İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, faili meçhul cinayete kurban giden ve gözaltında kaybedilenler için 679'uncu kez Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde oturma eylemi gerçekleştirdi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" talebiyle bir araya gelen aileler, katledilen ve kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı.

Bu haftaki eylemde, 12 Şubat 1993'te Diyarbakır’da katledilen Mehmet Tekdağ’ın hikayesi paylaşıldı.

GEÇMİŞLE YÜZLEŞME ARZUSU YOK

Eylem öncesi konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkan Yardımcısı Ezgi Sıla Demir, şunları söyledi: “Uluslararası alanda 1980’lerden beri, özellikle de bazı Latin Amerika ve Afrika ülkelerindeki deneyimlerden hareketle, geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı suçlarla yüzleşmek için geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının tartışılması ve uygulanması oldukça hız kazandı. Bu 40 yılın birikimi ile bugün demokratik ve insan haklarına saygılı bir düzen kurabilmeleri için ülkelerin öncelikle kendi geçmişlerindeki suçlarla hesaplaşması gerektiğine dair evrensel bir anlayış gelişti. Burada olmamızdan anlaşılacağı üzere Türkiye cumhuriyeti devletinde henüz bir gelişme olmadı.
Toplumsal adaletin tesisinde onarıcı adaletin belirleyici rolü gittikçe daha çok vurgulansa da devlet adına hareket eden yargısal makamların ağır insan hakları ihlallerinin nerde, nasıl, kimler tarafından, kimlerin verdiği emirler kapsamında ve hangi şartlar altında gerçekleştiğini saptaması mağdurlar için hala çok önemli.

Türkiye’de yaşanan devasa hak ihlallerine rağmen, mağdurların ortak hissiyatı, faillerin cezadan muaf kaldığı, suçu/suçluyu koruyan kurumsal ve toplumsal aldırmazlığın yaraları derinleştirdiği, geçmişle yüzleşme, geçmişi anlama, telafi etme ve yargılama pratiklerinin hiçbir dönemde önemsenmediği yönünde. Dönem dönem buna dair umutlara sebep olacak gelişmeler/açılmalar yaşansa da, Türkiye’de ne yazık ki ne kapsamlı bir geçmişle yüzleşme arzusundan, ne de yüzleşmeyi mümkün kılacak siyasi iradeden söz edilebilir.”

“Önünde bulunduğumuz bu anıt bir hafıza mekanıdır” diyen Demir, şöyle devam etti: “Yaşam hakkının kutsallığını hatırlatır ve bundandır ki 678 haftadır burada ısrarla 90’lı yıllarda kaybedilen, işkenceyle öldürülen faili meçhul birçok cinayet için hakikati ve adaleti talep ediyoruz. 10 yıl önce tıpkı burada bizler gibi hakikatin ortaya çıkarılmasının önemini ve gerekliliğini vurgulayan Aysel Tuğluk gibi.”

TUĞLUK UNUTTURULMAK İSTENİYOR

Demir, üyeleri Aysel Tuğluk un uzun yıllar Kürt ve kadın kimliği ile demokratik siyaset yaptığını, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde ilklere imza attığını vurguladı ve 2016’dan beri tutuklu bulunduğunu hatırlattı. Demir, Aysel Tuğluk hakkında şu bilgileri paylaştı: “Tek’in hakim olduğu bir siyasi atmosferde çokluğu getirerek, ataerkil siyaset anlayışının değişiminde önemli rol oynayan kişilerden biridir Aysel Tuğluk. Siyasetin eril yapısının sorgulanıp, kadınlara siyaset olağanının geliştiği bu dönemde parlamenter seçilip, parlamentoya girmiştir. Aysel Tuğluk, mücadele tarzı ve en zorlu zamanlarda aldığı sorumluluk ve siyaset alanında yaşanan ilklerle Türkiye siyasetinin demokratikleşmesinde önemli rol oynamıştır. Tüm bunlar unutturulmak istenen birer toplumsal hafıza olgularıdır. Ama unutmuyor ve unutturmuyoruz.”

TUĞLUK TAHLİYE EDİLSİN

Tuğluk’un tutukluluğundan yaklaşık 9 ay sonra annesinin vefatıyla beraber derin bir üzüntü yaşadığını, verilen izinle annesinin cenaze törenine katıldığını anlatan Demir, “Ankara’da gerçekleştirilen cenaze törenine yapılan ırkçı ve nefret içerikli saldırının Aysel Tuğluk’ta yarattığı travma sonucunda sağlık problemleri yaşamaya başladı. Her geçen gün ilerleyen hastalığı maalesef hafıza kaybına yol açmaktadır. Son gelinen aşamada 3 haftalık bir süre zarfında ATK’de gözlem altına alınacaktır. Çağrımız şudur; objektif ve sağlık hakkını önceleyen bir raporun sonucunda tahliye edilmesini talep ediyoruz. Yine tüm hasta mahpuslar için de aynı hassasiyetle tahliye edilmelerini talep ediyoruz” dedi.

TUĞLUK’UN KONUŞMASI DİNLETİLDİ

Demir, daha sonra Aysel Tuğluk’un 2012 yılında katıldığı kayıplar bulunsun failler yargılansın eyleminde yaptığı konuşmayı dinletti.

Tuğluk, şunları dile getirmişti: “Buraya geldiğimizde yüreğimiz kabarıyor. Hangi sözlerle ifade edebiliriz, nasıl anlatabiliriz diye kafamız epeyce bir karışıyor. Anlatmak çok zor, bir de yaşamak var tabi. Bu kadar acıyı yaşayanlar, bunu nasıl taşıyabiliyorlar. Cidden bu coğrafyada bu anlamda çok büyük acılar yaşandı. Çok büyük bedeller ödendi. Bütün bunlar sadece ve sadece özgürlük istediği içindi. Bu topraklarda hakkıyla hukukuyla yaşamak istediği için verilen bedellerdi. Ve biz elbette ki bu yaşananları unutmayacağız. Hiç kimse bizden bunları unutmamamızı beklememeli. Fakat şunu yapabiliriz, bunu bir kin ve nefrete dönüştürmek istemiyoruz. Ancak acılarımızı hafifletecek şeylere ihtiyaç vardır. Bugün yaptığımız çalıştayda da aslında unutmadığımızı ve acıların hafiflemesi için neler yapılabileceğini tartıştık. Bir yüzleşmenin yaşanması gerekiyor. Yapılanların sorumlularının açığa çıkarılması gerekiyor. Ancak bunlar gerçekleşebilirse bir toplumsal barıştan söz edebiliriz. Bir birlikte özgür, eşit gelecekten bahsedebiliriz. Bütün bunlar ortada duruyorken çıkıp barıştan, kardeşlikten bahsetmenin çok fazla bir anlamı, bir karşılığı da yok doğrusu. Ortaklaşarak bir araya gelerek, bütün bu yapılanları, bu kayıpları, bu öldürmeleri devlet önüne koyacağız. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa bir başka gün bu yüzleşmeyi sağlayacağız. Buna inanıyorum. Çünkü başka türlü yaşamak gerçekten mümkün değil. Vicdanlarımızın rahat olması mümkün değil. Vicdan adına, adalet adına, bu kayıpların akıbetlerini, bunları yapanların, bu zihniyetin bir şekilde açığa çıkarılmasını ve sorumlularının cezalandırılmasına giden yolu hep birlikte yaratacağımıza inanıyoruz. Bu anlamda birlikte bir mücadelenin içerisindeyiz. Bu aslında bir demokrasi mücadelesidir. Bu kadar cinayetin, failli meçhullerin yaşandığı, yapılmadık işkencenin baskının kalmadığı bir ülkede tüm bunların üstü örtülerek demokratik bir ülkeden bahsedilemez. Yüzleştiği oranda bu anlamda hesaplaşıldığı oranda bir demokrasiden, özgürlükçü bir ülkeden bahsedebileceğimizi inanıyoruz.”

TEKDAĞ’IN FAİLLERİ SORULDU

Gözaltına alındıktan sonra infaz edilen Mehmet Tekdağ’ın hikâyesi, kız kardeşi İffet Mutaş tarafından anlatıldı. 1993 yılında kardeşi Mehmet Tekdağ’ın öğleden sonra işlettiği pastaneye gittiği sırada silahlı saldırıya uğradığını söyleyen Mutaş, yaralı olarak götürüldüğü hastanede polis tarafından ameliyat edilmesinin engellendiğini ve bu yüzden yaşamını yitirdiğini söyledi. Diğer kardeşi Ali Tekdağ’ın ise gözaltında kaybedildiğini belirten Mutaş “Bu dünyada sağ olduğum sürece onların peşinde olacağım. Onları unutmayacağım. Hakkımızı helal etmiyoruz. 2 kardeşimiz vardı, 2’sini de götürdüler. Şimdi 4 kız kardeşiz, ama erkek kardeşimiz yok” diye konuştu. 

Yapılan konuşmaların ardından tüm kayıplar için oturma eylemi gerçekleştirildi. 

Kaynak: Gazete Duvar