“Kadının insan hakları” başlığı, ilk bakışta ayrımcı bir kavram gibi gelebilir. Kadın bir “insan”dır. İnsanlığın olmazsa olmazıdır. En az erkekler kadar insan hak ve özgürlüklerinden yararlanması gerekir. Erkeklerden fiziksel yönden ayrılıkları, insan haklarından daha az yararlanmalarını gerektirecek bir olgu değil.

Kadınlar, dini, dili, soyu, cinsiyetleri düşünülmeden, herhangi bir ayrımcılığa uğratılmadan insan hak ve özgürlüklerinden yararlanmalılar.

İnsanlığın yarısı kadın. Bir bütünün yarısını aşağılayarak, eşitsizliklere tutsak ederek, erkeklere hizmet edecek araçlar durumuna sokmaya çalışarak barış, erinç içinde yaşanacak toplum olunamaz, insan sevgisinin yaşama geçtiği bir dünya kurulamaz.

Kadınları Ortaçağ değerleriyle kuşatıp evin dört duvarı arasına sokmaya çalışan kültürle, insanlığın mutluluk içinde yaşayabileceği bir dünyaya doğru adımlar atma olanağı olamaz.

Kadınların erkeklerin gerilerinde ikinci sınıf insanlar olmalarına çalışılan bir dünyanın her iki cins için de yaşanılır olması düşünülmemeli.

Bugün Taksim Meydanı’nda, Dünya Kadınlar Günü kutlaması yapmak isteyen kadınların, en doğal hakları olan toplanma, yürüyüş, gösteri, düşüncelerini açıklama özgürlüklerine izin vermeyerek Taksim Meydanı’na çıkan tüm yolların kapatılması kararı alan bir yönetimin, kadın haklarından söz etmeye hakkı olamaz.

Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi’nde 153 ülke arasında 130. sıradayız. Endekste Türkiye; kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği kategorisinde 136., işgücüne katılımda 135., aynı işe eşit ücrette 106., eğitim olanaklarına erişimde 13., sağlıkta 64. ve siyasi yaşamda temsilde 109. sırada yer aldı”.

Kadınlarımızın yeryüzündeki konumları bu. Bu sayılar ülke ortalaması. Kırsal alanda bu eşitsizliklerin daha çok olduğu açık. Bu içler acısı durum giderek daha da kötüleşmekte.

Kadınların erkeklerle eşitsiz koşullar altında yaşadığı bir ülkeyiz. Aile yuvası bu eşitsizliklerle korunamaz.

Yerküre’ye bakın, kadının ikici sınıf bir yaratık olarak görüldüğü hiçbir ülkede, insanca yaşama, ekonomik, kültürel, bilimsel teknolojik gelişme olmadığı görülmekte. Bu gerilikte, yoksunlukta İslam ülkeleri başı çekmekte. Yaşanan bu sonuç nedensiz değil.

Gelenekçi egemen kültür

Bu yazdıklarımı 20’li, 30’lu yıllarda yanımda biri savunmuş olsa, kesinlikle birbirimizi öldürürdük. Suçlu olan ölen ya da öldürülen değil, erkek egemen toplumun değer yargıları, gelenek, görenekleri olurdu. Erkek egemen kültürün geleneksel sınırları içinde yetiştirildik. Vereceğimiz tepki, takınacağımız tavır bu sınırların bizi sıkıştırdığı algı kalıplarıyla biçimlenmekte. Bireyler değil toplumsal algılar, egemen kültür insanlığın bir yarısı olan kadınların insan hak ve özgürlüklerine tutumumuzu belirlemekte. Geldiğim noktada bu algılarımıza bakınca içim kanıyor.

Kadınların sorumlulukları

Yaşadığımız yeryüzü parçasında, Dünya’nın birçok bölgesinde, kadınların insan hak ve özgürlüklerinden yararlanamamalarında, kadınların da sorumlulukları var. Erkek egemen kültürü yaratan erkekler, bu kültürü sulayan, besleyen kadınlar. Erkek egemen kültürü içselleştirip kendilerini, kendi haklarına ötekileştirmekteler. Erkekler, erkek egemen düzen kendilerini ezmekte, birçok kadın bu eylemin haklı olduğunu savunarak susmakta, “Erkeğim sever de döver de” sınırını aşamamakta.

Erkekleri yetiştirenler kadınlar. Kendilerini ezen, aşağılayan, yok sayan bir kültürün sürmesine katkıları büyük.

Kadınların “kendilerine yabancılaşmaları”, “erkek egemen kültüre sessiz kalmaları”, “kendilerini ötekileştirmeleri”, sorunun temel kaynağı gibi durmakta.

Kadınların insanca yaşayabilecekleri bir dünya, kadınların haklarını elde edebilecekleri savaşımı vermekten, başlarını dik tutmaktan geçmekte.

Kadınlara sırtını dönen kültür

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, İstanbul’da imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi” adını alan belge, 01 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açıldı. Sözleşme insanlığın bugüne kadar yayınladığı ilgili belgelere göre ileri önermeler getirmiş bulunmakta.. Kadına karşı şiddet, ev içi şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin en kapsamlı tanımlamaları yaparak, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete karşı tedbir alınması konusunda taraf devletlere pek çok yükümlülük getiriyor.

Önce imzalayıp sonra bu sözleşmeyi kaldırmak için karşısına dikilenlerin, kadın haklarından söz etmeleri, Dünya Kadınlar Günü kutlamaya kalkmaları, kadınlara karşı tam anlamıyla bir ikiyüzlülük.

Yaşamın her alanında erkeklerle el ele, omuz omuza birlikte olmak isteyen kadınların, yılın her gününde, gereken değeri görmeleri, bu saygın duyguları yaşamaları dileğiyle, kadın okurlarımın günlerini kutluyorum.

------------------------------------------------

(1) Nazlıaka, Aylin, Siz Hiç Aylak Kadın Gördünüz Mü? Cumhuriyet Gazetesi, 07.03.2021