Seçim sonuçları üzerine yapılan birçok yoruma şahitlik etmekteyiz:

-Halk iradesi tecelli etmiştir.

-Seçmen AKP’nin kulağını çekmiştir.

-Demokrasinin zaferi.

-AKP stratejik hata yapmıştır.

-İmamoğlu siyasetin yeni yüzüdür.

-YSK’ya duyulan öfke sandığa yansımıştır.

Öncelikle şunu belirtmek isterim, bu seçimlerde soyadlarında ‘oğlu’’eki olan üç isim seçimi berbat edecek düzeyde hata yapmamışlardır. Toplumsal muhalefetin en geniş birlikteliğini sağlamakta oldukça başarılı olmuşlardır.

Bir başka altı çizilmesi gereken konu seçimleri muhalefetin kazanması demokratik bir ortamın olduğu anlamına gelmiyor.

Mevcut siyasi partiler yasası, havuz medyası ve devlet olanakları ile eşitler arasında olmayan bir seçimi tekrar yaşadık.

HDP bu seçimlerde hiçbir televizyonda söz hakkı verilmeyen, fakat en çok konuşulan parti oldu.

AKP-MHP bloğu Öcalan’ın mektubundaki bir bölümde geçen ‘Tarafsız’ -’üçüncü yol’ ifadelerine HDP’nin ‘uymadığını’ vurgulayarak elleştirdi.

Seçim sonuçları üzerinden yapılan yorumlarda ise artık Öcalan’ı Kürtlerin dinlemediği ifade edildi.

Şimdilik bu içi boş değerlendirmeyi geçelim.

Bu seçim sonuçları hangi siyasi sonuçları ortaya çıkartacak biraz onun üzerinde durmak gerekirse:

-AKP ‘deki bölünme artık engellenemez. Erdoğan’a yönelik parti içi eleştiriler daha yüksek sesle çıkar.

- AKP -MHP bloğunun geleceği soru işaretleri ile doludur.

- Seçim sonuçları Ortadoğu’daki gelişmeleri hangi düzeyde etkileyecek şimdilik bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey Kürtlersiz yeni bir Ortadoğu’nun tasarlanamayacağı, Türkiye’den esen demokrasi rüzgârı ile bir kez daha teyit edilmiştir.

-Ekonomik krizin faturasını tüm halka yıkma konusunda çekinmeden siyaset yapan Erdoğan’ı zor bir dönem beklemektedir.

HDP’siz Türkiyeleşmek içi boş bir söylem olduğu ortaya çıkmıştır.

S-400 meselesini HDP dışındaki partilerle görüşen AKP sıkışmışlığını muhalefet partileriyle paylaşarak aşmak istiyor.

Şimdilik yapılması gereken;

-HDP’de yıllardır ifade edilen 3. Yol siyaseti yeniden güncellenerek tartışılabilirse ve mevcut parti formatını tamamen değiştirip Türkiye Büyük Millet Meclisine sıkıştırılmamış, meclisle yetinmeyen, emekçilerin, ekolojik mücadele veren platformların, farklı kimlik ve kültürlerin kendilerini ifade ettikleri meclislerin sözcülüğünün velhasıl tüm sorun alanlarının meclisleşmesinin ve sözcülüğünün üstlenilmesi gerekmektedir. Hayatın içindeki meclislerinin partisi olmayı başarırsa Türkiye demokrasisi önemli bir mevzi kazanmış olur.

İmamoğlu’na eleştirilerini erteleyen sol sosyalist kesimlerin ve HDP’nin sorumlu davranışı önemlidir. Mevcut siyasal yapıların aynı sorumlulukla kendilerini de masaya yatırması gerekmektedir. İmamoğlu’na verilen destek toplumsal muhalefetin sözcülüğüne verilen desteğe dönüşmüş bir başarı öyküsüdür.

Bu başarı öyküsünü geliştirmek daha da büyütmek yeni bir yol haritasını ortaya koymakla mümkündür. Şu anda gündemi belirleyen muhalefettir. Siyasi iktidara yeniden gündemi belirleme fırsatı vermemelidir.

Kısa not: 24 Haziran Aydınlık gazetesinde Yıldırım Koç kendi köşesinde Şahsımla ilgili bir iddiada bulunmuştur. İddia şu: “Yıllar önce, o tarihlerde KESK Genel Başkanı olan Sami Evren’le konuşuyorduk. Avrupa Birliği’nin niteliği konusunda aramızda görüş farklılığı vardı. Sami Evren’e, “Almanya emperyalist bir devlettir, değil mi?” diye sordum. “Evet,” dedi. “Fransa, İngiltere ve İtalya da birer emperyalist devlet değil midir?” dedim. Onların da emperyalist olduğunu söyledi. Bunun üzerine asıl soruma geçtim. “Peki,” dedim, “Avrupa Birliği emperyalist midir?” Hemen itiraz etti; “Avrupa Birliği emperyalist değildir,” dedi”

Şaka gibi bir konuşma olmuş !!! Emperyalistlerden oluşmuş birliğin emperyalist olmaması..!!!! Normalde ultra emperyalist filan demem gerekiyor her halde..!!!

Türkiye’deki milliyetçi ulusalcı kesimin AB tartışmaları üzerinden kendilerini solcu olarak taktim etme dönemi çoktan bitmiştir. Neoliberalizm ve küresel kapitalizmin küresel şirketlerle birlikte artık içsel bir olgu olduğunu kavramaları çok zor gözüküyor. Ulus devletin şirket devlete dönüştüğünden haberleri ne zaman olacak bilmiyorum. AB sermayenin birliğidir, sosyal bir Avrupa için mücadele etmek esastır. Türkiye kapitalist bir ülkedir sosyal bir Türkiye için mücadele etmek esastır. Emeğin Avrupası böyle bir tartışmadır.

Neyse bu kadar yeter sanırım.