Cumartesi Anneleri 502. haftada, 1997 yılında Diyarbakır’da kaybedilen Adbulselam Çelik’in akıbetini sormak için Galatasaray Meydanı’ndaydı.

Oturmada ilk sözü alan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, zaman aşımına ilişkin yasanın meclis gündemine alınması için sadece her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda toplananların değil, tüm Türkiye’nin duyarlılık göstermesi gerektiğini ifade etti.

İKİ KARAKOL ARASINDAKİ ‘BAŞKA GÜÇLER’

1996 yılında Yüksekova’da gözaltına alınıp kaybedilen Abdullah Canan’ın oğlu Tayyup Canan söz alarak, “502 haftadır Galatasaray, 300 haftadır Diyarbakır, 33 haftadır Yüksekova, 200 haftadır Cizre’de kayıp yakınları olarak mikrofonu elimize aldığımızda, üzerlerine kurşun sıkılmış babalarımız gözlerimizin önüne geliyor” dedi. Türkiye’nin bir an önce geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini söyleyen Canan, katillerin yargı önüne çıkartılması gerektiğini ifade etti.

Kobani ve Şengal’de bugün yaşananları 1990’lı yıllarda yaşadıklarını aktaran Canan, “Babam kaybedildiğinde Vali ile görüştüm, Vali bana ‘Başka güçler yapmış olamaz mı?’ dedi. Benim babamın aracını iki karakol arasına atacak olan güç nasıl bir güçtür?” dedi.

MEKSİKA’DA KAYBEDİLEN 43 ÖĞRENCİ UNUTULMADI

1995 yılında gözaltında kaybedilen ve Cumartesi oturmalarının ilk kayıbı olan Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak, sözlerine Meksika’da kaybedilen 43 öğrenciyi anarak başladı. Ocak, öğrencilerin adalet ve özgürlük mücadelesi yürüttükleri için katledildiğini ve kaybedildiğini söyledi.

1990’lı yıllarda kaybetmenin ve katletmenin bir devlet politikası olduğunu ve fütursuzca uygulandığını söyleyen Ocak, bugünkü AKP politikasının da o suçları örttüğünü ve adalet arayışlarına barikat kurduğunu ifade etti.

Ocak sözlerini “Bundan sonra, AKP hükümetinden, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’dan, Genelkurmay’a kadar bu suçları örtbas edenlere karşı etkin bir mücadele yürütmemiz gerekiyor” diyerek sonlandırdı.

“SÖZ KONUSU KÜRT HALKIYSA HUKUK İŞLEMİYOR”

Kayıp yakınlarından son sözü alan, 1995 yılında gözaltında kaybedilen Rıdvan Karakoç’un abisi Hasan Karakoç, yetkililerin 20 yıldır kör, sağır ve dilsizi oynadığını ifade etti. Dava dosyalarının, 20 yıldır savcılıkların tozlu raflarında bekletildiğini aktaran Karakoç, “Türkiye’de Kürt sorunu dile gelince, Kürt halkı söz konusu olunca hiçbir hukuk işletilmiyor, hiçbir adım atılmıyor” dedi.

YAZARLAR SENDİKASI: KAYIPLARIMIZI UNUTMAYACAĞIZ

Türkiye Yazarlar Sendikası adına 502. oturmaya katılan Mustafa Köz, İnsan Hakları Derneği ortaklığıyla kayıp yakınlarına verilmek üzere ‘Kalpleri Küçük Bir Bahçe Onların’ isimli bir şiir çalışması yaptıklarını açıkladı.

Haftanın basın açıklamasını, Cumartesi İnsanları’ndan Leyla Kaya okudu. İnsan odaklı olmayan, sorunların demokratik yöntemlerle çözülmesini hedeflemeyen güvenlikçi politikalarda, insan haklarının, hukukun ve adalatein karşılığı olmadığını ifade eden Kaya, “Bizim evlatlarımız MGK’nın asli karar organı olduğu, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin anayasa sayıldığı, devletin gizli belgelerle yönetildiği yıllarda kaybedildi” dedi.

NE OLMUŞTU?

49 yaşındaki sekiz çocuk babası Abdülselam Çelik, Diyarbakır’da hayvan ve tütün ticareti yapıyordu. Hasta olan babasını ziyarete gittiği Lice’den, 6 Kasım 1997’de minibüsle Diyarbakır’a gelen Çelik, Urfakapı yakınlarında yürürken ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan kişiler tarafından zorla beyaz Toros araca bindirildi.

Çelik ailesinin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı. Savcı, olaya tanık olan kişiyi bile dinlemedi. Devlet eliyle yurttaş katletmenin ve kaybetmenin simgesi haline getirilen beyaz Toros’a bindirilen yüzlerce kişi gibi Abdülselam Çelik’ten de bir daha haber alınamadı.

O dönemde JİTEM Diyarbakır Tim Komutanı olarak görev alan Yüzbaşı Zahit Engin, beyaz Toroslarla Saraykağı’daki JİTEM merkezine getirilenllerin öldürüldüklerini açıklamıştı.

dokuz8haber/Müge Akbasan