Deniliyor ki, erkekler namuslarını temizlemek veya korumak için kadınları öldürüyorlar.

“Namusumu temizledim!”

Bu cümle genelde bir cinayet sonrası kurulur.

Kadın erkeğin namusudur. Öyle bir akıl var. Bu aklı anlamak için beyin jimnastiği yapalım.

Kadın ne kadar namuslu olursa erkek de o kadar bundan pay çıkarır. Eğer kadın bu akla göre namussuzluk yaparsa (bunun toplumda anlamı; eşini aldatırsa) o zaman da iş erkeğe düşer ve namusunu temizler. Erkekliğin tarihsel bilinci, aile yapısı, töresi, çevre ne der düşüncesi hep bunu talep etti ve ediyor. Hatta din bile bunu ister.

 Şöyle düşünelim, peki ya bir erkeğin çevresinde herhangi bir kadın yoksa, anne, kardeş, eş veya sevgili. O zaman erkeğin namusu ne oluyor? Erkek namussuz mu oluyor? Gerçekte erkeğin namusu nedir ve neye bağlıdır?

Namus nedir? Türk dil kurumuna göre; “1. Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet. 2. Dürüstlük, doğruluk.”

Başka bir tanıma göre; doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, ahlaklılık.

Her kelimesi göreceli bir tanım. Bu tanımlar erkek içinde geçerli mi? Eğer öyle ise erkeğin öldürme bilinci/hakkı nereden geliyor? Bir düşünelim bunu. Toplumsal, kültürel, dinsel bir yanlışın içindeyiz.

Erkekler doğruluk, dürüstlük erdemlilik ve ahlaklılık ile kadınları öldürüyor. Sonuç bu.

Kamusal bilincin kadını erkeğin namusu gördüğü dar yaşam alanlarında bu durum, vakayı daha anlaşılır kılar. Bu tür cinayetlerin çözümü kamusal dar yapının dağıtılması yada dönüştürülmesidir. Bu anlaşılabilir bir şeydir. Deriz ki bu vakalar feodal düzen ürünüdür. Feodal yapı tasfiye edilmeli, edilirse kadın cinayetleri önemli ölçüde engellenir. Eh idare eden bir açıklama…

Peki metropol kentlerde ve eğitim düzeyinin yüksek olduğu yerlerde kadın cinayetleri neden oluyor?

Şahane! bir söz vardır; Ya benimsin ya toprağın.

Şöyle izah edebilirim; Buradaki mesele benim olan, bana ait olan nesne düşüncesidir. Erkek seviyor. Neyi seviyor ve nasıl seviyor? Kadını. Kadını sevme biçimi, kendine ait olan bir nesneyi sever gibi.

Ola ki, ona ait olan nesne ya da mülkiyet başkası ile olursa, ya da ona ait olmayı ret ederse o zaman meseleyi bir cinnet çözüyor.

Bu cinayetlerin psikolojik izahı budur.

“Kocasını/ sevgilisini aldatan kadın öldürüldü” haberlerini çok okuduk. “Karısını / kadın sevgilisini aldatan erkek öldürüldü” haberini ne kadar sıklıkla okuduk?

Burada cinayet, cinnet hakkı erkeğe aittir.

Daha düşünelim.

Akşam evinize geldiniz. Eşiniz/sevgiliniz size ben artık başkasını seviyorum. Senden ayrılacağım dese ne dersiniz? Ulan biz Avrupalı mıyız? Bir cinnet her şeyi çözer de mi?

Bu denli bir açıklık ve şeffaflık bizim topraklarda elbette zor yaşanır. Genelde bu işler gizli yapılır. Başkasını sevme, birlikte olma hali gizli yaşanır. Ortaya çıkarsa kadın için ölüm erkek için “Eh yapmış bir hata, bir hata aileyi dağıtmaya değer mi?” Kadınlar, aileler, toplum, gelenekler, yasalar, din ve nihayetinde devlet hep öyle bir toleransla çalışır.

Hatice Meryem’in İletişim Yayınlarından çıkan müthiş bir kitabı var, adı Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun. Bu kitap birinin karısı olan kadınların hikâyelerini anlatıyor. Herhangi bir erkeğin karısı. Kadının adı yok.

Kadın cinayetleri, ekonomik bir vakadır.

Kadın cinayetleri, kültürel bir vakadır.

Kadın cinayetleri, dinsel bir vakadır.

Kadın cinayetleri, psikolojik bir vakadır.

Aileler, toplum, devlet, hukuk hep el ele faildir.

Böylesine çok yönlü mesele ile nasıl mücadele verilecek?

Bence bu mücadelenin en önemli iki kanadı; aile ve devlettir. Kadın bilecek ki saçının teline zarar gelirse ailesi buna razı gelmeyecektir. Kadın bilecek ki devlet bu meseleyi asla cezasızlıkla ödüllendirmeyecektir.

Filistinlilerin şöyle bir adedi varmış. Bunu, hikayesini daha önce burada yazdığım, “Filistinli Feride” anlattı. Bayramlarda kocalar eşlerini baba ocağına bırakırlar. Kadınlar baba ocaklarında rahatça hasbıhal ederler. Baba ocağı kızlarına sorar; “Kocan sana şiddet uyguluyor mu? Evde bir dert var mı?” Aile bu sebeple değerli bir kaledir kadın için.

Bir de devlet yani bir suç duyurunu ciddiye almaktan, hakkıyla kadını korumaya ve caydırıcı cezalara dek uzanan bir süreç.

Zor bir mücadele alanı. Çok yönlü bir mücadele alanı ve sadece kadınlara bırakılmayacak bir mücadele alanıdır, kadın cinayetleri…