Mehmet Lütfü Özdemir / Demokrat Haber

9 Temmuz günü İstanbul’dan yola çıkan Yaşam ve Dayanışma Yolcuları dün Akkuyu Nükleer Santrali protesto eyleminden sonra yoluna HES’lerle, RES’lerle, termik santrallerle, orman yangınları, maden ocakları ve endüstriyel atıklarla saldırıya uğrayan yaşam alanlarını ziyaret ederek devam ediyor.
Türkiye’nin her köşesinde, toprağına, ormanına, suyuna, denizine, kıyılarına, beldesine, kentine sahip çıkmaya, doğal yaşamsal değerlerini ve kültür varlıklarını korumaya çalışan, rantsal yağmalara direnen sayısız yurttaş, grup, hareketler var.  “Yaşam ve Dayanışma Yolcuları” da işte tüm bu hareketler, özellikle ekoloji hareketleri arasında köprüler kurmak, dayanışma ağları oluşturmak için yola çıkan bir grup.

Yaşam ve Dayanışma Yolcuları'nın Manvgat Değirmenözü HES eyleminden sonraki durağı Alakır Vadisi'ydi. Dün Yaşam Yolcuları, Alakır Nehri üzerinde yapılan HES'lere karşı yenilerinin yapılmaması adına yaşam alanlarını ve doğayı savunan ve yıllar önce Alakır'a yerleşen Birhan ve Tuğba'yı ziyaret ederek, HES'lere, şirketlere karşı yürüttükleri mücadele hakkında bilgi alıp geceyi Alakır Nehri yanında kamp kurarak geçirdiler.



Birhan ve Tuğba'nın deneyimlerini aktardıkları toplaşmada aktivistler, Alakır Nehri üzerinde yapılan, yapılmak istenen HES'ler ve Alakır'daki canlı yaşamı üzerine konuştular. Birhan ve Tuğba Alakır nehri için, yaşam için direnmeye devam ediyorlar. Yaşam ve Dayanışma Yolcuları da bu direnişe destek vermek için ve Alakır'la dayanışmak için oradaydılar.

Alakır Vadisi’nde yapımı planlanan 8 adet HES var. Birhan ve Tuğba'nın mücadele ve direnişi neticesinde HES'ler bir noktada durmuş durumda. HES yapımları Alakır Nehri'nin Birhan ve Tuğba'nın da yaşadığı alana girememiş ve direnişle durdurulmuş durumda.

Alakır'daki gelişmeler ve verilen mücadele hakkında daha detaylı bilgi için: alakirinsesi.org adresini ziyaret edebilirsiniz.



Geceyi yakılan ateşin etrafında dinlenerek geçiren aktivistler, Alakır'dan sonra Antalya'nın Kaş ilçesinde betonlaştırılarak ranta açılmak istenen koylar ve Kaş'ta yapılmak istenen Havaalanına karşı, Kaş Koruma Platformu, Kaş Turizm ve Tanıtma Derneği ve Kaş Çevre Platformu ile Kaş'ta bir araya geldi.


 
Kaş Cumhuriyet Meydanında gerçekleştirilen ortak basın açıklamasında şunlar dile getirildi:

"Ekolojik yaşam zorlu bir süreçten geçiyor. Türkiye’nin her köşesi çığlık çığlığa… Beton, insanın ve bir parçası olduğu doğanın yaşam soluğunu kesiyor artık. Kaş’ta da bu tahribatı yaşadık, yaşıyoruz. İlk uygulamalara sahillerde tanık olduk. Kıyılarımız yeni plaj düzenlemeleriyle betonlaşmaya başladı. Hidayet koyu, İnceboğaz’daki diğer koylar… Kimisi “kamu yararı” adı altında dönüştürüldü.



“Halkın ve ziyaretçilerin denizden yararlanabilmesi için plajlarda, özellikle merkezde bir takım hizmetlere, denize girişi kolaylaştırıcı bir takım uygulamalara elbette gereksinim var. 

“Ancak bu hizmet, koyların, kıyıların doğal, özgün yapısını bozarak verilemez. Asıl başarı, bu kıyıların değerli maki topluluğunu, zeytin ağaçlarını, çakıllarını koruyarak yapılacak planlardır. Beton, çakıl dökmek kolay… Hele hele salt kar amacıyla plajları çevirmek, “işgal etmek” daha da kolay. Bugün, Kaş’ta “ücretsiz halk plajı” tabelası altında halka gösterilen yer şaka gibidir.

Bilindiği gibi, Kaş Turizm ve Tanıtma Derneği ile 30 yurttaşın ortaklaşa açtığı üç ayrı dava söz konusu: Kaputaş Plajı, Çukurbağ Yarımadası-İnceboğaz’daki Belediye Piknik-Mesire Plajı ve 1/25.000 Ölçekli Kaş Çevre Düzeni Planı. Geçtiğimiz bahar aylarında bu üç dava için idare mahkemesinin tayin ettiği bilirkişi heyetleri Kaş’a gelmiş ve kısa bir süre önce de raporlarını tamamlamışlardır. Bu raporlar açtığımız davaların haklılığını göstermiştir. Yani raporlar, gerek plajlardaki uygulamaların gerekse imar planının, Kaş’ın doğal dokusunu görünür kılan eşsiz kıyılarına, yamaçlarına ve muhteşem siluetine, ötesi, kültüre ve doğaya dayalı turizmine, tarım arazileri, zeytinlikleri ve diğer değerli unsurlara vereceği tahribatlardan duyduğumuz endişeleri haklı çıkarmıştır. Kısacası uzmanlarca hazırlanan bu raporlar lehimize sonuçlanmıştır. 



Kaş özeldir. Hepimiz bunun farkındayız. Bir günlüğüne buradan geçen bir insanın belleğinde bile Kaş hep özel kalmıştır. Onu özel kılan şey aslında bugüne kadar korunabilmiş olmasıdır. Ve bu anlamda Akdeniz ve Ege kıyılarında ender kalan son yerlerden biridir. Doğal, arkeolojik ve kentsel sitlerin yanı sıra, Özel Çevre Koruma statüsünde de bir bölgesi vardır. WWF Türkiye, bu kapsamda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın koordinasyonunda, yerel ve merkezi yönetimlerin, STK’ların paydaşlığında, 10 yıla yayılan uzun erimli uluslararası bir proje yürütmüştür. Bu projede Akdeniz’e kıyısı olan altı ülke yer almıştır. Türkiye’den ise sadece Kaş-Kekova seçilmiştir. “Kaş-Kekova Deniz Koruma Alanı” adı altında yapılan bu çalışmalar sonucu, kıyı ve sualtı canlı türleri açısından Kaş’ın oldukça zengin olduğu, ama aynı zamanda da ne denli korunmaya muhtaç olduğu ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda bazı sahillerde ya da sularda olta balıkçılığı bile yasaklanmıştır.

Bu proje, Türkiye’de bir ilktir. Türkiye’de ilk kez bir deniz alanının koruma kullanma koşulları belirlenmiş, bir yönetim planı hazırlanmış ve yetkili mercilerce de onaylanmıştır. Ayrıca, yine WWF-Türkiye öncülüğünde, Kaş-Kekova bölgelerinde sürdürebilir turizme yönelik hali hazırda bir başka proje daha yürütülmektedir. Dünya artık koruma kullanım dengesinin gözetildiği bir turizm anlayışına doğru kaymaktadır. Kitle turizmi ise can çekişmektedir. Doğasını, kültürel dokusunu koruyabilmiş bölgeler bu anlamda çok daha öne çıkacaktır. Kaş projesi de bu yeni vizyonda Türkiye’de bir örnek olacaktır."



Kaş'ta Havaalanına Hayır!


Kaş'ta "Batı Antalya Havaalanı Projesi" adı altında bir havaalanı yapılmak isteniyor. Kaşlılar, havaalanı inşaatının alternatif turizm yapılan yerleri tahrip edeceğinden bölgelerinin Dünya’nın farklı yerlerinden gelen turistlerin tercih yeri olmaktan çıkacağı endişesini taşıyorlar. Havaalanı’nın konumlanması planlanan bölgede, korumaya alınmış dört sit alanı bulunuyor!



Aktivistler, bölgedeki arkeolojik alanların havaalanı inşasından, çevre ya da bağlantı yollarından, yoğun trafikten, uçakların iniş kalkışından, yakıtın neden olduğu hava kirliliğinden, hatta gürültü ve titreşimden olumsuz anlamda etkileneceğini belirterek, "Kaş’ta havaalanı istemiyoruz çünkü; Kaş, yamaç paraşütü, trekking, dağ bisikleti, su altı dalışı olanaklarının bulunduğu, Türkiye’nin ve dünyanın sayılı doğa sporları merkezlerinden biridir. Havaalanı inşaatı alternatif turizm yapılan yerleri tahrip edeceğinden dünyanın farklı yerlerinden gelen turistlerin tercih yeri olmaktan çıkacaktır" diyerek açıklamalarını sonlandırdılar.