Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin Eğitim Merkezi’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin idam cezasının geri getirilmesine yönelik açıklamalarını değerlendirdi.

İdam tartışmalarının "gündem değiştirme çabası" olduğunu savunan Karamollaoğlu, "Bizim idamı tekrar gündeme getirerek problemleri çözebileceğimizi düşünmek sadece ciddi bir hata ve öngörüsüzlük olabilir. Türkiye'nin normalleşmeye ihtiyacı var. Biz başbakanları bile idam ettik. Çözüm mü, değil" diye konuştu.

Gençler arasındaki işsizliğe de dikkati çeken Karamollaoğlu "Bugün Türkiye’de gençler umutsuz, gençler mutsuz. Türkiye'deki gençlerin yüzde 76'sı yurt dışında yaşamak istiyor" ifadelerini kullandı.

Saadet lideri Karamollaoğlu’nun açıklamaları şöyle:

‘GENÇLER BÖYLE BİR ATMOSFERDE NASIL MUTLU OLSUN’

Bugün Türkiye’de gençler umutsuz, gençler mutsuz… Ne diyordu Ahmet Hamdi Tanpınar “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.” 

Ülkenin dertleri o kadar devasa bir hal aldı ki gençlerimiz bu devasa problemler altında adeta eziliyor. Bakınız son yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de gençlerin durumu nedir: Türkiye’deki gençlerin %76,2’si yurt dışında yaşamak istiyor. %77,6’sı torpilin yetenekten üstün tutulduğunu düşünüyor. %50,5’i mutlu olmadığını ifade ediyor. %81,3’ü yetişkinlerin kendilerini anlamadığını düşünüyor.

Gençlerimizin Türkiye’den bu denli ümidini kesmesinin sebebi mevcut ekonomik, sosyal ve ahlaki durumdur. Gençleri üzüntüye sokan sebeplerden bir tanesi de işsizliktir. Türkiye’de 20-24 yaş grubu için işsizlik oranı yüzde 23,8. 2019-2020 eğitim öğretim yılında mesleğine kavuşamayan öğretmen sayısı yarım milyon.

5 milyon öğrenci de kredi borçlusu durumunda. Kredi borcunu ödeyemeyen 280 bin öğrenciye haciz uygulandı… Şimdi böyle bir atmosferde gençlerimiz nasıl mutlu olsun?

Gençlerimiz nasıl bu ülkede yaşamak istesin? Bu tablonun müsebbipleri biraz olsun utanırlar mı bilmiyoruz fakat biz ne yapıp edip gençlerimizi geleceğe emin adımlarla taşımak için gayret göstermeliyiz.

‘İKTİDAR HİÇBİR PROBLEMİ ÇÖZEMEZ’

Türkiye’de kutuplaşmanın zirveye çıktığı bir noktada, meselelerin müzakere edilemediği bir ortamda, farklı fikirlerin hainlikle itham edildiği bir ortamda Türkiye’nin problemlerini çözmek mümkün değil.

Bunu anlamıyorlar tam 18 yıl oldu. Geçmiş iktidarlara artık bahane bulamazsınız. 5 kere iktidara siz geldiniz.

Şimdi tutup da 18 yılda çözemeyeceğiniz problemleri daha önceki iktidarlara fatura edemezsiniz. Sizin 18 yıllık maceranızın faturası bu işleri beceremeyeceğinizin belgesi. Lafla peynir gemisi yürümez.

Meşhur bir söz var ‘kellim kellin la yenfa’ yani söylersin söylersin hiçbir fayda sağlamaz.

‘BAŞBAKANLARI BİLE İDAM ETTİK, ÇÖZÜM MÜ, DEĞİL’

Türkiye’de iktidar ve ortağı ekonominin, dış politikanın, pandeminin, eğitimin konuşulmaması için her hafta bir gündem ortaya atıyorlar.  Gündem kalmayınca da ısıtıp ısıtıp idam meselesini konuşuyorlar. Arkadaşlar Türkiye’nin problemleri idamla çözülmüş olsaydı şimdiye çoktan çözülmüş olurdu.  Türkiye’de adalet kamil manada tesis edilmeden idam getirirseniz haksız yere bir sürü insanın ölmesine sebep olursunuz. Türkiye’nin meselesi idam değil yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal buhrandır. Bugün yaşanan toplumsal infial idam cezası ile değil Türkiye’nin normalleşmesi ile çözülebilir. Ziya Paşa der ki;  Çok tel kırılır sine-i kanun-ı cihanda / Na-ehline mızrab-ı tasarruf verilince. Yani layık olmayanlara yetki ve tasarruf mızrabı verilirse, bu dünya kanununda çok tel kırılır, işler kötüye gider.

Kadın cinayetleri son 10 yılda 10 kat arttı. Siz aldığınız tedbirlerle kadınların, özellikle de genç kızların hayatını kaybetmesini engelleyemiyorsanız idam çare değil. Geçmişte hataen idam edilen bir sürü insan oldu. Biz başbakanları bile idam ettik. Çözüm mü, değil.

‘YUNANİSTAN 9 EYLÜL’Ü UNUTMAMALI’

Bugün 9 Eylül. Bildiğiniz üzere 9 Eylül 1922’de ülkemizi işgal eden düşman kuvvetleri İzmir’den denize dökülmüş, bu coğrafyanın bağımsızlığı tescillenmiştir. Bu tarihi gün ülkemiz ve İslam coğrafyasında emelleri olan emperyalizme ve ırkçı siyonizme her daim hatırlatılmalı, bağımsızlık konusunda asla taviz vermeyeceğimiz unutulmamalıdır.

Bugün gerek İslam ülkelerinde yaşananlar gerekse Doğu Akdeniz’de ki meseleler bu tarihsel şuur üzerinden değerlendirilmeli, egemenlik haklarımızdan ve bağımsızlığımızdan bir nebze dahi taviz vermeyeceğimizi herkes bilmelidir.

Doğu Akdeniz’de yaşananlar, Yunanistan ve Fransa’nın tavrı hatta AB’nin uluslararası bütün kuralları bir kenara iterek takındığı tavrı anlamak mümkün değildir. Yunanistan 9 Eylül’ü unutmamalı. Bu sebeple 9 Eylül’ü Yunanistan bir daha hatırlamak mecburiyetindedir.

Türkiye’nin burada göstermiş olduğu tavrı desteklediğimizi özellikle ifade etmek istiyorum. Mavi Vatan mefhumu önemli bir mefhumdur biz Mavi Vatan’a sahip çıkmakla mükellefiz.  Ege Denizi bir Yunan denizi haline gelemez bu girişimde bulunmak ateşle oynamak manasına gelir. 

9 Eylül biraz geri de kaldığı için belki unutmuş olabilirler ama 1974 yakın tarihimizdir bunu da unutmamaları gerekir. Türkiye Doğu Akdeniz’de ki haklarından hiçbir zaman vazgeçmemelidir vazgeçmeyecektir de.

‘BİZİ DESTEKLEYEN İSLAM ÜLKESİ KALMADI’

Bir noktayı daha belirtmek istiyorum en yazık ki iktidarın uyguladığı yanlış politikalar bizim yalnız kalmamıza sebep vermiştir. Bizi destekleyen bir tek İslam ülkesi kalmamıştır. Dış politikada gösterdiğimiz acziyetin bir neticesidir. Haklı bir durumda bile desteğiniz almamız gereken ülkelerin desteğini alamıyoruz bu bir beceriksizliktir.

Bu ülke iktidarıyla muhalefetiyle hepimizin. Bulunduğumuz bölgede, dış politika temellerini yeniden gözden geçmeye ihtiyaç var. Biz attığımız her adımda ne yazık ki müstevli (işgalci) İsrail’in, siyonizmin ekmeğine yağ sürdük.

‘İNSANLARI ALDATMAK İSTEYENLER HER KILIĞA GİREBİLİYOR’

Memleketimizde hoş olmayan bir takım hadiselere de şahit oluyoruz. Kendini tasavvuf şeyhi gibi takdim eden bir meczup ülkemizin gündemine girdi.

Burada görev herkese düşüyor. İnsanları aldatmak isteyenler her kılığa girebiliyorlar, bundan dolayı hem tasavvuf erbabının hem diyanetin bir takım adımlar atmasına ihtiyaç var.

Tasavvuf demek nefis terbiyesi demektir. İslam’ın özünün yaşanmasıdır, güzel ahlaktır, mahviyet sahibi olmaktır.

Tasavvuf saraylarda, ihtişamlı binalarda oturarak hayat bulmaz. Geçmişte sultanlardan birisi meşhur bir şeyh efendinin ziyaretine sık sık gidermiş, şeyh efendi de bu ziyaretlerden memnun olmazmış ama bir şey diyemezmiş. Bir gün sultan sormuş efendim bir arzunuz var mı diye? Şeyh efendi demiş ki var da sen yerine getiremezsin demiş sultana.

Tabi sultan bozulmuş nasıl olur da bir sultan talebi yerine getiremez. Sonunda şeyh efendi demiş ki sultana evladım talebimi yerine getirmek istiyorsan buraya gelme çünkü sen buraya geliyorsun, ikramlarda bulunuyorsun talebelerin kalbi dünyalığa kayıyor.

Tasavvuf ehlinin tavrı böyledir dünyevi menfaatlere kapılarak tasavvuf ehli olunmaz. Tasavvuf elimizin tersi ile itebileceğimiz bir anlayış değildir. İslam’ın ruhudur adeta. Biliyorsunuz tasavvuf bizim kültürümüzün önemli bir parçasıdır.  Çünkü bu yol Şah-ı Nakşibendilerin, Ahmet Yesevilerin, Mevlana Celaleddin Rumilerin, Hacı Bektaşların, Hacı Bayramların yoludur. Biz onları örnek olarak alır onların ahlakı ile ahlaklanmayı dert ediniriz.