DEVLET DEĞİL MEVZU DERİN

Ali Bulaç'ın T24'te yayımlanan 'Dindar feministlerin aklı bir karış havada' başlıklı söyleşisinden hareketle 'aklı bir karış havada' kadınlarla BDP'nin önergesini, AKP'nin "sessizliğini" Radikal’den Berrin Karakaş konuştu.

Ali Bulaç’ın, 12 Ekim günü T24 haber sitesinde yayınlanan söyleşisinde, “Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok!” kampanyasını derin devletin bir planı olarak değerlendirmesi, kampanyaya dahil olan kadınlarda küçük bir şok etkisi yarattı. Bulaç’ın aynı söyleşide dile getirdiği “28 Şubat’ta kadınlar da erkekler de eşit derece mağdur olmuştur” görüşlerini ve ‘derin devlet’ meselesini “Akılları bir karış havada” dediği kadınlarla konuşmak istedik. Elbette BDP’nin geçen hafta Meclis’e sunduğu, AKP’nin geri çektiği başörtüsü önergesine dair de konuştuk.

 

HİDAYET ŞEFKATLİ TUKSAL

Ağır ağabeylerin hazımsızlığı...

Bir grup kadın uzunca bir süredir sürüden ayrı bağımsız inisiyatif kullanma cesareti gösteriyor. Sürünün ağır ağabeyleri bunu hazmedemiyorlar. “Kadınlar kendi başınıza nasıl iş yapıyorsunuz? AKP anayasa ile bu işi çözecekmiş neden beklemiyorsunuz?” diye soruyorlar. Sorun katılımcı demokratik anlayışının Türkiye’de yerleşmemiş olması. AKP’nin önemli oranda başörtülü kadın seçmeni var ve meselenin tek çözücüsü kendisi olmak, bu oy rantını kendisi yemek istiyor. Katılımcı demokrasinin yollarını aramıyor. Arasaydı hem Kürt meselesi, hem de başörtüsü meselesi sivil inisiyatiflerle, tartışmalarla çözülebilirdi. Güçlü bir liderin iradesiyle çözülecek diye beklemek zorunda değiliz biz.

28 Şubat’ta kadın da erkek de psikolojik olarak eşit derece mağdur olmuşlardır fakat sonuç olarak 5 bine yakın kadının işten atıldığı söyleniyor. Bu sayıyı bile tam olarak bilmiyoruz. TBMM’ye verdiğimiz dilekçelere de cevap verilmiyor. 2005’te Güldal Hanım’ın, 2010’da Nimet hanımın bakanlıkları döneminde BM SEDAV komitesine başörtülü kadınların müracaatları oldu. SEDAV yasaklardan duyduğu endişeyi dile getirdi, mağduriyetlerin giderilmesini istedi ama hâlâ AK Parti’de ses yok, Savunmalarıysa “Geçmişte engellendik tekrar engellenmek istemiyoruz anayasayla çözmek istiyoruz.” Tabii ki anayasa önemli ama niçin AKP’nin insafına bırakalım ki bu meseleyi. Biz bu mağduriyeti hâlâ yaşıyoruz.

 

FATMA ÜNSAL

BDP’yi yürekten kutluyorum

Bu kampanya o kadar organize olsaydı çağrı seçimden önce olurdu. Çok ağır bir hak gaspı ve ihlali varken bu hiçbir kesimin umurunda bile değildi. Pişkince seçimlere gidiyorduk yine. Çağrı bütün partilereydi zaten. Merve Kavakçı seçilmiş bir kadın olarak Meclis’ten atılalı 12 yıl olmuş ve hala taş kıpırdamadığı gibi “bu ayrımcılığın giderilmesinin zamanı değil” deniliyordu. Başbakan da kara propagandayla yanıltılmış olabilir, keşke bu eylem için yakışıksız demek yerine daha gönül alıcı davransa, üzgünlüğünü dile getirseydi, en çok yakışanı başörtülü adaylar göstermek olurdu tabii. Oysa konu neredeyse tartışılamaz hale geldi. Mesele gayet açık ve net şekilde bir hakkın tesliminin talep edilmesiyken, ‘rant’ gibi sahibini küçülten kelimeler devreye girdi.

28 Şubat’ın etkileri düşünüldüğünde eşit mağduriyetten söz edilemez. Hangi erkek sınıftan çıkarıldı, hakaret edildi, ikna odasına alındı, daha ortaokul sıralarında öğretmen, doktor, avukat akademisyen ve daha birçok mesleği hayal bile etmesi yasaklandı, sokaklarda tacize uğradı. Hiçbirinin telafisi yok.

BDP’yi yürekten kutluyorum. Bu kör noktaların, önyargıların başkasının acısını görmezden gelmenin sonuna geldiğimizin herkesin birbirine doğru adım atmasının önemli bir göstergesi. AKP panik olmamalı, tersine destekleyerek büyük bir olgunluğa imza atmalıydı. Sonucun alınmasının her şeyin üstünde olduğunu gösterme zamanı. Küçük hesaplar yerine büyük politikanın tezahürü olur destek verirlerse.

 

BERRİN SÖNMEZ

AKP’nin önergeyi çekişi siyasi

Mesele ülkemizdeki temel bir insan hakları problemidir. Üç nesil kadın baş örtüsü yasakları nedeniyle mağduriyete uğradılar. Eşlerinin 28 Şubat mağduriyetleri giderilirken kadınlar için bir çaba sarf edilmiyor. Bunların hepsi bizim yaralarımız. İç tüzük meselesinde de tüm partilerin herhangi bir şekilde bu konuyu siyasi malzeme yapmak yerine insan hakları noktasından bakarak yasak zihniyeti kıracak şekilde hareket etmeleri gerekir. BDP’nin önergesini değil, AKP’nin önergeyi çekişini siyasi bir hamle olarak görüyorum ve yakıştıramıyorum. ”Bu bir fırsattır” diyerek samimiyetle destekleyebilirlerdi. Ülkede gerilimi arttırmamak gibi bir kaygıları olabilir ama hareket edilmediğinde de sürekli gerilimler yaşanmakta. Kadınların her alanda desteğe ihtiyacı var ve Ali Bulaç gibi medyatik isimlerin kadına yönelik bu ayrımcı yaklaşımları toplum hayatında da yansımasını buluyor. Genel olarak ülkemizde kadının yaşadığı sorunların birçoğu tepe noktalarda kişilerin kanaatlerini etkileyen bu ünlü isimlerin fikirlerinden besleniyorlar.

 

EMEL TOPÇU

AKP iyimser olmalıdır

28 Şubat’ta mağdur olan kadınlar hâlâ özlük haklarını almış değiller. Emeklilik haklarını dahi 25 milyar gibi bir para karşılığında alabiliyorlar. Erkeklerse tazminatlarını aldılar. Haksız hukuksuz işten atılan kadınlar içinse telafi edici hiçbir şey yapılmadı maalesef. Devletteki bu yasak özel alana da yayılmaya sahip. TESEV’in bu konuda bir araştırması var ve o araştırma da bunu söylüyor.

Sırrı Süreyya Önder özelinde BDP’yi takdir ediyorum. Keşke önergeyi AKP verseydi. Bir AKP’li olarak iyi bir şey yapmalarını isterim. Oysa bu önerge AKP yetkililerince fırsatçılık olarak değerlendirildi. Buna katılmıyorum. Başörtüsü temel bir hak, seçim barajının indirilmesi gibi bir tartışma değil. Bu yüzden CHP’nin de uzlaşmasını beklemek gibi bir uzlaşma bekleyişini anlamlı bulmuyorum. Bütün sorunlarımızın esas sahibi yargıdır. Her alanda yargı çok dar yorumlara hapsolmuş durumda. Başörtüsü konusunda yine de iyimser olmak gerektiğini düşünüyorum. AKP geçmişte kötü tecrübeler yaşamıştır ama gelecek için iyimser olmalıdır.

 

YILDIZ RAMAZAN

“Toplumun dışına çıkın” mesajı

Bizi derin devletin engellediğini kamuya çıkartmadığını düşünürken, derin devletle itham edilmek Türkiye’nin çok sevdiği komplo teorilerinden biri. Müslüman kesim kendi içinden aykırı ses çıkarana “hain” demiyor da, “derin devlet” diyor.

Başörtülüler genel seçmenin yüzde 35’i ve bu kesim mecliste yoksa bunun adı demokrasi olmaz. Mecliste aynı şekilde Ermeniler de, Yahudiler de yok. Ben 34 yıldır başımı örtüyorum ve bu 34 yıllık bir hikaye. 1970’li yıllardan beri problem. Neden problem, kime zararı var? Biz kadınlar zaten mağdurken bir kat daha mağdur olduk 28 Şubat’la birlikte. Erkeklerin o dönem rütbeleri indirildi, sürgüne gönderildiler vs ama biz işlerimizden atıldık, özel sektörde de iş bulamadık.

Yeni başlayacak olanlar umutlarını kaybettiler. Kafalarımıza “Biz kabul edilmiyoruz”u yerleştirdiler. “Bu toplumun dışına çıkın” mesajı verildi. Erkeklerse yaramaz evlat muamalesi gördüler sadece “Hadi seni biraz cezalandırayım…” O kadar yüksek derecede eğitilmiş kadın evde oturmaya mahkum ediliyorsa bu devlete, bu millete yazık. En son Avrupa Birliği raporunda kadın çalışma oranı Türkiye’de yüzde 30. Düşünün..

BDP’nin samimiyetine inanıyorum. Siyaset meselesini artık aşmamız gerekiyor. İnsanları kıyafetlerine göre yargılamamamız gerekiyor. Madem kıyafet konusunda bir düzenleme yapılıyor o zaman başörtüsü konusunda da yeni bir düzenlemenin ne sakıncası var? Ama AKP korkuyor. Korkak. Mağduru oynayıp milletten oy topladı ve hala bu işi düzeltmeyip “Başörtüsü yoksa oy da yok” kampanyasına “Yakışıksız” dedi. Ama birkaç gün sonra Strasbourg’ta kızı ve gelini üzerinden başörtüsü mağduriyetini oynadı. Bu işi çözmek istediklerine inanmıyorum. Prim yapmak istiyorlar.

 

EMİNE UÇAK

Tacize varan yasak

Bu günlerde asıl konuşmamız gereken konu bence AK Parti’nin tavrıdır. Diğer partilerden böyle bir destek olmuşken AKP’nin ‘başörtü yasağını’ dert ettiğini beyan eden bir iktidar partisi olarak teklifi geri çekmek yerine olgunlaştırması ve kamusal alanı da kapsayan bir düzenlemeye gitmesi gerekir. Herkesin yasağa sadece üniversite yasağı olarak bakıp ‘zamanı elbet gelir’ mantığından uzaklaşması gerekiyor. Bugün okullarda, iş yerlerinde kamusal alanda kısacası hayatın her alanında başörtülü kadınlar yok sayılıyor, başını açmaya zorlanmak gibi bir tacizle karşılaşıyor. Dini duyarlılıkları olan olmayan, erkek veya kadın herkesin bu ‘tacize varan yasak’ı görmesi gerekiyor. Bu anca maruz kaldığında hissedilecek bir durum. Ve kimsenin bunu sürekli şartlara bağlamak lüksü yok.

 

CİHAN AKTAŞ

Kanal projelerinden önce bir adım

Başörtüsü yasağı karşısında göstermemiz gereken ilkeli tavrı derin devlet işe karıştı diye askıya alırsak, 28 Şubat zihniyetinin binlerce yıl sürmesine de katkı sunmuş oluruz. Hakikatin peşinde insanlar hedeflerini bir iktidar söylemi sınırları içinde tanımlamakla yetinemezler. Bir zamanlar laisistler başörtüsü yasağını komplo teorileriyle makul göstermeye çalışır, dolarla başını örten kız öğrencilerden söz ederlerdi.

28 Şubat’a dair Mağduriyetleri kıyaslamayı değil de dayanışma çabalarını önemsemeliyiz. Bazen bir erkek başörtülü bir kadına göre bile daha duyarlı davranabiliyor yasak konusunda. Kazananlar safındaysanız bir de, iktidar alanı perspektifinden bakmaya başladıysanız, başörtülü kadın ya da eşi başörtülü erkek fark etmiyor, yasağı kazanımları koruma adına paranteze alabiliyorsunuz.

Elbet hem kadınlar hem erkekler mağdur oldu 28 Şubat’ta, ama açık ki bir fikriyatı bastırmaya çalışan yapı öncelikle sembollerin, görünür olanın üzerine gidiyor. Bana sürekli başörtüsü yasağının yaşattığı acıların dile getirildiği mesajlar geliyor. Başörtüsünün bu toplumda sürdürülen mühendislik politikalarında kirli işler alanıyla sınırlanmak istendiğini ve sistemi asıl endişeye düşürtenin başörtülülerin akli katılımı olduğunu hepimiz ortak bir tecrübe halinde yaşadık, yaşamaktayız, Ali Bulaç da yabancısı değil bu hikayelerin.

Mecliste başörtüsü tartışmasını farklı alanlardaki göz ardı edilmeleri billurlaştırdığı için önemsiyorum, yoksa başörtülü kadınların mecliste bulunmasına aşırı önem atfettiğim yok, ama isteyen de girebilmeli, o ayrı. Hükümet önemli atılımlar gerçekleştiriyor büyük bir başarıyla. Şimdi başörtüsü yasağının gündeme alınmasıyla sürdürülen atılımların zarar göreceği endişesi var sanırım. Ancak her şeye rağmen tarih ve toplum bu sorunun çözümünü AKP’den talep ediyor ve hükümet de bu adımı atacak güce sahip. Izdırap içinde bir nüfus Başbakan Erdoğan’dan kanal projelerinden önce bu olağanlaştırılan haksızlığı düzeltecek adımı bekliyor.