Halkaların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Referandumda “Hayır” diyeceklere yönelik saldırı olduğunu ifade eden Kerestecioğlu, iktidarın basını ele geçirdiğini bunun son örneğinin ise Kanal D’deki işine son verilen İrfan Değirmenci olduğunu söyledi.

Kerestecioğlu, “Referanduma “Hayır” diyenlere yönelik nerdeyse her gün bir saldırıda bulunuluyor. “Hayır” diyenler ya tehdit ediliyor, ya gözaltına alınıyorlar. Polisin copu “Hayır” diyenlerin tepesinden inmiyor ama Kurtulmuş’a göre her şey şeffaf ve demokratik bir şekilde ilerliyor!” dedi.

Bir çok rektörün ve kaymakamın “evet” kampanyası yürüttüğünü örneklerle açıklayan Kerestecioğlu, “Neden halkı suçlamaya başladılar? Çünkü ellerine ulaşan seçim anketleri de yurttaşların “Hayır” dediğini gösteriyor” ifadelerini kullanan Kerestecioğlu, “Anayasa değişikliği akla o kadar yatmıyor ki, ellerindeki tüm güce, halka uyguladıkları baskıya rağmen yurttaşları ikna edemiyorlar. Ne yapsalar olmayacak, o sandıktan “Evet” çıkmayacak!” dedi.

Kerestecioğlu'nun açıklaması şu şekilde:

Bildiğiniz gibi, referandum tarihi, Cumhurbaşkanı’nın uzun süren sessizliğinin ardından Anayasa teklifini imzalamasıyla 16 Nisan olarak açıklandı. Sadece son üç yıl içinde AKP Türkiye’yi beşinci kez seçime götürüyor!

Türkiye gibi, demokrasinin önüne otoriter iktidarların çıktığı ülkelerde, demokrasi yalnızca seçim dönemlerine sıkışır genelde. Bu yüzden, halka mikrofon uzatıldığında en çok “seçimden seçime hatırlanmak istemiyoruz” sözünü duyarız. Gerçekten de seçim dönemlerinde biraz olsun insanlar sözü ele alır; sokaklarda, televizyonlarda heyecanlı tartışmalar yaşanırdı. Bugün ise ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki, seçim dönemlerinde dahi insanların konuşmasına tahammül kalmadı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün yaptığı basın toplantısında ömrünü darbecilerle mücadeleye adamış insanları, referanduma “Hayır” diyecek herkesi, darbeci ilan etti! Erdoğan’a göre, kendilerini desteklemeyen herkes ya ‘Fetö’cü ya Anayasa değişikliğini anlamamış! Neden halkı suçlamaya başladılar? Çünkü ellerine ulaşan seçim anketleri de yurttaşların “Hayır” dediğini gösteriyor. Anayasa değişikliği akla o kadar yatmıyor ki, ellerindeki tüm güce, halka uyguladıkları baskıya rağmen yurttaşları ikna edemiyorlar. Ne yapsalar olmayacak, o sandıktan “Evet” çıkmayacak!

‘DARBECİLER SERBEST BIRAKILDI’

“Hayır” diyenler darbeci ilan edilirken asıl darbeye karışanlara ne oluyor derseniz, bir bir serbest kalıyorlar! İtirafçı bazı pilotlar adli kontrolle bırakılıp, operasyonlarda kullanılabildi! Darbe günü AKP İstanbul İl Binasını basan 14 askerin 10’u tahliye edildi. Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, darbe hakkında ciddi bilgisi olabilecek kimseyi dinlemedi, bugünkü siyasilerle cemaatin ilişkisi hiç tartışılmadı bile. Bu arada darbenin arkasında ABD var demişlerdi. Bu iddiayı ortaya atan Süleyman Soylu Türkiye’yi CIA Başkanı ziyaret ederken ne yaptı, bu soruyu onlara da sordu mu merak ediyoruz?

‘DARBEYLE MÜCADELE OYUNA DÖNÜŞTÜ’

Maalesef darbeyle mücadele tam bir oyuna dönüştü. Cumhurbaşkanı, darbeyi artık sadece halkı kutuplaştırmak için kullanıyor! Hatta öyle ki; sırf referandumdan evet oyu çıkabilsin diye; Deniz Gezmiş’lerin, Erdal Eren’lerin ve hatta bu ülkenin Başbakanının, Adnan Menderes’in idam edildiği o kanlı günlere yeniden dönme sözü veriyorlar!

Dört yıl Belediye Başkanlığı, 11 yıl Başbakanlık ve 3 yıla yakın Cumhurbaşkanlığı yapmış birinin halka vaat ettiği yenilik ve parlak buluş “İdamı getirmek”! Yani insan öldürmeyi! Tarihe 'bundan sonraki kim' sorusunun boşluğunu siz doldurarak mı geçmek istiyorsunuz?

‘İKTİDARLA CUMHURBAŞKANININ SÖYLEDİKLERİ BİRBİRİNİ TUTMUYOR’

İktidar ve Cumhurbaşkanının söyledikleri de birbirini tutmuyor. Hükümet sözcüsünün geçen gün söylediklerini, Cumhurbaşkanı dün yalanlıyor! El-Bab’dan sonra Fırat Kalkanı operasyonu bitecek diyen Numan Kurtulmuş’u yalanlayıp, “El-Bab’dan sonra durmak yok, bizim nihai hedefimiz değildir” dedi. Demek ki savaşa devam etmek isteyen, referandumu kazanırsa durmadan savaşacak bir Cumhurbaşkanı var karşımızda. Gencecik insanlar onların işgalci politikaları yüzünden hayatlarını kaybediyorlar, cevapları “dost ateşi” oluyor. Hayatını kaybeden askerlerin yakınları, ”Bir de el Bab'ımız çıktı, kimin için ve ne için savaşıyoruz” derken El Bab'da son 2 günde 13 asker olmak üzere, bugüne kadar 66 askerin yaşamını yitirmesinin üstü örtülmeye çalışılıyor.

4 askerin daha yaşamını kaybettiği Rusya bombardımanı için yandaş medya, aldıkları talimatla hep bir ağızdan “dost ateşi” diyor. Bahçeli, “Rusya bombardımanında ölen şehitlerin hesabı sorulsun” derken, dün Erdoğan, Bahçeli’nin açıklamasını soran gazetecilere “bunlar itibar edilecek açıklamalar değil” diyor. Halen, iki Türkiyeli askeri yakarak öldüren, Türkiye nüfusuna bağlı IŞİD’liler kimlikleri belli olmasına rağmen yakalanmadılar. Askerlerin cenazeleri ise ortada yok!

GAZETECİLERE YÖNELİK BASKILAR

“Bunları haber yapacak gazeteci kaldı mı” derseniz, bırakmadılar! Basının en tecrübeli isimleri bir bir işlerini kaybediyor. Daha dün, iki gazeteci, İrfan Değirmenci ve Hakan Çelenk Anayasa değişikliğine “Hayır” dedikleri için Doğan Medya tarafından işten çıkarıldılar. İşten çıkarılanlardan birisinin görevi, politika yazıları yazmak; işten çıkarılma gerekçesi, “başkanlık eleştirisi yapmak”. Buyurun çıkın işin içinden! Hem politika yazacaksın, hem başkanlık konusuna girmeyeceksin!

Bu sırada, Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge gibi “Evet” diyeceğini açıklayan diğer Doğan Medya çalışanları ise istedikleri gibi yazıp çizebilmekte!

AKADEMİSYENLERİN İHRAÇ EDİLMESİ

Diğer yandan, bu ülkenin saygın bilim insanları 12 Eylül darbecilerine rahmet okutacak bir vicdansızlıkla peşi sıra yayınlanan KHK’larla ihraç ediliyor. “Saray’a daha fazla nasıl yaranabilirim”in derdine düşen rektörler ise “evet” demekte beis görmüyorlar. Hayır diyen akademisyen, öğretmen, öğrenci, sanatçı, esnaf her kesimden insanlar iktidarın hedefi olurken “Evet” diyen herkes iktidardan nemalanıyor, ödüllendiriliyor.

Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cavit Bircan, Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nigar Demircan Çakar ve Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağar Akça, sosyal medya üzerinden “Ben de varım” dedikleri “Evet” çağrısı içeren birer video yayınladılar. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay da Arapça yazılı “Evet” afişlerini Twitter hesabından paylaştı.

Van Bahçesaray Kaymakamı Serhat Karabektaş ‘evet’ diyeceğini açıkladı. Yetmedi, AKP İlçe Başkanı Cumali Sabırlı ile çarşı pazar dolaşıp devletin bütün imkanlarıyla “Evet” propagandası yaptı.

Sur belediyesine kayyım olarak atanan Bilal Özkan da referandumda evet diyeceğini belediyenin resmi Twitter hesabından açıkladı.

“Evet” diyerek ödüllendirileceklerini bildikleri için “Evet”te yarışıyorlar.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanununa göre, “Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak” disiplin cezası gerektirir. Kamu çalışanlara getirilen bu siyaset yasağına bizler de karşıyız; ancak şunu öğrenmek isteriz:

“Evet” diyen bürokratlar, kaymakamlar, kayyumlar eğer “hayır” deselerdi başlarına ne gelirdi acaba? Eğer “Hayır” deselerdi Numan Kurtulmuş, “Memurların siyasi düşüncelerini paylaşmalarında sorun yok, devlet memurlarına siyaset yasağı anlamsız” der miydi?

Örneğin, Büro Memur-Sen Genel Başkanı Vecdi Yanbaz, referandumda teşkilat olarak ’evet’ oyu kullanacaklarını belirtti, aynı gün iktidarın övgülerine mazhar oldu.  Muhalif bir sendikanın başkanı “Hayır” diyeceklerini açıklasaydı başına ne gelirdi?

Referanduma “Hayır” diyenlere yönelik nerdeyse her gün bir saldırıda bulunuluyor. “Hayır” diyenler ya tehdit ediliyor, ya gözaltına alınıyorlar. Polisin copu “Hayır” diyenlerin tepesinden inmiyor ama Kurtulmuş’a göre her şey şeffaf ve demokratik bir şekilde ilerliyor!

Daha geçtiğimiz hafta, Kadıköy Bahariye’de referandumda “Hayır” çağrısı yapanlara polis saldırdı. Saldırıda 3 kişi gözaltına alındı. Aralarından 20’li yaşlarında genç bir kadın, gözaltına alınırken kafasına silah dayandığını ifade etti. Söz konusu memurun, gözaltılara tepki gösteren halka, silahını gösterdiğini kanıtlayan video görüntüleri var!

Yine Antalya’da “Hayır” afişi yapan 3 kişi gözaltına alındı. 26 Ocak’ta İstanbul Maltepe’de “Hayır” çalışması yapan gençler silahlı saldırıya uğradı. Bir kişi yaralandı.

Halkı birbirine düşman etme pahasına bu Anayasa değişikliğini yapmaya yemin etmişler. Bu ülkenin Başbakan'ı Binali Yıldırım, “Hayır” diyenleri “Teröre destek vermekle” suçluyor, değerli arkadaşlar…

Partimize gelince; artık neredeyse hareket eden her HDP'li gözaltında, çünkü referanduma asla gerçek bir muhalefet istenmiyor! Daha bu sabaha karşı yine vandalca baskınlarla, içlerinde Eğitim Sen 8 No'lu Şube Başkan'ı Sevtap Akdağ'ın da olduğu çok sayıda HDK'li arkadaşımız hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alındı. Çünkü  bizim cesaretli ve gerçekleri söyleyen sözümüz insanları etkiliyor ve bunu önlemeye çalışıyorlar.

Bütün Medya kuruluşlarını bir bir satın aldılar, tek bir HDP’li vekilin televizyona çıkmasına izin vermiyorlar; ama yetmiyor… En son bildiğiniz gibi, Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim dönemlerinde “eşitlik ilkesine aykırı” yayın yapan televizyonlara ceza verme yetkisi kaldırıldı.

Tam da referanduma giderken alınan bu kararla birlikte, pervasız bir şekilde tarafsızlık ilkesini ihlal eden televizyon kanallarının daha pervasızca davranmasının önü açıldı. Yani televizyonlar, istedikleri gibi sabah akşam Bakanları, AKP’lileri ağırlayacak, 7/24 Evet propagandası yapacak, 1 dakika muhalefete zaman ayırmayacak.

Tabii rahatsızlık büyüktü. 1 Kasım seçimleri öncesi sürekli AKP ve Erdoğan’ın sesi olarak yayın yapan kanallar para cezası almıştı.

Zaten medyanın neredeyse tamamı iktidarın kontrolünde. Peki, yetmeyen ne? Daha ne isteniyor? Yoksa bu, referandum anketlerindeki aleyhinize sonuçların korkusu mu? Yoksa anketleriniz “Hayır” mı diyor?

Gelin olması gereken neyse onu yapalım. En güçlü rakiplerinizi cezaevinden çıkarın, sizin istediğiniz kanalda, istediğiniz saatte, rakibinizi karşınıza alarak referanduma ilişkin tavrınızı tartışın, konuşun…

Fakat eleştirel düşünceden öylesi korkuyorlar ki bu ülkenin yarattığı tüm değerlerin üzerinden silindirle geçiyorlar.

Bugün Kamudan Kimler İhraç Ediliyor?

Çocuklar ölmesin, okula gidebilsin diyen öğretmenler,

Sendikal çalışma yürüten eğitim emekçileri,

Savaşa karşı barışı savunan akademisyenler.

Siz iki tane ihraç edilen akademisyeni örnek vereyim:

Prof. Dr. Öget Öktem Tanör: Türkiye’nin ilk nöropsikoloğu, Türkiye’nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kuran kişi!

Profesör. Dr. İbrahim Kaboğlu: Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı, hayatını darbelerle mücadele ile geçirmiş bir akademisyen.

70’li yaşlarında ömürlerini bilime adayan insanlara bunca saygısızlığı hangi vicdan alır?

Türkiye’nin en köklü üniversiteleri bilinçli bir saldırı altında. Ankara Üniversitesinde kelimenin tam anlamı ile bir akademisyen kıyımı yaşanıyor. Şu ana kadar 88 akademisyen Ankara Üniversitesinden OHAL KHK’leri ile ihraç edildi.

İktidar, 150 yıllık bir tarihi ve siyasal bir geleneği temsil eden Mülkiye başta olmak üzere Ankara Üniversitesini içi boş duvarlara dönüştürüyor.

Ankara Üniversitesindeki ihraçları 10 Şubat Cuma günü protesto etmek isteyen öğrenci ve akademisyenlere polis müdahalesinde plastik mermi, biber gazı, köpek, toma kullandı. 5’i akademisyen 11 kişi gözaltına alındı.

Akademisyenlerin cüppesi polis postalı altında ezildiği, akademisyenlerin odalarından yaka paça zor kullanılarak gözaltına alındığı bu kareler, Türkiye’nin siyasi tarihine bir utanç fotoğrafı, bu baskıcı dönemi anlatan bir sembol olarak geçecek. Fakat şunu da biliyoruz: Gün gelecek, bu fotoğraflar geçmişte kalacak.

Toplu cezaları, sürgünleri ve ihraçları yaşamış Türkiye, bugüne dek demokrasiye inanan insanların mücadelesiyle, saygın bir akademiyi yeniden yaratmayı başardı.

Benim de bir mensubu olmaktan gurur duyduğum Ankara Üniversitesi 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de nice badireler atlattı! Tanklara karşı bilimi savundu!

İnanıyorum ki, bugün ihraç edilen tüm akademisyenler, özgürce Türkiye Üniversitelerinde yeniden bilim üretmeye devam edecekler. Türkiye, bugünler bir daha yaşanmasın diye tüm dünyada baskıya uğrayan akademisyenleri kabul eden kürsüler kuracak.

VARLIK FONU’NA DEVREDİLEN KURUMLAR

Bir ülkede üniversite yoksa, bilim, buluş yoksa, kamu girişimciliği yoksa, bir ülke hiçbir şey üretmiyor; yalnız tüketiyor ve vatandaşlarını ucuz işgücü olarak görüyorsa, bir de tek bir adamın ikbali için yönetiliyorsa ekonomik kriz kaçınılmazdır. Bugün Beyaz Eşyada Özel Tüketim Vergisi kalktı. Neden? Beyaz Eşya üreticilerinin depoları doldu, kimsede para yok, kimse bir şey alamıyor. AKP ne yapıyor? AKP’nin Çözümü ne? Önemli kamu varlıklarını Varlık Fonu diye bir kurum kurarak ona devrediyor. Türksat'tan PTT'ye, Telekom'da kalan kamu hisselerinden BOTAŞ, TPAO, ETİ Maden ve Çay İşletmeleri’ne, Borsa İstanbul'dan Türk Havayollarına, Ziraat Bankası'ndan Halk Bankası’na büyük kamu kuruluşları ve birçok arazi, Varlık Fonuna devredildi. Neden? Çünkü bu kurumları istediği gibi satacak. Yani “evdeki buzdolabını, televizyonu satarak” krizden kurtulmaya çalışacak. Ya da kamu mallarını ipotekleyip yabancı bankalardan kredi alacak, çılgın projeler yaptırıp hem kendi çevresindekilere para kazandıracak hem de halkı “güçlü bir iktidar” olduğuna inandırmaya çalışacak.

Değerli arkadaşlar, bir gün olsun işçiyi, emekçiyi düşünmemiş; yalnızca kendisi için zenginlik yaratmaya çalışmış bir iktidara en güçlü yanıtı, işçilerin vereceğine inanıyorum. Bugün 50. Kuruluş Yıldönümünü olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunu kutluyorum. Umuyorum ki, referandumdan çıkacak “Hayır” yanıtı, herkesin insan onuruna yakışır işlerde çalıştığı bir ülke için bir dönüm noktası olacak, DİSK’in 51. yıldönümünü huzur içinde kutlayacağız.

Değerli Basın Mensupları, Bu ülkede yaşayan her kadının ya bir şiddet hikayesi vardır; ya bir yakını şiddete uğramıştır. Antep'te AKP'li Şahinbey Belediyesi'nin yeni evlenenlere dağıttığı kitaptan söz etmek istiyorum. Aile Saadeti isimli bu kitapta açık açık ”kadının nasıl, hangi şartlarda dövülmesi gerektiği” açıklanıyor. Bir dönüp birçoğunun yerine kayyımlar atanmış, hapse konulmuş, erkek şiddetiyle mücadele eden kadın Belediye Başkanlarına bakın, bir de AKP’li Belediyelere…

Artık sözün bittiği yerdeyiz. Fakat Türkiye’de kadınlar birbirlerinden güç alarak yıllardır erkek şiddetiyle mücadele ederken, erkek şiddetini öven kitaplar dağıtmak öyle kolay değil! Görüyoruz ki, referandumda oylanacak Anayasa değişikliğiyle, yetkiler yalnızca bir adamın elinde toplanmıyor. Aynı zamanda, kadınların hayatlarına müdahaleci, otoriter, buyurgan ve muhafazakar bir erkeklik modeli oluşturuluyor. Eminim ki, ne olursa olsun, biz kadınlar, hayatlarımızı etkileyecek politikaları tek bir kişiye, tek bir adama emanet etmeyeceğiz. Bizler, bin bir emekle, çabayla, mücadeleyle elde ettiğimiz kazanımlarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Biz Kadınlar olarak HAYIR diyeceğiz. Her gün saatlerce çalışıp eve gitmesine rağmen çocuklarının geleceği için endişe duyanlar HAYIR diyecek, ülkenin doğal zenginlikleri bir gecede talan edilmesin isteyenler HAYIR diyecek, ülkeyi borçlandırarak krize sokacak “çılgın” projeleri istemeyenler HAYIR diyecek, komşuma düşman olmak istemeyenler, barışmak isteyenler, Türkiye’de huzur içinde yaşamak isteyenler HAYIR diyecek.

Artık korku duvarı aşıldı, ne propaganda hakkımızın engellenmesine, ne de tek bir oyumuzun gasp edilmesine izin vereceğiz… Bu ülkenin yurttaşları özgürlüğüne düşkündür, kimsenin boyunduruğu altına girmeyi kabul etmez…

Biliyoruz ki referandum sonucu HAYIR olacak.

(Haber Merkezi)