Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret suçlamasıyla İzmir Menemen T Tipi Cezaevi’nde tutuklu olan gazeteci- belgeselci Kazım Kızıl, cezaevinde en çok kamerasını özlüyor.

Tahliye olur olmaz da kamerasıyla sokaklara dönecek. Yarım kalan belgesellerini tamamlayacak. “Çıkınca önce ona sarılacağım, sonra aileme ve dostlarıma. Sonra bir tatile çıkmak istiyorum. Kırlarda dolaşıp çiçeklere bakacağım. Nehirlere atlayacağım. Biraz delirmek istiyorum. Çünkü beni delirten bu cezaevi değil. Özgürlüğün ta kendisi” diyor.

22 Nisan’da çekim yaparken tutuklanan Kızıl, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtladı.

"GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR" 

-Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiğiniz öne sürülüyor...

Hakaret etmek benim üslubum değildir. Eleştiri cümleleriyle söyleyemeyeceğim bir şey yoktur ki hakaret cümlelerine başvurmam gereksin. Şu anda hakkımda açılmış iki dava ve devam eden bir soruşturma var. Davaların ikisi gazetecilik yaparken takip ettiğim haberler. Soruşturma ise Barış için Sinemacılar ekibinden olmam dolayısıyla açıldı. Metin Altıok’un sözleriyle durumu özetlemem gerekirse ‘Tekinsizim kimilerine göre, ibret için yakılması gereken’. Amaç belliydi. Polis şiddetinin video kaydıyla belgelenmesini engellemek. Ama tüm bunlara rağmen söylemeye devam edeceğim. ‘Gazetecilik suç değildir.’

-Tamamlayamadığınız çalışmalarınızdan söz eder misiniz?

Tutuklanmadan önce görünen ve görünmeyen çocuk işçiliğine dair kısa belgesellerden oluşan bir seri üzerinde çalışıyordum. Tütünde ailesiyle birlikte çalışan, ücret almayan bu yüzden bildiğimiz anlamda işçi sayılamayan çocukları anlatan ‘Nerdesin Arkadaşım’ adlı serinin ilk belgeselinin kurgusu bitmişti.

Müzikleri ve ‘color correction’ı kalmıştı. İsmini Yaşar Kemal’in çocuklarla yaptığı röportajlardan oluşan kitabı Nerdesin Arkadaşım’dan alan bu belgeselde çocukluğumun yansımaları mevcut. İkinci film ise Suriyeli çocuk işçiler olacaktı. Bir de İzmir’de özellikle Bayraklı’da hemen hemen tamamı yandaş holdinglerin diktiği gökdelenleri anlattığım, İzmir’in Penisleri belgeselim üzerine çalışıyordum.
8’lik koğuşta 19 kişiydik

-Cezaevinde yaşadığınız sıkıntılar var mı?

Hayatımda ilk kez cezaevine girdim. Psikolojik taciz ve baskılarla karşılaştım. Uzunca bir süre Erdoğan marşları kulaklarımda çınladı. Neyse ki sonrasında içimden sürekli okuduğum Neşat Ertaş türküleri ve Turgut Uyar şiirleri ile marşlara ısınmamış kulağımdaki izleri sildim. 8 kişilik koğuşta, 19 kişi kalıyoruz. Yani beş arkadaşımız yerde yatmakta. Mektuplar günlerce okuma komisyonunda bekliyor.

-Günleriniz nasıl geçiyor?

Koğuştaki kitaplar, birkaç günde bitti. İngilizcemi geliştirmeye başladım. Deneme, makale, öykü yazıyorum. Sait Faik’in dediği gibi ‘yazmazsam çıldıracaktım.’