Kadınlar, devleti temsil eden kişilerin kadınların giyimine, yaşam tarzına ve tercihlerine yönelik müdahalelerine itiraz ediyor.

KAMER’den Nebahat Akkoç, Antikapitalist Müslümanlar’dan Didem Aydın, Filmmor’dan Melek Özman ile gazeteciler Işıl Cinmen ve Kumru Başer, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in dekolte açıklamalarını, ardından süregelen tartışmaları ve sunucunun işine son verilmesini bianet’ten Çiçek Tahaoğlu'na değerlendirdi.

"YASAĞININ KALKTIĞI GÜN YENİ KIYAFET TARTIŞMASI"

Nebahat Akkoç, KAMER: Bir TV sunucusunun kıyafetinin Bakan Hüseyin Çelik tarafından sohbete konu edilmesi birkaç nedenle iyi olmadı:

Birincisi başka biri söylemiş olsa bu kadar dikkat çekmeyecek bir eleştiri Bakan söylediği için birden bire gündeme oturdu. Bütün bir ülkenin bir kadını, üstelik de kılık kıyafeti,  işi üzerinden olumsuz yaklaşımlarla tartışıyor olmasının o kadını nasıl bir ruhsal yıkıma sürükleyeceği düşünülünce kötü.

İkincisi ne yazık ki, her kesin söylediğinin kendisini bağladığı bir ülkenin vatandaşları değiliz henüz. Geçmişte başka örneklerde gördük. Bir hükümet yetkilisinin söylediği bir olumsuz söz bir insanı işinden gücünden edebiliyor. Nitekim Bakan’ın konuşmasından önce iş bağlantısının koptuğu söylense de hepimiz Bakan konuştu sunucu işinden atıldı diye düşündük.

Üçüncüsü başörtüsü yasağının resmi olarak kalktığı, başörtülü dostlarımızın yıllar süren acılarının sona erdiği ilk gün içinde başka bir kadına kılık kıyafeti nedeniyle acı çektirmek kötü oldu. Bizler başörtüsü yasağına “inanç, kılık kıyafet özgürlüğü” kısıtlandığı için karşı çıkmıştık. Dün yaşanan da benzer bir yaklaşımla başka bir kadının özgürlüğüne müdahaledir.

"İSTER GÖĞSÜNÜ AÇAR, İSTER BAŞINI KAPAR"

Işıl Cinmen, gazeteci: Ben en çok konuşmanın “Dünyada da kabul edilemez” kısmına takıldım.  Hangi dünyayı kastediyor onu anlamadım, kendisine Rihanna’nın son videosu Pour it up’ı hediye ederek söze başlamak isterim. Kadınlar göğüslerini ne kadar göstereceklerini Hüseyin Çelik’ten öğrenecek değiller. İsterlerse göğüslerini açar, isterlerse de başlarını kaparlar. Çelik, “ifade özgürlüğümü kullandım” diyerek kendini savundu. Ancak bir sunucunun dekoltesini yorumlamak ülke yönetiminde görevli bir bakanın ifade özgürlüğü kapsamında değildir. Ayrıca ifade özgürlüğü ancak demokrasilerde bir anlam taşır. Siz ifade özgürlüğünüzü kullanınca diğeri işinden kovuluyorsa –ya da toplumda sırf siz “ifade özgürlüğünüzü” kullandınız diye birinin işinden olabileceği endişesi varsa- bu riskin oluştuğu sisteme demokrasi denilebilir mi?

"AKP’NİN KADIN KOTASINI KONUŞALIM"

Melek Özman, Filmmor: Ben dekolte konusunu değil, AKP’nin kadın kotasını konuşmak istiyorum. Hüseyin Çelik’ten bu konuda açıklama yapmasını bekliyoruz. Seçimlerde ne kadar kadın aday gösterecekler?

"KADINLAR OMUZ OMUZA “HADİ ORDAN” DİYEBİLMELİ"

Kumru Başer, gazeteci: Gözde Kansu'yu tanımam, söz konusu programı seyretmem. Ama bir bakan tarafından dekoltesi fazla bulunmuş bir sunucunun işini kaybetmesini çok ürkütücü buluyorum. Hükümetin, medyada ne konuşulacağı, ne giyilebileceği, kimin çalışabileceği üzerindeki doğrudan ve açık etkisini bir yana bırakalım. Kadınlar olarak bir kaç ayrı sorunla yüz yüze geliyoruz bu olayla. Birincisi, dekolte de, başörtüsü de kaç çocuk yapabileceğimiz kürtaj olup olamayacağımız da, hamile olarak ortada dolaşıp dolaşamayacağımız da, kırmızı rujumuz da, mini eteğimiz de hepsi politik konular, yani kadınların yaşamına müdahale anlamında erkek egemenliğinin tezahürleri. İkincisi bu erkek egemenliği, AKP iktidarı özelinde kadına tahakküm konusunu, uygulamaları, zihniyeti, söylemiyle artık tahammül fersah noktalara getirdi. Umudum, bu tür müdahalelerin hepsine güçlü tepki gösterilmesi ve başını örtüp örtemeyeceği, dekolte giyip giyemeyeceğine karışılan tüm kadınların omuz omuza durarak, "hadi ordan" diyebilmesi.

"BASKICI DEVLET POLİTİKASININ TEZAHÜRÜ"

Didem Aydın, Antikapitalist Müslümanlar: Kişiler ister düşünce ve inanışlarına uygun olsun ister olmasın başkalarının giyim kuşamı konusunda fikir sahibi olma ve bunu dileme getirme konusunda söz hakkına sahiplerdir, hakaret ve şiddet içermediği sürece bu ifade özgürlüğüne girer. Fakat Türkiye’deki otoriter rejimin iktidarından birinin, bu tür açıklamalarda bulunması ve bunun sonucunda muhatabının işine son verilmesi asla kabul edilebilir bir durum değildir. Baskıcı devlet politikasının bir tezahürü daha ne yazık ki böylelikle tekrar görülmüştür.