Nüve.biz

Uzun zamandan bu yana Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte hazırlanan yasa taslağında öne çıkan birkaç unsur kafaları karıştırmaya devam ediyor.

Korunacak kişilerin arasından ‘Yakın İlişki Yaşayan’ ifadesi çıkarılarak ve korunma tedbirleri için yetkileri hakim ve savcılara alıp ‘Mülki İdare Amirlerine’ verilmesi büyük tartışmalar yaratıyor.

Tüm bu gelişmelerin üzerine İstanbul Feminist Kolektif, 6 Ocak Cuma akşamı kadınlara ‘toplanma çağrısında’ bulundu. 230 kadın örgütünün imzalayarak Şiddete Son Platformu olarak, oluşturdukları yasa taslaklarının tamamen değiştirildiğini duyurdular.

Taslak metinlerinin toplantılarda olumlu görüldüğü ve kabul edildiğini fakat bakanlığın başbakanlığa sunarken değiştirildiğini savunan İstanbul Feminist Kolektif bakanlığın işlevini yitirdiğini belirtti.

4320 sayılı kanunun iyileştirilmesi için çabaladıklarını fakat bu yasanında aşağısında bir yasa tasarısı ile karşı karşıya olduklarını dile getirdiler. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 12 Ocak Perşembe günü kadın örgütleri ile tekrar toplantı talebinde bulunurken kadın örgütleri artık taslak metinlerini hazırladıkları gibi kabul edilmemesi durumunda masaya hiçbir şekilde oturmayacaklarını duyurdular.

Feminist Kolektif, bakanlığın toplantı talebinden önce kadınların geniş katılımı ile çarşamba sabahı basın açıklaması yapacak. Meclisteki partilerin oylamasına sunulmadan önce Ankara’ya gidileceğini duyurarak kadınları örgütlenmeye çağırdı.

Mor Çatı’dan görüştüğümüz, bakanlığın toplantılarına da katılan Çiğdem Hacısoftoğlu’nun taslak hakkındaki notlarını paylaşıyoruz:
 
“Olumsuz yönde değişenler:
 
19 .09 .2011 tarihinde Bakanlık Taslağında Mevcut Olan ;
 
“Temel İlkeler”  başlığı altında dördüncü maddede mevcut düzenleme kaldırıldı :
 
Bu madde ( eksiklikleri vardı ki buraya ayrımcılığa ilişkin sağlık, yaş, medeni hal ve cinsel yönelim ifadelerinin eklenmesini istemiştik)  ;
a)Hizmetin sunulmasında insan haklarına dayalı, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi,
b) Hakkında koruma tedbir kararı alınan kişilere, hizmet sunulmasının insan onuruna yaraşır şekilde yerine getirilmesi,
c) Hizmetin sunulması ve yürütülmesi sırasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılmaması,
ç) Koruyucu tedbir kararı verilmesi ve uygulanması sırasında hakkında koruma tedbiri verilen kişilerin durumları dikkate alınarak özel ihtimam gösterilmesi,
d) Bu Kanun kapsamında öngörülen tedbirlerin alınması ve uygulanması sırasında; kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, vakıf, dernek ve diğer sivil toplum kuruluşları, gönüllü gerçek ve tüzel kişiler ile özel sektörün işbirliği içinde çalışması ve bu konuda toplumsal sorumluluğun paylaşılmasının sağlanması,
e) Bu Kanun kapsamında verilen hizmetin ülke çapında eşit ve dengeli sunulması şeklinde düzenlenmekteydi.
“ Görevlilerin Eğitimi” başlığı altında on sekizinci maddede mevcut düzenleme kaldırıldı:
Bu madde Aile mahkemesi hâkimleri, Cumhuriyet savcıları, kolluk görevlileri, sosyal çalışma görevlileri ile denetimli serbestlik ve yardım merkezi müdürlüğünde görevli denetim görevlilerinin ve diğer ilgililerin görevlerine başlamadan önce veya görevleri süresince gerekli eğitimi almalarına ilişkin bir düzenlemedeydi ve kadınların uygulamada yaşadığı sorunların çözümünde etkin bir rol oynayacağı düşünülmekteydi. Ancak bu madde de taslaktan çıkarılarak Başbakanlığın onayına sunuldu.
“Uygulamanın Takibi” başlığı altında yirminci maddede mevcut düzenleme kaldırıldı ve buna gerekçe olarak da bütçenin olmadığı gösterildi.
Oysa, Sayın Bakan, Bakanlığın adının değişmesine karşı yapmış olduğumuz tüm eleştirilere karşılık olarak, en azından bu haliyle Bakanlığın icracı bir Bakanlık olduğunu ve bütçesinin son derece arttığını beyan etmişti. Ancak buna rağmen kadına yönelik şiddetle mücadelede son derece önemli bir işleve sahip olacağını düşündüğümüz, izleme mekanizmalarının kurulmasını sağlayabilecek bu madde bütçe nedeniyle kaldırıldı. Kadın Örgütleri bu maddenin geliştirilerek yasada yer almasının gerektiğini ısrarla vurgulamışlardı.
“Mahkeme” başlığı altında yirmi ikinci maddede mevcut düzenleme kaldırıldı:
Bu madde ile halen yürürlükte olan 4320 sayılı yasada, tedbir kararlarının ihlal edilmesi halinde ceza davasının görülmekte olduğu Sulh Ceza Mahkemelerinin yerini Asliye Ceza Mahkemeleri almışken, yapılan değişiklikle maalesef bu düzenleme de kaldırıldı.
“Gizliliğin İhlali “  başlığı altında 23. maddede mevcut düzenleme, daha ayrıntılı ve bu yükümlülüğünü ihlal edeceklere ilişkin cezai yaptırımı içermekte iken, taslağın Başbakanlığa sunulan son halinde, bu maddenin daha soyut olarak düzenlendiğini ve bu hali ile de caydırıcı olmaktan uzaklaştığını görüyoruz.
19.09.2011 tarihli toplantı ve sonrasında belirtmiş olduğumuz hususlar doğrultusunda Bakanlık taslağında olumlu yönde düzenlemeler de yapılmıştır.
Örneğin:
Kadın Örgütlerinin taslağında gerekçeleriyle birlikte ayrıntılarıyla yer alan stalking – ısrarlı takip mağduru olan kişiler de yasanın kapsamı içine alınmışlardır.
Bakanlık taslağının ilk halinde “Koruyucu Tedbirler” başlığı altında düzenlenen maddede, şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan kişinin kamu görevlisi olması halinde silah veya benzeri araçlarını mesai saatleri dışında kurumuna teslim etmesi düzenlenmiş iken, kadın örgütlerinin itirazları sonucu bu madde düzeltilmiş ve kamu görevlisi olsa dahi mesai saatleri ayrımı yapılmaksızın silah veya benzeri araçlarını teslim edeceğine ilişkin düzenleme getirilmiştir.
Her ne kadar 19 Eylül’deki Bakanlık Taslağında bulunmasa da Ekim ayında yapılan değişiklikle Bakanlık taslağına girmiş olan ve “Haber Verme Sınırlarını Aşma” başlığı ile düzenlenen madde, Kadın Örgütlerince sansür olarak değerlendirmiş ve itiraz edilmiş olup, ilerleyen günlerde Bakanlık tarafından bu madde taslaktan çıkarılmıştır. (Maalesef, 28.11.2012 tarihli gazetelerde, başbakanlığa sunulan taslakta “kadın sömürüsü halinde basına 30.000 TL. ceza geliyor” şeklinde verilen haberler nedeniyle bu konunun yeniden taslağa alındığı görülmüştür.)
“Koruyucu Tedbirler” başlığı altında düzenlenen, şiddet uygulayan veya şiddet uygulama ihtimali bulunan bireyin, korunan bireyin konut, okul ve işyerine yaklaşmamasına ilişkin bölümüne, kadın örgütlerinden gelen öneriler üzerine “bulunduğu yer” ifadesi de eklenmiştir.
Kadın örgütlerinin başından itibaren yasada mutlaka bulunması gerektiğini belirttiği ancak hala taslakta yer verilmeyen kimi önerilerimiz ise şunlardır:
Kadına yönelik şiddetin, kadınlar ve erkekler arasındaki fiili eşitsizlikten kaynaklandığının ve bu yasa ile de bunun giderilmesinin hedeflendiğinin açıkça ifade edilmesi,
Yasanın amacının şiddetin ortadan kaldırılması, şiddetin soruşturulması, cezalandırılması ve kadının güçlendirilmesi olarak açıkça yasada yer alması,
Mağdurun yakınlarının ve şiddetin tanıklarının da bu yasa kapsamında olduğunun açıkça belirtilmesi,
Aleyhine tedbir kararı alınabilecek kişilere azmettiren ve yardım edenlerin eklenmesi,
18 yaş altı kız çocuklarının da bu yasa kapsamında olduğunun açıkça belirtilmesi,
Dijital şiddetin yasada şiddet türlerinden biri olarak açıkça yazılması,
Yasada cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği, sağlık, medeni hal vb. nedenlerle ayrımcılık yapılamayacağının ve bu kişilerin yasa kapsamı dışında bırakılamayacaklarının açıkça yer alması,
Şiddete maruz kalan kadınların, destek ve hizmetler ile yasal tedbirler hakkında ana dillerinde, yeterli ve zamanında bilgi edinmeleri için gereken düzenlemelerin yapılması,
Koruma kararının süresinin tehlike esası gözetilerek belirlenmesi, bu anlamda tehlike devam ettiği sürece koruma kararının süresiz olarak uzatılabileceği hususunun düzenlenmesi,
Kadına Yönelik şiddet suçlarının tümünde şikayet koşulu aranmaksızın soruşturmanın başlaması, kovuşturmanın devam etmesi.
Kadına yönelik şiddet suçlarının arabuluculuk ve uzlaşma hükümlerine tabi olamayacağının açıkça belirtilmesi,
Suçların kabul edilemez gerekçeleri başlığı altında; şiddet eylemleri ile ilgili olarak alınacak tedbirler ve başlatılacak cezai işlemlerde kültür, örf ve adet, gelenek veya “namus” gerekçelerinin kabul edilemeyeceğinin düzenlenmesi,
Kadınları güçlendiren politikalar çerçevesinde yeterli sayıda sığınak açılması, cinsel şiddet kriz merkezleri ve 7/24 hizmet verecek acil şiddet telefon hattının oluşturulması ve ivedilikle işler hale getirilmesi,
Yasanın uygulanmasını takip için, KSGM koordinasyonunda, kadın örgütleri temsilcilerinin de içinde bulunduğu bir izleme ve denetim mekanizması kurulması,
Bakanlığın ilk taslağında yer alan ancak sonradan kaldırılan “Görevlilerin eğitimi” maddesinin yeniden düzenlenmesi, verilecek eğitimin standartları ve içeriği ayrıntılarıyla belirlenmesi,
“Bildirim yükümlülüğü” başlığı altında 8. maddede yer bulan düzenleme ile “herkese” getirilen herhangi bir şekilde öğrendikleri şiddet eylemlerini bildirme yükümlülüğünün kadın örgütlerini de içine alması nedeniyle kabul edilmesi hiçbir koşulda mümkün olmadığından, söz konusu maddenin bu yükümlülüğü sadece kamu gücünü kullananlara getirecek şekilde değiştirilmesi, (Bu bölümün çıkarılacağı şifahen söylendi ama netlik yok)
Kadına karşı şiddet suçlarına ilişkin davalarda, kadın örgütlerinin davaya müdahil olabileceğine dair açık bir düzenlemenin getirilmesi,
24,04.1985 yılında Türkiye tarafından imzalanmış bulunan “Şiddet Suçu Mağdurlarına Devlet Tarafından Tazminat Ödenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi” çerçevesinde şiddet suçu mağduru ve mağdur yakınlarına tazminat ödeneceğine dair düzenlemenin yer alması,
Yasa uyarınca yapılan başvuruların gereken aciliyet ve gereken dikkat ve özenle yerine getirilmemesinden sorumlu olan kamu görevlileri hakkında cezai ve hukuki soruşturma yollarının açık olduğuna dair düzenlemenin yapılması,…”