Arzu Demir / ETHA

 

Başbakan Erdoğan'ın, "Kürtaj cinayettir. Her kürtaj bir Uludere'dir" açıklaması, kadınları sokağa döktü. Binlerce kadın önceki gün Kadıköy'de "Kürtaj haktır, Uludere katliam" sloganlarıyla yürüdü, haklarına sahip çıkacaklarını duyurdu.

 

Eylemin katılımcılarından feminist yazar Ayşe Düzkan, ETHA'nın sorularını yanıtladı.

 

Kadınlar dünyada kürtaj hakkını nasıl kazandı?

Bu konuda her ülkede farklı deneyimler var. Fransa örneği ilginç. Fransa'daki eylemler hareketin ilk eylemleri oldu. Catherine Deneuve, Simone de Beauvoir ve Cristian Delfin'in de aralarında bulunduğu 600'ü aşkın kadın 'Ben de kürtaj yaptırdım' diye bir bildiri yayınladı. Hekimler de bu eylemi destekleyen bir açıklama yaptılar. Kürtaj hakkı mücadelesi böylece başladı. O zamana kadar tabi ki kürtaj yapılıyor. Tarihin başından beri kadınlar, kendi bedenlerini denetlemek için gebeliklerine son veriyorlar. Ancak bu yasadışı yapılıyor. Avrupa'da Fransa'nın yanı sıra diğer ülkelerde ve Amerika'da da kadınlar kürtaj hakkı için mücadele ediyor.

 

MUHAFAZAKARLIK DA TÜRKİYE'YE TAŞINIYOR

Ne zaman kazandılar?

1960'lı yıllardı. O güzel özgürlük yıllarıydı. 2. feminist dalganın ilk taleplerinden biri kürtaj hakkı. Bekaret tabusu sürdüğü zaman, evli olmayan kadının cinselliğini denetlemenin bir yolu bekaret. Bekaret tabusu sarsılmaya başladığı zaman, gebelik korkusu gündeme geliyor. Kürtaj ve doğum kontrol hapı gebelik korkusunu ortadan kaldırdı. Ancak ikisi de infial ile karşılanıyor. Bir kadının hem bedenini hem de hayatının denetimini eline alması gerek. Bu hayat meselesi çok önemli. Türkiye'de daha çok beden üzerinden bahsediliyor. Bu doğrudur. Kürtaj insanın bedeninde olup biten bir şey fakat kürtaj olup olmamak hayatınla ilgili bir karardır. 19 yaşındasın, hamile kalmışsın. Bundan sonra üniversiteye mi devam edeceksin, anne mi olacaksın? Bu nedenle aynı zamanda hayatına ilişkin bir karardır.

 

Amerika'da 1990 sonrasında yükselen evangelist muhafazakarlar, "yaşam hakkı" diye bir kampanya başlattılar. Pro-life aktivistleri kürtaj kliniklerini bastılar, kürtaj yapan hekimleri komaya soktular. Bugün yaşadığımız, ABD'ndeki evangelist muhafazakarlığın Türkiye'ye taşınmasıdır. Sadece neoliberal politikalarının değil, muhafazakarlığının da Türkiye'ye taşınmasıdır.

 

12 EYLÜL'E DENK GELMESİ TAMAMEN TESADÜF

Türkiye'de kürtaj hakkı mücadele konusu oldu mu?

Türkiye'de İlerici Kadınlar Derneği'nin böyle bir çalışması olduğunu hatırlamıyorum açıkçası. Türkiye'de kürtajın yasallaşması, darbe sonrasında nüfus planlaması ihtiyacı ile oldu. O yılları yaşayan birçok kadın yasadışı bir şekilde, biraz daha pahalı olarak kürtajı yaptırıyordu. Sıhhi olmayan koşullardı. Bugün AKP, 'din düşmanı' gördüğü Vatikan ile -İran ile Vatikan, BM'de kürtaj karşıtlığında kolkola hareket etmiştir- ortak hareket ediyor. Kadın milleti olarak bizler de - feminizmde kadın hakları enternasyonal bir meseledir- dünyadaki bütün kadın milletinin taleplerini ve haklarını kendi hakkımız sayarız. Dolayısıyla bu mücadelenin nerede verildiği önemli değildir. 12 Eylül dönemine denk gelmesi tamamen tesadüf. Adalet Parti iktidarı olsa da o yasa meclisten çıkacaktı.

 

İspanya'da geçtiğimiz yıl kürtaj karşıtlarının kitlesel bir gösterisi oldu. Kürtaj hakkıyla ilgili dünyadaki tablo nasıl?

Yeni muhafazakarlık kürtaja karşı. Katoliklik doğum kontrolüne de kürtaja da zaten karşı. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların, özellikle AIDS'in ortaya çıkışıyla birlikte korunma, gebelikten korunmadan daha farklı bir anlam kazanmaya başladı. 'Hamile kalırsam da kürtaj olurum' düşüncesini zayıflatan gelişmeler oldu. Özellikle bekar olup eş değiştiren insanlar için. Kondomla korunma daha yaygınlaştı. Kürtaj ihtiyacı düşüren bir etken oldu. Ama ABD tartışmaları dışında bildiğim kadarıyla kürtaj hakkının geri alınması yönünde bir tartışma yok.

 

KÜRTAJ CİNAYET DEĞİLDİR

Bir yazınızda "kürtaj cinayet değildir" diyorsunuz...

Kürtajla alınan çocuk değil. Çocuk aldırmak halk arasında yerleşmiş bir söylem. Bebek de değil alınan. Hatta cenin bile değil. Embrio alınıyor. Canlı olma hali döllenme ile başlayan bir durum değil. O bir kan pıhtısı. İnternettte, pro-life hareketler tarafından dolaşan videolarda ya da fotoğraflarda, kocaman bir bebek parçalanarak alınıyor. O büyük ihtimalle anne karnında ölmüş bebeğin alınmasının videosu. Hiçbir hekim o büyüklüğe gelmiş bir bebeği almaz. Belli ki 6 aylık bir bebek ve insanlar kürtaj diye onu anlıyor. Kürtajda ise alınan cenin bile değil. Dolayısıyla cinayet söz konusu değil. Teamül açısından da, doğumda ölen çocuğa ya da bir günlükken ölen çocuğa cenaze düzenliyoruz. Ama düşüğe düzenlemiyoruz. O henüz canlı değil. Avrupa'daki feministler kürtajda süre konulmaması gerektiğini söylüyor. Tıbbın kendi etikleri var. Çünkü her hamilelik farklı şekilde gelişiyor. Tıbbın etiği yeter, hukukun bir süre sınırlamasına gerek yok.

 

Türkiye'de kadın örgütlerinin kürtajın yasaklanmasına karşı çıkış argümanı ne?

'Bedenimiz bizimdir' üzerinden. Bu doğru bir yaklaşım. İnsanın bedeninde ne olup bittiğine kendisi karar vermeli. Çünkü bizim yasamızda, kadın evliyse, kocasından izin almak zorunda. 18 yaşından küçükse babasından izin getirmek zorunda. "Annenin rahminde olabilir ancak babanın da çocuğu" sözü gerçekçi değil. Devlet, çocuk bakımının meşakkatini aileden alabilseydi. O çift var olan yükü paylaşıyor olsaydı, belki bu tartışılabilirdi. Yine de bir kadın doğurmak istemeyebilir. Zor bir süreç. Evli olsun, olmasın kadının çocuğa tek başına bakacağı belli. O zaman o çocuğu doğurup doğurmamaya karar verme hakkı kadına aittir. Hamilelik ve doğum onun bedeninde olup biten bir şey olduğu için de karar kadınındır. "Ver çocuğu devlet baksın" diyorlar. Ama ben doğum yapmak da istemeyebilirim. 9 ay hamile kalmak istemeyebilirim. Anne olmak bir karar, doğum yapmak da bir karar. Babalık diye bir görev yok. Babalık yakaya takılan bir şeydir. Bu nedenle karar annenindir.

 

Başbakan Erdoğan bu açıklamayı neden yaptı?

Gündem dağıtmak gerçekçi görünüyor.

 

AMERİKAN TİPİ MUHAFAZAKARLIK

Bir nabız yoklaması da yapmıyorlar mı?

Yapıyorlar tabi. Başbakan muhafazakar bir siyasetçi. Sıranın buna gelmesi olağandır. 3 çocuk da, "Sen başka bir şey olma, anne ol" demektir. Ailenin, kadınların kaç çocuk sahibi olacaklarına karar vermek zaten bir otoriterlik. Her şeyimize karar veriyorlar. Otoriterlik, muhafazakar politikanın ayrılmaz bir parçası. Erdoğan'ın bu açıklamasını çok şaşırtıcı bulmuyorum. Hakikaten, Erdoğan'ın yeni muhafazakarlığı, Amerikan tipi muhafazakarlık. Bu Amerikan politikası.

 

Yeni muhafazakarlık kadına nasıl bir rol biçiyor?

"Çalışmasa daha iyi olur." Yaklaşım tam olarak bu. Evlenecek, çocuklarının annesi olacak. Bununla ilgili geliştirilen binlerce ideolojik şey var. Devlet, vatandaşın özel hayatına suçu engellemek amacıyla değil, hizaya sokma amacıyla müdahale ediyor. Kadın da fazla konuşmayacak, örtülü olacak ve topluma çocuk yetiştirecek.

 

Kürtaj açıklamasını Hitler'in savaş dönemine benzetenler de oldu...

Çok benziyor. Stalin'in doğurganlığı artırma politikalarına da benziyor.

 

Kürtaj yasağını Ortadoğu'da savaş hazırlığının bir parçası olarak değerlendirenler de var.

Ben bu fikre katılmıyorum. Çünkü o dönemden farklı olarak ordular çok profesyonelleşti. Türkiye zaten şu anda kendi vatandaşlarıyla savaşıyor. Şu anki savaşlar askeri güçler ile sivil nüfus arasında oluyor ve bitiyor. Suriye'de böyle bir savaş planlıyorlar. Gidecekler ve oradaki sivil nüfusu yok edecekler. Savaştan çok bir saldırı politikası söz konusu.

 

GÖRECEKLERİ DE OLACAKTIR

Kadın örgütlerinin bu tartışmalarda karşı çıkış argümanı ne olmalı?

Sadece kadın örgütleri değil, hekimler de buna karşı çıkmalı. Hekimlik etiğinin zaten kürtaja ilişkin dünyanın her yerinde geçerli olan ilkeleri var. Kürtaj konusunda kadın örgütleri olarak yalnız kalacağız diye düşünmüyorum. Meslek örgütlerinin de desteği olacaktır. Kadın örgütleri, "Biz hayatımızı nasıl yaşayacağımıza, annelik yapıp yapmayacağımıza kendimiz karar vermeliyiz" demeli. "Hem bedenimiz, hem de hayatımız bizimdir" dememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konu Türkiye'nin gündeminden düşüne kadar tepki verilmesi gerekiyor. Muhafazakar politika en fazla kadınları karşısına alıyor. Alacakları varsa, görecekleri de olacaktır.

 

AKP hükümeti kürtajı yasaklar mı?

Onu bizim mücadelemiz belirleyecektir. Ama böyle bir niyeti var...

 

Kadın örgütleri böyle bir saldırıyı göğüsleyebilecek mi?

Böyle durumlar önceden kestirilemeyebiliyor. Hayatında hiçbir gösteriye katılmamış kadınların kürtaj için sokağa çıktığını görüyoruz. Başbakan'ın hiç istemediği bir mobilizasyona da sebep olabilir. Bazen devrimci dalgalar, bir saldırı karşısında oluşabilir.