Avrasya Araştırma Başkanı Kemal Özkiraz, olası erken seçim ve partilerin oy oranlarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

AKP’nin iktidarını sürdürmeye mahkum olduğunu savunan Özkiraz, “AKP için daha büyük tehditler var artık. AKP her ne pahasına olursa olsun, iktidarını sürdürmeye mahkûm bir parti konumuna geldi. Çünkü şeffaflaşmayı ve hesap verebilmeyi tamamen rafa kaldırdı. Şeffaf ve hesap verebilir olmak artık AKP’nin varlık ya da yokluk meselesidir. O reform sınırını çoktan aştı. O yüzden MHP’lileşmek gibi bir kaygıları yok. Bu anlamda zaten MHP’den fersah fersah ileri noktada kötüler. MHP’den dahi kötüler. O yüzden onu bir tehdit olarak görmüyorlar. İktidarda kaldıkları sürece ne kadar bozulurlarsa bozulsunlar ne kadar yozlaşırlarsa yozlaşsınlar onlar için bir sorun teşkil etmeyecek. AKP-MHP ittifakının oy kaybettiği genel bir kanı” dedi.

AKAM Başkanı Kemal Özkiraz, Mezopotamya Ajansı’ndan Selman Güzelyüz’ün sorularını yanıtladı.

‘ERKEN SEÇİM OLACAĞINI TAHMİN ETMİYORUM’

HDP, 20 Kasım 2019 tarihinde, iktidara “erken seçim” çağrısı yaptı. Bir yıl sonra, İyi Parti ve CHP de ortak açıklamayla aynı çağrıyı yaptı. Siz, mevcut koşullarda bir erken seçim bekliyor musunuz?

Erken seçim olacağını tahmin etmiyorum. Erdoğan’ın erken seçimi yapabileceği ve onu cesaretlendirebilecek oy oranları anketlerde yer almıyor. Ancak Cumhur İttifakı’ndan AKP’den ya da MHP’den milletvekilleri kopuşları olur da Cumhur İttifakı, Meclis çoğunluğunu kaybederse Erdoğan’a rağmen erken seçim olabilir. Ama ona da çok ihtimal vermiyorum. 2021 yılında erken seçim beklemek iyi bir tahmin olmayabilir.

AKP kendi içerisinde huzursuzlukları artan bir parti. MHP ile ittifaktan rahatsız olan AKP’lilerin de olduğu ve zaman zaman küçük sözcüklerle medyaya yansıyor. Siz AKP ya da MHP’den ciddi kopuşlar bekliyor musunuz?

Bu durum kış aylarının ekonomik anlamda nasıl geçeceğine bağlı. Milletvekilleri, Cumhur İttifakı’nın ya da AK Parti’nin tekrar iktidar olamayacağına yüzde yüz emin olurlarsa mutlaka kopuşlar yaşanır.

AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yol arkadaşı ve Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi Bülent Arınç'ı Demirtaş ve Kavala sözlerinden dolayı diskalifiye etmesi, Erdoğan’ın Cumhur İttifakı dışında bir seçeneğinin kalmadığını mı gösteriyor?

Erdoğan’ın gerçekten Cumhur İttifakı dışında bir seçeneği yok. Çünkü Cumhur İttifakı’nın dışında olan grupların kendilerine katılma ihtimali yok. CHP, ihtimal dışı. İyi parti aynı şekilde. İki parti de kitlesini götüremez. HDP, kitlesine en kolay sahip çıkan muhalefet partisidir ama o da kitlesini götüremez. Yani Cumhur İttifakı’na kitlesel ve blok olarak destek verecek tek parti MHP’dir. O yüzden MHP’ye muhtaç ve mahkum. Bülent Arınç’ın sözlerini de böyle okumak lazım.

Yani Erdoğan bir çıkış mı arıyor?

Evet. Bir çıkış arıyor ama bu çıkış kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprü gibi. Onun üzerinde dengede yürümesi lazım. Şimdi köprünün tam ortasında Erdoğan. Geriye adım atsa düşecek, ileriye adım atacak gücü yok. Çıkış ararken, yolunu genişletmek istiyor. Bununu için de reform söylemlerine başvuruyor ve ABD’deki yeni yönetimi arkasına almak istiyor. Bu noktada Arınç bir destek atmak istedi. Arınç, gerçekten de Erdoğan’ın söylediklerinin arkasında durabileceğini zannetti. Reform söylemleri üzerinden Demirtaş ve Kavala gibi AKP’nin düşmanlaştırdığı iki sembolden bahsetti.

Erdoğan’ın yolunu genişletmeye çalışırken diğer tarafta Bahçeli’nin o kıldan ince köprünün başında makasla beklediği görüldü. Alaattin Çakıcı tartışması bunun üzerinden başladı. Bu tartışmayı MHP bilerek çıkarttı. Bizzat Devlet Bahçeli’nin, Erdoğan’ın reform söylemlerine karşı eski devlet alışkınlarının sürdürmek istediğini beyanıydı. Aynı zamanda Cumhur İttifakı’nın daha nobran ve keskin bir tarafa çekme niyetini gösterdi. Erdoğan’a ciddi şekilde gözdağı vermiş oldu. Erdoğan’a, köprüyü her an kesebileceğini gösterince, o da “köprüden düşmektense Arınç’ı atmayı” tercih etti.

Bu tartışmaların üzerine, özellikle eski AKP’liler “ülkeyi Devlet Bahçeli yönetiyor” söylemini arttırdı. Bu çıkışları dikkate aldığınızda bir yandan AKP’nin tabanını diğer yandan elinizdeki veriler bize ne söylüyor?

AKP için daha büyük tehditler var artık. AKP her ne pahasına olursa olsun, iktidarını sürdürmeye mahkûm bir parti konumuna geldi. Çünkü şeffaflaşmayı ve hesap verebilmeyi tamamen rafa kaldırdı. Şeffaf ve hesap verebilir olmak artık AKP’nin varlık ya da yokluk meselesidir. O reform sınırını çoktan aştı. O yüzden MHP’lileşmek gibi bir kaygıları yok. Bu anlamda zaten MHP’den fersah fersah ileri noktada kötüler. MHP’den dahi kötüler. O yüzden onu bir tehdit olarak görmüyorlar. İktidarda kaldıkları sürece ne kadar bozulurlarsa bozulsunlar ne kadar yozlaşırlarsa yozlaşsınlar onlar için bir sorun teşkil etmeyecek. AKP-MHP ittifakının oy kaybettiği genel bir kanı.

Peki, Millet İttifakı’nın oy potansiyelinde bir değişiklik var mı?

Evet, Cumhur İttifakı çok ciddi oy kaybediyor. Geçtiğimiz pazartesi açıkladığımız anketimizde de Cumhur İttifakı’nın yaklaşık 12-13’puanlık bir kaybının olduğunu görüyoruz. ‘Millet İttifakı neden yükselmiyor’ diye soruyorlar? Bizim anketlerimizde Millet İttifakı, yüzde 7-8 oranında yükseliyor. Diğer taraftan iki tane yeni parti kurulmuş (DEVA ve Gelecek) ve onlar da aşağı-yukarı 5.5- 6 puana yükseldiler. Zaten Cumhur İttifakı’nın oy kaybı bu kadar. İnsanlar kararsız seçmenlerin de olduğu tablolara bakıyorlar. Orada CHP yüzde 22 görünüyor ama bu oran oy üzerinden, geçerli seçmen üzerinden değil. Kararsızların bir kısmı muhalefete bir kısmı da iktidara oy verecek. Sonuçta mevcut iktidar ucu ucuna seçim kazanıyor. Oylarının bir kısmını kaybetmesi bile iktidarını kaybetmesine yetecek. O yüzden kötümser değilim. Şunu açıkça söyleyebilirim; geçtiğimiz seçimlerden bu yana o kaybeden tek bir muhalefet partisi yok. Cumhur İttifakı’nın oy oranı ise yüzde 50+1’in çok uzağında.

Cumhur İttifakı tarafından HDP sürekli kriminalize ediliyor. Üyeleri gözaltına alınıp, tutuklanıyor. Muhalefet de yüksek perdeden tepkiler göstermeyerek buna zemin hazırladığı eleştirileri var. Tüm bunlar iktidarın baskın, ani bir seçime hazırlığı olarak okunabilir mi?

Mutlaka seçimlerle ilişkisi var. Ancak ben bu konu da muhalefeti de suçlayamıyorum? Maalesef Türkiye’de toplumsal bir gerçeklik var. HDP karşıtlığı yüksek. Bazı anketlerde, muhalefet seçmenlerinin yarısına yakını HDP ile ittifaka sıcak bakmıyor. Yani partiler kendi tabanlarının aksine rağmen ittifaklar yapamazlar. Yapsalar da sonuç iyi olmaz. Ayrıca HDP tabanının üçte biri kadarı CHP ile ittifaka karşı. O açıdan muhalefetin HDP ile ittifak konusunda uzak durmasını anlayabiliyorum. Benim anlamadığım şey bazı ittifak unsurlarının HDP’ye yapılan hukuksuzluklara karşı ‘aman HDP’nin yanında görünürüz’ diye yeteri kadar savunmamaları, konuşamamalarıdır. Ama Kars tutuklamalarından sonra Meral Akşener’in Ayhan Bilgen ile ilgili sözleri beni bu konuda çok umutlandırdı açıkçası. Bence ‘bana da terörist derler’ kritik eşiği aşılmaya başlandı. Tavan aşarsa taban da yavaş yavaş aşacaktır.

HDP’siz bir ittifakın denklemi değiştirmesi mümkün mü?

31 Mart seçimlerinde olduğu gibi HDP ile kurumsal birliktelik olmadan mevcut ilişkiler korunabilir. Yahut şu yapılabilir; herkes kendi adayını çıkartır. Sonuç olarak iş Cumhurbaşkanlığı seçiminde kilitleniyor. Niye? Çünkü HDP’nin Meclis’e girebilmek açısından bir ittifaka ihtiyacı yok. Çünkü HDP tek başına barajı geçebilen bir parti. Bunun en zor durumda bile yaptı. Bizim 3 gün önce yaptığımız bir ankette HDP’nin oyu 11,5 idi. HDP herhangi bir partiye muhtaç değildir.

Aksine cumhurbaşkanlığı seçimleri için HDP’nin seçmenine muhtaçlar. Çatı aday olmayacaksa zaten seçmen ikinci turda karar verecek. Eğer çatı aday olacaksa da HDP ‘aday çıkartmıyorum’ derse sorun yaşanmaz. O yüzdün kurumsal birliktelik bence çok ciddi bir ihtiyaç değil.

HDP’nin kendisine müttefik yapabilecek birçok toplum katmanı bulunuyor. Dindar Kürtlerden bahsediyorum. HDP bunu sürekli ıskalıyor. KHK’lardan bahsediyorum. Hakkı yenmiş olan EYT’lilerden bahsediyorum. HDP böylesi çalışmaları yoğunlaştırırsa ve bu kesimlerle ittifakını kurarsa daha iyi olacak diye düşünüyorum.

Bu kesimlerle ilişkisini yeterli görmüyor musunuz?

Mutlaka HDP’nin bu potansiyeli var. Bütün dünyada sol söylemler yüksek bir popülerliğe sahip. Türkiye’nin sol tarafında duran ise HDP ama ekonomi, dış politika, koronavirüs gibi sorunlara bir şeyler söylemeli. Türkiye’de hastanelerin sağlık alt yapısının en kötü en düşük olduğu yerler, HDP’nin geleneksel olarak en yüksek oy aldığı Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesidir. Özellikle Urfa ve Batman’daki hastanelerde HDP’lilerin sözlerini hatırlamıyorum. Mülteciler meselesinde en çok etkilenen kitle Türkiye’de yaşayan Kürtlerdir. Tarım işçiliğini, sigortasız ve güvencesiz çalışmayı Kürtler yapıyor. HDP’nin birinci kitlesi Kürtler ise ikinci kitlesi ise Alevilerdir. Alevi köylerinin demografik yapısı değiştirilmesine şahit oluyoruz. HDP bunlarla ilgili mutlaka bir şeyler söylüyor ama bizim hatırımızda daha çok kalmalı. HDP daha fazla toplumsal konularla ilgili politikalar üretmeli.

 HDP’yi kriminalize etme çabaları tabanında ne tür değişiklikler yaratıyor?

İktidarın bu söylemleri ne HDP’nin oylarını azaltmayı ne de HDP’yi baraj altında bırakmayı hedefliyor.  İktidarın bu söylediğinin ikisine de faydası yok.  İktidarın bu söylemleri HDP seçmeninde karşılık bulmuyor. Bu söylemlerin birinci amacı İyi Parti seçmeni ile HDP arasına mesafe koymak. İkincisi de düşmanlaştırdığı HDP ile Millet İttifakı’nı aynı çizgide göstererek kendi kitlesini ikna etmeye çalışmaktır. İktidarın HDP’ye yönelik söylemleri aslında HDP’nin kedisine yönelik değildir.

Millet İttifakı kitlesinde nasıl bir etki yaratıyor?

Maalesef etkisi var. ‘Hiç etkisi yok’ diyemeyiz. Muhalefet seçmenlerinin yarıya yakını HDP ile ittifaka karşı çıkıyor. Bir kısmı ‘ittifak faydalı olmaz’ diye karşı çıkıyor ama bir kısmı da AKP’nin tam gaz işleyen propaganda makinesinden etkileniyor. Benim HDP’ye tavsiyem şudur; madem diğer muhalefet partileri de sizi iktidardan, iktidarın bakışından çok farklı olarak görmüyor o zaman iktidarla oturup, ‘Kürtlerin daha konforlu yaşamasını nasıl sağlayabilirim’ diye konuşmalı. Tıpkı çözüm sürecinde olduğu gibi. Ama MHP olduğu sürece o kapı da kapalı.

HDP’nin iki tarafa da bir çözüm önerme yerine bu çözümü kendisi topluma önermelidir. HDP kendi politikalarını kendisi anlatmalı. İki taraftan da medet ummamalı. MHP olduğu sürece AKP, HDP’ye çözüme yönelik bir öneriyle gelmeyecektir. AKP’nin bu dili olduğu ve kara propaganda makineleri muhalefet seçmenlerini böylesine derinden etkileyebildiği sürece de muhalefet HDP’ye ciddi manada kurumsal ilişki kurabilecek biçimde yaklaşamayacaktır. O yüzden HDP kendi göbeğini kendi kesmeli.

AKP-MHP karşısında merkez sağdan bir ittifak kurulabilir mi? Keza DEVA ve Gelecek Partisi’nin ortaya çıkması böyle bir gündemi de tartışmaya açtı. Öngörünüz nedir?

Bu partilerin Millet İttifakı’na katılmalarını Kılıçdaroğlu’nun istediğini düşünüyorum. Benim fikrim Millet İttifakı’ndan ziyade İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA ve Gelecek Partisi’nin bir ittifak oluşturursa, karşı taraftan daha çok oy alabilir. Ama bunlar için henüz çok erken. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifak meselelerini konuşmak lazım. Partilerin ve liderlerin hareket tarzını soruyorsanız eğer Gelecek Partisi hiç beklemediğim şekilde çok atak ve hızlı başladı. DEVA Partisi de beklediğimin çok aksinde çok yavaş başladı ama ikisinin de oy oranı yüzde 2,5-3 civarında.

En temel sorunlardan biri ekonomik kriz. Pandemi sürecinin iyi yönetilmemesi krizi derinleştirdi. Bu sorunlar AKP kitlesinin sandık tercihini nasıl etkiliyor?

Ekonomi doğrudan etken. Ekonomi bozuksa hükümetin oy oranı düşük oluyor. Bunu nerden anlıyoruz? Temmuz-Ağustos ayında kredi genişlemesinde, yani parasal genişleme döneminde, piyasada çok fazla para dönerken AKP 2,5-3 puan artmıştı. Ekim ayında AKP tekrar eski yerine döndü. Neden? Çünkü kredi faizleri yükseldi. Kamu bankaları kredi vermez oldu, Merkez Bankası para basmayı kesti. Piyasada para bittiği anda AKP tekrar düşüşe geçti. İnsanların doğru bildiği bir yanlış var. Doların ya da altının artması insanları partilerinden vazgeçirecek etkenler değil. İnsanları parti tercihinden vazgeçiren etken faiz ve enflasyonun artması. Çünkü faiz arttığında piyasa da para dönmez oluyor ve işsizlik yükseliyor. Enflasyon arttığında da insanların daha kötü yaşamasına sebep oluyor. Ama dolar ve altın derseniz, hükümetin kitlesinin birçoğu faiz haram olduğu için bunları yatırım aracı olarak görüyor ve artmasından memnun oluyor. O yüzden dolar ve altın artacak hükümet gidecek diye bir şey yok. Enflasyon ve faize bakmak gerekiyor. Artık sokak röportajlarında bile insanlar tutuklanıyor.

Bu yüzden muhalif seçmenlerin anketlere cevap vermekten çekindiği düşünüyor musunuz? Bunun seçimlere etkisi sizce ne kadardır? 

Türkiye’de anketlerde iki kitle çoklukla tercihini saklıyor. Bunlardan bir tanesi HDP kitlesi. Diğer ise AKP kitlesi. Diğerleri çok ortalama. CHP seçmenine sorduğunda tercihini söylüyor. Bizim 2018 seçimlerinde yanılgılarımızdan bir tanesi cevap vermeyen seçmenleri muhalefete yakın olacağını düşünmemiz oldu.

Mahalle baskısından dolayı iktidarın icraatlarını savunmamak, yanındaki kişilerle tartışmamak için AKP’ye oy vereceğini söyleyemeyen seçmen de var. O açıdan muhalefet ve iktidar dengesini anketlerde kararsızlar ve ‘oy vermeyeceğim’ diyenler sağlıyor. Bir tarafa çok net dezavantaj sağlıyor diyemem. Sadece HDP’ye çok büyük dezavantaj sağlıyor.

 Nasıl bir dezavantaj?

HDP’ye her seçimde yarım puan kadar etkisi oluyor. Her seçimde HDP, olduğundan yarım puan kadar eksik tahmin ediliyor. Anket ortalamaları AKP’yi de bir puan kadar eksik tahmin ediyor. CHP ve MHP’yi de toplamda 0,75-1 puan arasında fazla tahmin ediyor. Ancak sonucu çok çok değiştirecek şeyler değil.