İbrahim Açıkyer / ANF

Van Kadın Derneği’nden (VAKAD) Zozan Özgökçe, kadına yönelik şiddetin çıkarılan yasalara rağmen sürdüğüne ve sığınma evlerinin çözüm üretmediğine vurgu yaparak, VAKAD’a 2012’de 280 olan başvuru sayısının 2013’ün bitimine bir ay kala 300’ü aştığına dikkat çekti. İran, Afganistan gibi ülkelerden Van’a gelen sığınmacı kadınların ise ağır yaşam koşullarına mahkum edildiğini dile getiren Özgökçe, sığınmacı kadınların aile içi şiddetin yöneldiği gruplar olarak çifte şiddet ve çoklu ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtti.

Kadına yönelik şiddetin geçtiğimiz yıla göre artış sağladığı Van, kadınların yaşadığı ekonomik, psikolojik ve fiziki şiddet, baskının yanı sıra farklı ülkelerden gelen sığınmacı kadınların dramını da yaşayan bir kent. Bu noktada sığınmacı kadınların iş hayatında da emek sömürüsü hat safhada. İşi olmayan kadınlar ise dileniyor. Özellikle İran ve Afganistan’dan Van üzerinden Türkiye’ye gelen sığınmacı kadınlar da sorunlarına çözüm bulmak adına VAKAD’a başvuranlar arasında.

VAKAD’tan Zozan Özgökçe, kentteki kadınların ve sığınmacı kadınların yaşadığı sorunları, ANF’ye değerlendirdi.

ŞİDDET, ZORLA EVLİLİK, ÇOCUKLARLA BAŞBAŞA KALMAK…

Ekonomik şiddetin yoğun ve en yakıcı sorun olduğunu dile getiren Özgökçe, “Kocanın fiziksel, psikolojik şiddeti yanında ekonomik şiddet kadınların isyanını çoğaltıyor. Çünkü kadınların parasız kalması veya erkeklerin eve hiç para bırakmaması, çocukların aç kalmasına sebep oluyor. Kadınlar o sebeple kapı kapı yardım kuruluşlarına gidiyorlar. Burs için çok kapımız çalınıyor. Aile içi şiddet zaten çok rastlanan bir durum. Zorla ve erken yaşta evlilik. Erkeklerin kadını geride bırakarak başka kadınla yaşaması, çocuklara bakmaması gibi bir yığın sorunla yüz yüze kadınlar” diye kaydetti.

'BU YIL BAŞVURULARDA ARTIŞ OLDU’

Geçtiğimiz yıl 280 olan başvurusu sayısının 2013 yılı içerisinde 300'ün üstünde olduğuna dikkat çeken Özgökçe, “Başvurularda yüzde 10'luk bir artış oldu. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine dair yasa 8 Mart’ta yürürlüğe girdi ayrıca İstanbul Sözleşmesi imzalandı. Yasada ciddi uygulama sorunları var. Özellikle polis ve mülki idare amirleri yasanın onlara yüklediği sorumluluğun farkında değiller. Hâlâ karakollar kadınların ihbar ve şikayet başvurularını almakta ve müdahale etmekte istekli değiller. Her karakolda aynı prosedürler uygulanmıyor. Yasayı bilen yasayı uygularken, bilmeyenler yine geleneksel ve eril zihniyetlerine göre davranmaktadırlar. Koruma kararı verilen kadınlar karakolu aradıklarında polis müdahalesi ya olmuyor, ya da çok gecikmeli bir şekilde oluyor” dedi.

‘SIĞINMA EVLERİ ÇÖZÜM ÜRETMİYOR’

Kamu kurumlarında çalışan ve şiddet uygulayan erkeklerin kamuca korunduğunu vurgulayan Özgökçe, “Öğretmen, polis, sağlık memuru gibi devlet memurlarının aile için şiddet vakaları kamuya yansıması halinde bile maalesef şiddet uygulayan tarafa bir yaptırım olmuyor. Aynı şekilde şiddet gören kadınlar da ciddi bir şekilde korunmuyor. Van'da öğretmenlik yapan Gülşah öğretmenin göz göre göre öldürülmesi bunun bir örneğidir. Bir de sığınma evlerinin sayılarının ve hizmetlerinin yetersizliği de kadınların şiddet ortamında kalmalarına sebep oluyor. Bir süre gidip sığınma evinde kalan kadınların evlerine döndüklerini gözlemliyoruz. Kadınlara neden kalmadıklarını sorduklarımızda ise; şartların kötü olduğu, sorunlarına dair çözüm üretilmediğini, sığınma evlerini yürütenlerin oraları kadınlar için bir bekleme odası görevi yüklediklerini bize iletmektedirler. Kadınların önlerini açacak, yaşama hazırlayacak bir uygulama göremiyoruz maalesef” ifadelerini kullandı.

“VAKAD'ın danışma merkezine gelen kadınlarla bizim de sırasıyla yaptığımız bir işlem yok. Her kadının hayatı, yaşadığı aile yapısı, sosyoekonomik durumu ve bakış açısı çok farklı” diyen Özgökçe, şunları belirtti: “O yüzden her kadın ile öncelikle çok detaylı konuşuyoruz. Bizim kadınları ne yapmaları konusunda yönlendirici bir misyonumuz yok, ayrıca kadınlara akıl verme gibi bir görevimiz ise kesinlikle yok. Kadınlarla dayanışma zemininde bir çalışma yürütüyoruz. amacımız kadınların ev içinde veya dışında yaşadığı şiddeti sadece kendilerinin yaşamadığını kadınların görmesini yani yalnız olmadığımızı görmeyi amaçlıyoruz. Kadınlar olarak birbirimizi yargılamadan, sorgulamadan dinlemek ve kadınların şiddet ortamından nasıl kurtulabileceği konusunu detaylıca konuşuyoruz. Öncelik kadının ne yapmak istediğidir. Yapmak istediğini kadın netleştirince hangi mekanizmalardan destek alabileceğimizi konuşuyoruz. Ona göre kadın kendisine bir yol haritası çizmektedir. Hakları ve ulaşabileceği mekanizmaları bilmeyen kadınlar öğrenmiş oluyor ve hayatında kendine ve çocuklarına şiddetsiz, güvenli bir ortam açmanın ilk eşiğini aşmış oluyor.”

SIĞINMACI KADINLAR

Van’daki mülteci ofisinin kapanması sebebiyle mülteci başvurularının da arttığına dikkat çeken Özgökçe, kendilerine başvuran sığınmacı kadınların İran, Suriye ve Afganistan’dan olduğunu belirtti. Özgökçe, “Üçüncü bir ülkeye nakil işlemleri, hastalıklarının tedavisi, ikamet durumları ile ilgili geliyorlar. Suriyeliler pasaportlu. Mülteci veya sığınmacı statüsünde değiller. Onlar da gıda desteği, nakdi destek almak için geliyor daha çok” dedi.

‘YA DİLENİYOR YA DA DÜŞÜK ÜCRETLE ÇALIŞIYORLAR’

“Mülteci ya da sığınmacı kadınların durumları ise oldukça kötü” diyen Özgökçe, şunları ifade etti: “Bir evde 4-5 aile yaşıyorlar. Dilenerek veya çok düşük ücretlerle kötü koşullarda çalışarak para kazanıyorlar. Çoğu evli. Bekar kadın Afgan veya İranlı oluyor genelde. Ki boşanmış olanlar bize geliyor veya eşi ölmüş olanlar. Eşleriyle dosyasını ayırmış olan kadınlar geliyor. Sığınmacı kadınlar aile içi şiddet dosyası ayırma gerekçesi olarak kabul ediliyor. Mülteci yerine sığınmacı daha doğru bir tabir. Türkiye doğudan mülteci kabul etmiyor. Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi çekince koyan Türkiye’ye Avrupa’dan mülteci akını zaten yok.”

Özgökçe, 23 Ekim 2011’deki depremin ardından sığınmacı aileler sayısında bayağı bir azalma olduğunu belirterek, “Van’da 250 civarında ailenin kaldığını tahmin ediyoruz. Öncesinde 2 binlerin üzerindeydi. Geriye kalanlar Ankara, Eskişehir, İstanbul gibi illere dağıtıldı. Buralardan da 3. ülke olarak genelde Kanada, Norveç gibi ülkeler tarafından kabul ediliyorlar” ifadelerinde bulundu.

‘GÜNDE 5 EKMEK KARŞILIĞI ÇALIŞIYORLAR’

Van depremi sonrasında ülkenin çeşitli yerlerine dağılan sığınmacı kadınlardan kalanların deprem öncesinden çok daha ağır koşullarda hayatlarını devam ettirmeye çalıştıklarını belirten Özgökçe, hizmet sektörünün en alt işlerini en düşük ücretle sığınmacıların yaptığını ifade etti. Gün boyu bedensel olarak çok çalıştıkları halde evlerine ekmek bile götüremeyenlerin olduğunu ve onların da gece yollarda dilendiğini dile getiren Özgökçe, “Bir fırında günde 5 ekmek karşılığı çalışan sığınmacılar olduğunu biliyoruz. Çalışma konusunda da hakları en çok ihlal edilen kesim yine sığınmacılardır. Çünkü sığınmacılar bir sorun çıktığında sınır dışı edilme korkusu yaşadıkları için suskun kalmak durumunda kalıyorlar. başlarına sosyal ve ekonomik hayatta ne gelirse gelsin susmak zorunda kalmaktadırlar. Çünkü toplumun yabancılara karşı önyargıları olduğu gibi, sığınmacı olduklarından dolayı her ihlalde seslerini daha da kısmak zorunda kalmaktadırlar” dedi.

ÇİFTE ŞİDDET, ÇOKLU AYRIMCILIK

Sığınma prosedürlerinin uzunluğu ve bu sürede yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanmamasının sığınmacıları çok kötü koşullarda yaşamaya ittiğine dikkat çeken Özgökçe, “Belirsizliğin yarattığı travma ile ağır yaşam koşulları tüm sığınmacıların en temel sorunlarındandır. Ağır yaşam koşullarında yaşayan sığınmacı aileler içerisindeki kadınlar ve çocuklar aile içi şiddetin yöneldiği gruplar olarak çifte şiddet ve çoklu ayrımcılık yaşıyorlar” diye kaydetti.