KESK eylemleri devam edecek.

Dünkü eylemler gazetelere yansıdı. Basın eylemlere "olay" gözü ile bakıyor . Tabi ki bir tartışma varsa ve tartışmanın sonucu kavga çıkıyorsa haber değeri açısından sonuç olaydır.

Emekçiler açısından ise dün olanlar eylem ve direniştir. Siyasi iktidar yapacağınız demokratik bir eylemi yasaklarsa ortaya çıkan sonuç "olay" olmaz bu yasağı tanımayacağını açıklayan KESK'in direnişi olur. Zaten uyum gösterseydi "olay" olmaz haber de olmazdı.

Sorun uyumsuzluk ortaya çıkınca oluyor. Bu da olay değil direniştir. "Olay" eylemi zayıflatan bir kavramdır, aynı zamanda tarafları eşitleyen bir çağrışım yapmaktadır. Burada taraflar eşit değil. "Ben devletim yasaklarım, uymaz isen güç kullanırım" diyen bir otorite savunmasıza saldırıyor. Bu saldırıya tutum almak direnmektir.

Toplumsal mücadeleler meşruluğunu haklılığından alır. Eylemleri de haklı ve meşru ise  aynı zamanda hukukidir. Çünkü hukuk haklıdan yanadır.

Toplumsal tarihten öğrendiğimiz haklı ve meşru direnişlerin izne tabi olmadığıdır.

Demokratik ülkelerde , ortaya konulan talep ve tepkiler siyasi iktidarlar tarafından algılanır ve dikkate alınır. Normal olanı budur.

Bizde olanlar ise ortadadır. Dikkate alıp almama bir yana  saldırı ve baskıyla korkutma sindirme susturma yöntemleri devreye giriyor.

Zaten polis denince aklımıza güvenlik gelmiyor. Gaz, cop, sürükleme ,tekme  gözaltı geliyor.

4+4+4 meselesi üzerine sendikalar söz söylemeyecek de kim söyleyecek? Eğitimciler eylem yapmayacak da kim yapacak?

Dünümüz tehditle geçti. Şimdi geleceğimiz de tehdit altında! Türkiye'nin bugününe, yarınına dair en önemli konularından biri olan eğitim yasa tasarısı toz duman arasında, baskıyla şiddetle, zorbalıkla çıkartılmaya çalışılıyor!

Doğru dürüst anlaşılmaması için tasarı "4+4+4" kodu ile sunulmuştur.

Biliyoruz ki, bugüne kadarki devletin okulu, ırkçı militarist ayrımcı eğitim programına sahipti

Barışın okulu değildi.

Eğitim sistemi piyasanı insafına terk edilmiş, öğrenciler çoktan müşteri olmuşlardı. Okullar emekçilerin, yoksulların okulu değildi. Ana dili yasak olan milyonlar bu ülke de yaşıyorsa, bu okullar halkların okulu değildi.

Sakat ve engelliler dışlanmış, eğitimi ticarileştirilmiş ise zaten okullar engellilerin-sakatların okulu değildi.

İnananların, inançlarını kontrol altında tutmak için yapılan programlar,  inanmayanlara zorla ders koyanlar,tek bir mezhep üzerinden diğerlerini yok sayan okullar  zaten hiç birimizin okulu değildi.

Bütün bunlar değişmiyor aynı kalıyor, ilave olarak  yönlendirme yaşına müdahale ediliyor. Meslek lisesi ile alakası olmayan İmam Hatip liselerinin orta kısmı devreye sokuluyor. Şimdilik rötuş bu.

Amacı aslında başbakan açıkladı: Dershaneler kapatılacak, üniversite sınavları kaldırılacak. Görünürde yıllardır bizlerin talebini söylermiş gibi yapıyor,

Eğitim sistemimiz eleyici bir sistemdir. Eleği kaldıracak mısın? Bunu söyle, yoksa  gözenekler  daha da mı sıklaşacak?

Anlaşılan eleme barajını liseden sonra ya bırakmak istemiyorlar. İki milyona yakın öğrenci  sınav  kazanma umuduyla beklenti içinde.

Şimdi bunu  4+ sonuna çekerek üretim sürecine ara elaman yetiştirmeyi hedefliyorlar. Yönlendirme meselesini özü de budur.

Fırsat eşitliği sağlanmıyorsa itiraz ederiz.

Öğrenciyi müşteri olarak algılayan bu zihniyete itiraz ederiz.

KESK eylemlerinde polisiniz Talim ve Terbiye Kurulunun Kararlarını uyguladı.

Unutmayın ki dünyanın her yanında kapitalizmin sömürüsüne, eğitimine yarattığı adaletsizliğe hep itiraz edeceğiz.

Asla terbiye edemeyeceğiniz asiler hep var olacaktır. Türkiye'de de KESK hep asi kalacaktır.

Çünkü KESK emekçilerin vicdanıdır.

 

 

* Sami Evren 2. ve 4. Dönem KESK Genel Başkanı

(Bianet’te yayınlanmıştır)