Reyhan Toplu / Demokrat Haber

 

“Özgürlük istiyordum nefesim kesilircesine. Özgürlüğüme kavuşmak için dudaklarımdan bir dua koptu, esen hafif rüzgârla dağılıp gitti. Bu sefer daha alçakgönüllü bir istekte bulundum, değişiklik ve heyecan istedim. Bu dua da boşluğa karıştı. Yarı çılgın bir halde “tanrım” diye bağırdım. Öyleyse şimdikinden başka yeni bir kölelik bağışla bana…”

 

***

 

“Eğer ruhum kurtuluşa erecekse bir gün duyduğum bu özlem umut, beklenti niye… Ruhum özgür bedenim köle sanki bitmesi mümkün olmayan bir savaş gibi… Ama ruhum ya özgürleşemezse… Ya bedenim.”

 

Evet, birkaç yılgın, özgürlüğü arayan kadının sözleri bunlar. Bu kadınları yılgınlığa iterek bu sözleri söyleten sadece ‘tanrı’ olmasa gerek… Düşlenen özgürlüğe bu şekilde kabullenerek ulaşamayacakları da kesin.

 

Eş, aile, dost “kadın bu olmalıdır” diye diye kalıplar belirledik. Sonra bunlar toplumsal kabuller haline getirildi. Egemenin diliyle kadının önce benliği sonra da bedeni amaç haline geldi. Hep kadın kadın. Önce ticaret malzemesi şimdi de siyaset. Tarihi bu yüzden iyi okumak gerek, söylemler hep aynı sadece dil değişti. Çünkü iktidarlar hiç değişmedi onlar hep var oldular.

 

Geçmişten günümüze yaşanmışlıklar ‘uygarlıklara bir şey katmamış gözüküyor. Söylem hep aynı “kadının özgürlüğü sınırı”, neden “sınır”, kime göre konmuş ki bu, hangi üstün yaratık bunu belirlemiştir ki. Kendiliğinden var olan özgürlükleri olmamış mıdır ki? İlginçtir bu varlığa hep bir şeyler “verilmiş” almaya hiç hakkı olmamış, olamamış. Bu devletlerin, resmi ideolojinin, toplumsal cinsiyet açısından neyi referans alarak yola çıktığını gösterir. Kadınlar iktidarların amaçlarına giden yolda kullandıkları birer reflekstir sadece.

 

Bu yüzden kadın olduğumuzu fark ettiğimiz anda adını değiştirip okuduğumuz her hikâyenin bizim hikâyemiz olduğunu anladık… Biz olduk.

 

***

 

Biz kadınlar özgürlük sandığımız şeylerin özgürlük olmadığını çok kısa zamanda fark ettik. Aile baba baskısından kurtulduğumuz anda toplumsal cinsiyetçiliğin ince-kaba yöntemlerle uyguladığı baskıyı hissettik ensemizde. Ait olduğumuz, sınıf, halk, dini, inanç ne olursa olsun farklı biçim, yöntem ve dozajlarda da olsa yaşadıklarımızı derinlemesine ele alıp çözümlediğimizde aynı kölelik statüsünde tutulduğumuzu fark ettik. O kölelik ki tüm köleliklerin kökeni. Tüm kölelikler onun değişmiş, farklılaşmış biçimleri. Onun için biz bir adım atınca özgürlüğe doğru tüm iktidar alanları sarsılır. Çünkü iktidarlar her zaman kadın ve çocuklar üzerinden hareket ederler. Onların “ güçsüz, savunmasız, özgürlükten yoksunlaştırıldığını ve yoksunlaştırabileceğini bildiği için. Bunun için söylenmiş olsa gerek “kadının özgürlüğü toplumun özgürlüğüdür” diye. Erkeklerde hiç özgürlük arayışı yok da demiyoruz. Ama erkeklerin özgürlük konusundaki yanılgıları daha derin. Öyle kolay fark edilebilecek durumda değiller köleliklerini. Fark etseler de avantajlarından kolay kolay vazgeçmek istemezler.

 

İktidar alanlarının bolluğudur bunun en temel nedeni. İktidarın kölesi olmakla üzerinde yükseldiği kesim ya da zemini köleleştirici etkisi göz ardı edilerek yaşanır bu yanılgı. İktidar alanları kadın için de vardır. Bu nedenle kadının bu konuda erkeğe benzeştiğinde ne kadar çirkinleştiği de bilinir. Ama en özgürlükçü olduğunu düşünen erkeğin dahi kadınla içinde egemenlikçi, cinsiyetçi yaklaşımları taşımayan bir bağ kurması oldukça güç.

 

Tüm bunlar özgürlüğü imkânsız, gerçekleşemez, sürekli peşinden koşacağımız ama asla ulaşamayacağımız bir şey olarak kurgulamayı ifade etmez. Neyin özgürlük olmadığını ve özgürlüğü getirmediğine dikkati çeker. Tanrıya bize yeni bir kölelik versin diye yalvaracak kadar kopmamak için özgürlük arayışından özgürlüğü yeniden tanımlamamız gereğine işaret eder.

 

Anlamlı, özgür yaşamın ana tanrıçalarının çalınan icatları, gasp edilen değerleri üzerine kurulan ilk devlet Sümerlerdi. Ve özgürlüğü ortadan kaldırdıktan sonra bir kelime olarak ortaya çıktı Sümerce “amargi” yani özgürlük. O yaşama duyulan özlemi, anaya-doğaya dönüşü ifade etmek için. Oradan yola çıkarsak aramak için biz kadınlardaki anlamlı özgür yaşam potansiyeline bakmalıyız. 

 

Kadınlar bu yüzdendir ki ruhtur, ateştir, sudur, topraktır… Kadın toplumsal bir tabiat olayıdır… Kadın özgürleştikçe var olacaktır.