosidi ile başlayan süreç. Alevilerin CHP'den kopuşu bir yandan Türkiye Sosyalist Hareketi'nin güçlenmesine katkı sağlıyor, diğer yandan da Alevilerin toplumsal bir dinamik olmasının önünü açıyordu. 60'lı ve 70'li yıllardaki örgütlü halk hareketinin hatırı sayılır bir kısmını Alevi toplumsallığı oluşturuyordu.

Çorum ve Maraş'ın ardından gelen Sivas Katliamı Alevi dinamiği için önemli bir milat oluşturdu. Artık Aleviler kendi seslenme araçlarını üretmiş ve bu araçlar üzerinden topluma ve siyasi iktidarlara seslenme olanağı bulmuştu. Tarihsel olarak Alevilerin siyasetten bağımsız olarak kendi taleplerini topluma anlattıkları dönem bu dönem idi. Bu dönem tam da 90'lı yıllara denk düşmekteydi. CHP'den bağımsız bir manevra kabiliyetine kavuşan Alevi dinamiği CHP için bir tehlike oluşturmaya başlamıştı. CHP tam da burada Alevi toplumsallığını konsolide etmeli ve kendi himayesi altına almalıydı. İşte CHP'nin "Alevi Sorunu" demeye başladığı yıllar da bu döneme denk düşmektedir.

Alevilerin devlet aygıtı içerisinde bürokratik görevler üstlenmeye başlaması, 90’lı yıllarla birlikte mümkün oldu. O yıllara değin, Alevilerin kimliklerini gizlemeksizin bürokratik devlet aygıtı içerisinde kilit birtakım pozisyonları işgal etmeleri mümkün değildi. Bu tür görevleri yürüten Aleviler ise bunu ancak kimliklerini gizledikleri ölçüde sürdürebiliyorlardı, o da çok küçük bir azınlık olarak. Ne var ki, bu durum bile yıllarca Aleviler tarafından bir kazanım olarak görülebilmiştir.

2000'li yıllara gelindiğinde ise tek başına iktidara gelen AKP'nin bir alevi düşmanı olduğu zaten geldiği gelenek itibariyle bilinen bir durumdu. Bu durum tam da CHP'nin yıllarca aradığı zemine denk düşmekteydi. Böylelikle Alevilere daha rahat seslenme kanalları bulacak ve "CHP'ye gelin" politikası üretilecekti. AKP'nin temel politikası ise Alevilik meselesini bir sorun olmaktan çıkarıp bir kriz haline dönüştürmek ve kendi ‘Alevi’sini yaratmak olacaktı.

2007 yılında CHP ilk defa "şeriat geliyor" söylemini dillendirmeye başladı. Esasen bu söylem AKP'nin yarattığı bir tehdide işaret etmemekte, tam tersine Alevi toplumunu CHP'de şekillendirmeye kanalize etmekteydi. Nitekim de öyle oldu. Alevi kitleleri yine Kemalizmin peşine takılarak Kürt halkının karşısına bir bariyer olarak çıkarılmak istendi. Aleviliğin Orta Asya ve Horasan’dan gelen göçer Türk boylarının dini inançlarını temsil ettiği, Alevilerin öz be öz Türk oldukları gibi iddialar, körüklenen Türk şovenizminin safsatasından başka bir şey değildi.

Türkiye'deki Alevilik sorunu Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına geçmesiyle bir başka boyuta evrildi. Büyük oranda medya ve iktidar desteğini arkasına alan Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına geçmesi Aleviler açısından önemli bir "dönüşüm" olarak nitelendirildi. Ancak çok geçmeden Kılıçdaroğlu'nun bir proje kapsamında CHP'nin başına geçtiği anlaşıldı.

Kılıçdaroğlu CHP'nin başına geçtiği ilk günden bu yana Aleviliğini gizleyebildiği kadar gizlemeye çalıştı. Kılıçdaroğlu her fırsatta sağ seçmenin oylarına ihtiyacı olduğunu ifade etti. CHP'nin ise bir Alevi partisi olduğu yorumlarından rahatsızlık duydu. Örneğin 2011 seçimlerindeki milletvekili listeleri hazırlanırken Alevi temsiliyeti görmezden gelindi.

Aleviliğin kendisi Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündemine ancak seçim süreçlerinde girebildi. Keza seçim süreçlerinde CHP’nin Alevilere bakışı “çantada keklik”ten öteye geçemedi. Türkiye’de şeriat tehlikesinin bulunmadığını anlatıp AKP’ye gittiği yolda icazet veren ve arkaya dönüp laikliğin temelinde Alevilerin olduğunu söyleyerek, CHP’li belediyelerin sınırı içerisinde bulunan kaç cem evi yıkıldı mesela?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si hiçbir zaman sorunlara çözüm üreten bir yapı içerisinde hareket etmedi. Tam tersine uzlaşmacı ve pazarlıkçı bir yöntem izledi. Örneğin Sivas Katliamı’nın körükleyicisi Temel Karamollaoğlu ile aynı düşünceleri paylaştığını belirtti Kemal Kılıçdaroğlu. Sivas Katliamı'nda toplanan kalabalığa 'Gazanız mübarek olsun' diyen Temel Karamollaoğlu, Sivas Katliamı'nın sorumlularından biriydi ancak hiçbir zaman hakkında dava açılmadı.

Bu yazının esas muradı Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini sorgulamak değil. Ancak şu da bir gerçektir ki Kılıçdaroğlu Aleviliğini her zaman bir handikap olarak gördü. Alevi meselesine “Sünni oy kaybı” üzerinden bakarak ihanet etmiş oldu.