Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın doktorlarla ilgili açıklamalarını eleştirdi.

Çalışma koşulları nedeniyle doktorların kamu görevine devam edememeleri konusunda, "giderlerse gitsinler" diyen Erdoğan'a seslenen Karamollaoğlu, "Ne yapacaklarmış? Karşılığında daha ucuza çalışan ülkelerden doktor transfer edecekmiş! Senin aklına şaşayım ya! Doktor almak o kadar kolay mı?" diye sordu.

Erdoğan, “Muhterem arkadaşlar; bu kötü gidişata sebep olanlar, bir de muhalefet partilerinin bir araya gelerek vatana ihanet planları kurduğunu söylüyorlar. Akıl alır gibi değil! Muhalefet, sorunları nasıl çözeriz diye bir araya gelirken vatan haini ama siz; zam üstüne zam yaparken, ülke kaynaklarını yandaş şirketlere peşkeş çekerken, israf ederken millet sevdalısı oluyorsunuz öyle mi? Allah aşkına, Türkiye’nin altı partisine vatan haini demek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Aklınızdan bir senaryo uyduruyorsunuz; başkalarını hain, kendinizi kahraman zannediyorsunuz. Sizin benzediğiniz bir kahraman varsa o da olsa olsa Don Kişot’tur! Siz bir “Don Kişot Sanrısı” yaşamaktasınız” ifadelerini kullandı.

Temel Karamollaoğlu'nun haftalık basın toplantısında yaptığı açıklamalardan başlıklar şöyle:

‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON VERECEĞİMİZ GÜNLERİ TEMENNİ EDİYORUM’

8 Mart; kadının hak mücadelesidir, emek mücadelesidir, adalet mücadelesidir. Kadın, toplumun ana direğidir. Çünkü toplumun temeli aile, ailenin temeli ise kadındır. Kadının ihmal edildiği, haklarının gasp edildiği, şiddete, ayrımcılığa, sömürüye, istismara maruz kaldığı bir toplumun sağlıklı gelişebilmesi mümkün değildir. Kadına yönelik, şiddet, ayrımcılık, istismar ve kadın cinayetlerinin son bulacağı, ülkemizin kanayan yarası olan bu hadiselere son vereceğimiz günleri temenni ediyorum.

‘AKLINI PEYNİR EKMEKLE Mİ YEDİN?’

Muhterem arkadaşlar; ekonomi insanımızın canını yakmaya devam ediyor. Tüm ekonomik göstergeler, rakamlar olumsuz bir tablo çiziyor. Elbette birçok istatistik verilebilir; fakat sadece şu istatistik dahi oldukça can yakıcıdır. Eurostat verilerine göre; ülkemizde kırmızı et, balık veya tavuk yemeye gücü yetmeyenlerin oranı yüzde 37,3… AB ortalamasının sadece yüzde 8 civarında olduğu bu yeterli beslenme verilerinde de; her olumsuz istatistikte olduğu gibi yine zirvede yer alıyoruz. Türkiye gıda enflasyonu sıralamasında da zirveye yerleşmek için yoğun bir gayret gösteriyor. Gıda enflasyonunda Lübnan, Venezuela ve Surinam’ın ardından 4. Sırada geliyor ülkemiz. Tarıma elverişli, münbit topraklarımız var ama vatandaş ucuz yağ alamıyor, ekmek için kuyruğa giriyor, mevsimindeki yaş sebze-meyveyi dahi sofrasına koyamıyor. Ama bunca işin sorumlusu iktidar değil, muhalefet! Kim diyor bunu? Sn.Cumhurbaşkanı! İnsanın aklına; "aklını peynir ekmekle mi yedin ya!" demek geliyor!

‘İNSANIMIZ AKARYAKIT KUYRUĞUNDA’

Yönetimde siz olacaksınız, kararları siz alacaksınız, sonra da diyeceksiniz ki; "esas müsebbip muhalefet!" Allah'tan korkun bile diyemiyorum; sadece aklınızı başınıza devşirin ya! Bu kadar beceriksizliğin sebebi olarak muhalefeti görmek, ayrı bir garabettir! Dünya'da böyle bir iktidara rastlayamazsınız! 19 sene iktidarda olacaksınız, sonra diyeceksiniz ki; "bugün Türkiye'nin karşılaştığı problemlerin tamamı muhalefetin omuzlarındadır." Sabah ekmek kuyruğu, gün içerisinde yağ kuyruğu, gece yarısı akaryakıt kuyruğuna giriyor insanımız. Ve tüm bunların müsebbibi muhalefet(!) Hele gıdadaki yoksulluğu, sıkıntıyı anlamak mümkün değil! Gıdanın üreticisi tarımdır, çiftçidir. Tarım sektörü, gıda üretiminin temelini oluşturur. Bu da doğrudan doğruya toprağı işlemekle mümkündür. Topraklarımızın büyük bir kısmı, yüzde 10'dan fazlası işlenmiyor! Orada yetiştireceğimiz buğdayı gidip dışarıdan satın alıyoruz. Bu ne garabet, bu ne beceriksizlik! Bir de kendi beceriksizliklerini görmeyince iktidar, düzeltme imkanı ortadan kalkıyor.

‘SENİN AKLINA ŞAŞAYIM’

Şu doktorlarımızın haline bir bakalım... Doktoru, asgari ücret seviyesini dikkate alarak, 4,5 milyon ailenin sosyal yardım aldığını, 400-500 lira, bir kısmı da 1000-1500 lira civarında, bir ücrete mahkum olduğunu bildiği için iktidar; "şu doktorlara bir bakın, 8-9 bin lira para alıyorlar, bunu da beğenmiyorlar; yurt dışına gitmek istiyorlar, giderseniz gidin!" diyorlar! Ne yapacaklarmış? Karşılığında daha ucuza çalışan ülkelerden doktor transfer edecekmiş! Senin aklına şaşayım ya! Doktor almak o kadar kolay mı? Gelir, kendi ülkesinde geçinemediği için, orada düşük ücretle çalıştığı için burada 6-7 bin lirayı çok görenler gelir ancak; uzmanlar gelmez, ihtisas sahibi insanlar gelmez! Yeni gelenler hiçbir zaman, uzman bir doktorun yerini alamaz! İhtisas sahibi olmak için mezun olacaksın, en az 5 sene ihtisas göreceksin, yani pratisyenlik yapacaksın, uzmanların yanında göreceksin, ihtisas kazanacaksın ve beceri kazanacaksın, sonra uzman olacaksın... Uzmanlık da hemen öyle senin 5 sene sonra en iyisi olduğun manasına gelmez; orada da 3-5-10 sene sonra; "bu sahada en iyi doktorların arasında bu da var" denilecek. İşte onun da karşılığını vermek mecburiyetindesin! Doktorların çalışma şartları herkese benzemiyor ki... Benim de yakınlarım var.. Bir doktor düşünün, nöbete gidiyor 24 saat nöbette kalıyor, arkasından da normal mesaisini yapıyor 8 saat, bazen 12 saat; tam 36 saat çalışıyor doktorlar. Bunu görmeyeceksiniz; sonra da doktorlara; "nereye giderseniz gidin" diyeceksiniz. El-insaf! Devleti yönetenler, kendi insanına böyle bir muamele yaparsa; bu ülkede ihtisas sahibi kimse kalmaz!

‘YARIN DOKTOR BULAMAZSIN’

Devletin kendi rakamlarına göre bile bugün açlık sınırı 4 bin 500 lirayı geçti, yoksulluk sınırı a 12 bin 500 lira civarında. Sendikaların yaptığı araştırmalarda ise, ki onlar bunu daha doğru tespit ediyorlar, yoksulluk sınırı 15 bin lira... Siz, doktora daha yoksulluk sınırında dahi bir rakam veremiyorsunuz ya! Bizim hedefimiz, bizim yönettiğimiz Türkiye'de, hele bunlar gibi 19 yıl değil, 9 yıl iktidarda kalsak; emin olun, asgari ücret yoksulluk sınırını geçer... "Ne kadar abarttın" diyebilir bazıları, yok arkadaş! Biz Erbakan Hocanın talebeleriyiz.. Ama iktidarda bulunanlar asgari ücretin biraz üzerinde maaş alan doktora diyor ki; "razıysan çalış, yoksa istediğin yere git; senin emeğine ihtiyacım yok!" Bu kafayla sen yarın Türkiye'de doktor bulamazsın! Sonra da acemilere kalırsın! Böyle devlet yönetilmez, böyle ülke yönetilmez, böyle bir anlayışla meselelere yaklaşılmaz!

‘AK PARTİ SEBEP PAHALILIK SONUÇTUR’

Akaryakıta gelen zamları takip edemez olduk. En temel ihtiyaç maddelerinde tehlikeli bir pahalılık söz konusu. Tüm bunları dünyadaki küresel gelişmelere bağlayan iktidarın elinde bir süredir artık somut bir bahane var. Başta petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış, iktidarın ülkemizdeki hayat pahalılığındaki sorumluluğunu üzerinden atmak için kullanışlı yeni bir bahane olmuş gibi görünüyor. Oysa; hayat pahalılığının sebebi Rusya-Ukrayna savaşı değil, AK Parti’nin gerçeklere karşı yürüttüğü savaştır. Hayat pahalılığının sebebi, AK Parti’dir, Erdoğan iktidarıdır. Eylül’den bu yana kurda bir artış olmasaydı mazot fiyatı bugün 12,0 lira civarında olacaktı. Eğer mazota 10-12 lira fazladan para ödüyorsak bilinmelidir ki; bunun yarısını sadece kurdaki artıştan dolayı ödüyoruz. Peki kuru kim artırdı? Türk Lirası’nın değerini kim düşürdü? Paramızı pul haline kim çevirdi? Uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıyla kuru artıran AK Parti’den başkası değildir.

‘DON KİŞOT SANRISI’

Muhterem arkadaşlar; bu kötü gidişata sebep olanlar, bir de muhalefet partilerinin bir araya gelerek vatana ihanet planları kurduğunu söylüyorlar. Akıl alır gibi değil! Muhalefet, sorunları nasıl çözeriz diye bir araya gelirken vatan haini ama siz; zam üstüne zam yaparken, ülke kaynaklarını yandaş şirketlere peşkeş çekerken, israf ederken millet sevdalısı oluyorsunuz öyle mi? Allah aşkına, Türkiye’nin altı partisine vatan haini demek nasıl bir akıl tutulmasıdır? Aklınızdan bir senaryo uyduruyorsunuz; başkalarını hain, kendinizi kahraman zannediyorsunuz. Sizin benzediğiniz bir kahraman varsa o da olsa olsa Don Kişot’tur! Siz bir “Don Kişot Sanrısı” yaşamaktasınız. Sizin durumunuz bu! Kendisini şövalye zanneden Don Kişot gibi siz de kendinizi memleketin yegane kurtarıcısı zannediyorsunuz! Oysaki ne Don Kişot şövalye ne de siz kurtarıcısınız! Yel değirmenlerini insanlara kötülük yapan devler sanarak saldıran Don Kişot gibi siz de aklınızdan uydurduğunuz soğan, patates, lobilerini gerçek görerek saldırıyorsunuz. Oysaki ne yel değirmenleri birer dev ne de hayalinizde savaştığınız lobiler gerçek! İşte bu Don Kişot Sanrısı yüzünden; muhalefeti hain, karşınızda olan herkesi ve her şeyi düşman ve kendinizi ise tek kahraman olarak görüyorsunuz. Şunu ekleyeyim, bu sanrıdan uyan(a)mamanızın en büyük sebebi ise şu: Don Kişot’un sürekli yanında bulunan ve gerçeklerin farkında ama durumdan memnun olduğu için ona ayak uyduran bir yol arkadaşı Sancho (Sanço) vardı. Sizin etrafınızda da umulmayacak kadar fazla Sanço var. O yüzden size göre altı tane partinin vatan haini olması da normal, ekonominin güllük gülistanlık olması da! Avrupa’nın Türkiye’yi kıskanması da gayet normal, Türkiye’de yoksulluğun bittiğine inanmak da! Fakat siz kurduğunuz hayal aleminden memnunsunuz diye biz ülke olarak bu kötü gerçekleri yaşamaya mecbur olamayız, olmayacağız. İlk fırsatta iktidarı bize bırakacak; yaşadığınız Don Kişot sanrısıyla baş başa kalacaksınız!

‘HERZOG'A NE DİYECEĞİZ?’

Gündemin önemli başlıklarından birisi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyaretidir. Bu ziyaret gündeme gelince, benim de aklıma yıllarca önce Polonya'dan İsrail'e göç eden, Varşova'da Nazi kamplarından kurtulmuş, 1982 Ağustos'unda Beyrut'u bombalayan İsrail güçlerini protesto için açlık grevi yapan Dr. Sherzman'ın, İsrail basınına yazdığı mektup geldi; kısa bir bölüm okumak istiyorum. "Çocukluğumda Varşova gettolarındaki işçi kamplarından geçerken korku, açlık ve aşağılanmışlık duygularını çok çektim. Bugün bir İsrail vatandaşı olarak, şehirlerin, kasabaların ve mülteci kamplarının sistematik yıkımını kabullenemiyorum. İnsanların teknolojik bir vahşetle bombalanmasını, yok edilmesini ve öldürülmesini kabullenemiyorum. Bugün, o günleri hatırlatan çok fazla sesler duyuyorum; harp sayesinde tonu yükseltilmiş sesler... Bugün "pis Araplar" tabirini işitince; "pis Yahudi" sözcüğünü hatırlıyorum. Bugün kapalı bölgeler terimini duyuyor; gettoları ve toplama kamplarını hatırlıyorum. "İki ayaklı hayvanlar" tabirini işitiyor; ve "Untermensch" yani "gelişmemiş insan" tabirini hatırlıyorum. Kuşatmayı daraltmak, bölgeyi temizlemek, teslim olması için şehirleri dövmek sözcüklerini duyuyorum ve ben acı, ıstırap, yıkım, ölüm, kan ve katliamları hatırlıyorum. İsrail'de gördüğüm çok fazla şey, bana çocukluğumdaki pek çok vahşeti hatırlatıyor." Bu sözler Nazi zulmünü görmüş, İsrail'e göç eden insaf sahibi bir Yahudi'ye ait.. Şimdi biz o Yahudi devletinin Cumhurbaşkanını bu iktidar zamanında ikince kez misafir ediyoruz! Ne diyeceğiz kendisi geldiği zaman? Bunları hatırlatabilecek miyiz? İşte ben hatırlatıyorum!

‘SORUYORUM NE DEĞİŞTİ?’

Mesele İsrail Cumhurbaşkanı değil, mesele onun buraya davet edilmesi, gelmesi... 14 yıl sonra bu düzeyde ilk ziyaret... Meclis'te tekrar alkışlatacaklar! Çok ilginç bir noktaya geldik. Bugünkü iktidarın dostları ve düşmanları belli! Dostlarımız: İsrail, ABD ve Rusya oluyor. Düşmanlarımız ise; dostlarımız olması icap eden Suriye, Mısır ve diğer İslam ülkeleri.. Allah akıl fikir versin! Garibanlar, ezilenler düşman; onları ezenler, onlara işkence edenler, bombalayanlar dost! Böyle bir duruma geldik! çok net söylüyorum, eğer İsrail ile ilişkileriniz normalleşiyorsa; bilin ki, Filistin'le anormalleşiyordur. İsrail ile ilişkileriniz normalleşiyorsa, Gazze’de başına fosfor bombası atılan Müslümanlarla anormalleşiyordur. Bunun başka hiçbir izahı olamaz. Gazze’ye uygulanan abluka mı kalktı? İsrail işgal ettiği Filistin topraklarından çekilme kararı mı aldı? Filistinlilere uyguladığı soykırımdan vaz mı geçti? Çok net ifade ediyorum: İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmeden, yağmaladığı toprakların, canına kıydığı Filistinli masumların hesabını vermeden, Filistin topraklarında, bağımsız Filistin devleti kurulmadan; İsrail ile ilişkiler hiçbir şart altında normalleşemez! Anormallikler, normal olarak nasıl vasıflandırılabilir! Sizin ikili ilişkileriniz normalleşebilir, içinize siniyorsa, ki siniyor anlaşılan, vicdanınız el veriyorsa alın hayrını görün! Fakat biz bütün gücümüzle bunun karşısında olacağız.