İyi hal indirimi alan istismarcılar, tecavüzcüler, tacizciler. “İYİ HAL’de olun OHAL’de biz iyi değiliz.”

***

Kadınlar olarak 14 yaşında bir çocuk için adliyedeyiz. Duruşma başlıyor tutuklular geliyor, herkes yerini alıyor. Hukuk biltekmil hazır yerini almış durumda. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR dese de, erkan adaleti nasıl icra edecek, görelim bakalım…

Çocuk deyip geçmeyin; Klasörleri doldurmuş tüm yaşadıkları. Klasörler açılıyor, klasörler kapanıyor… hayatın içine giren çıkan saygın; baba, oğul, abi, kardeş , eş çokça erkek var.

Hayatının içinde ne olduğu değil de, olması gereken ve olmayan, ne var? Sinemaya, tiyatroya gitmiş mi, parklarda oynamış mı, kaça kadar okumuş, bebekle mi oynamış bebekliğiyle mi oynanmış…

Sizin de anlayacağınız gibi; Olmayanı öğrenemedik.

Olan ise; sizin yerinizden kalkamayacağınız, klasör sayfaları arasında eriyip yok olacağınız türden. Biz eridik mum olduk..

“Şimdi, ne ihtiyar var, ne genç; ne esir var ne de eşkıya; ne yumuşak var, ne de sert kaldı!... Artık ne mum var, ne demir!” demiş Mevlaana…

Lakin Hakikat kapısını aralamak… içeri girmek zamanı.

Bu güne kadar nasıl olur da oksijeni, havayı, suyu toprağı eşit bir şekilde bunlarla paylaştık, doğanın adaleti bu mu? Bu çocukla bu adamların tanrısı damı aynı acaba? Soruları sorun yığınla soru sorun, beyniniz çatlayana kadar.

Hakikati arayın Çocuğun hakikatini ?

Hakikat dedir? Nerede saklanır.. zerre de olsa hakikat; sahrada mıdır, okyanusta mı yoksa?

Klasörler dolusu bir çocuk ve 176 saygın erkek. Kravat takanlar da var, saç sakal traşlı, düzgün oturanlarda. Cezaevinin onlara iyi gelmediğini; biran evvel bu duruma son verilmesini isteyenler de var. On dört yaşındaki kız çocuğunun yüzde elli engelli olduğunu bilmediklerini söyleyenler ise hemen hemen hepsi.

“Söz konusu vatan” diye başlayan cümleleri sarf edenler hiçbir zaman kendi yaşlarını büyütüp askere gitmek istememişlerdir.

Söz konusu çocuk tecavüzleri olunca, yaşa itiraz eden savunmalar, kemik yaşının ölçümünü isteyenler, görüntüsünün daha büyük olduğunu yargıya anlatıp onaylatmaya çalışanlar. Ailesi yoksul veya çocuk kimsesiz ise küçük yazılmıştır, savunmaları artık klasikler arasında alışılagelen savunma şekilleridir.

Savunma kutsallığını zorlayan, safsata savunmalar; savunma ve kutsallığın tecavüzü de yine bu arenada yapılıyor.

Sayın heyet! diye başlıyor sanığın kadın avukatı; “müvekkilimin eşini çağırın lütfen, gördüğünüz gibi çok güzel ve çok bakımlı bir kadın. Benim müvekkilimin, böyle güzel bir karısı varken sorarım size o kıza niye gitsin” .

Böyle bir savunma yapan hukukçu, hele hele kadın hukukçu olması da derinden bizi yaralasa da, derin politik değerlendirmeye ihtiyaç duyuyoruz.

Yüzü karasıca tabloyu yaratan yüzü karanlık insanların arasında koridorda saatlerce bekleyen onurlu insanlar da vardı.

Onlar kadınlardı, anaları, bacıları, eşleri, kızları… omuzlarına binmişti utanç, gözbebelerindeydi de gözyaşları hiç dinmedi… utanç ağız dolusuydu; dua ağızlarından hiç düşmedi… alınlarında, derin çizgi oluşturmuştu utanç. Duvara çarpmışlardı da ölüm atbaşıydı, utançla… belki bin defa , belki daha fazla; Ya Rabbim kurtar bizi diye yakarmaları, ölmemek için değildi elbette.

Bütün yakarışlar; ne olmuşsa olmuş, bugün aklansın, bugün hafızalardan silinsin, bugün bunlar hiç yaşanmamış olsun. Bu utanç perdesini alın üstümüzden, alın ki ak tülbentlerimizi örtelim. Bir daha da; böyle dünyaya, böyle gelmeyelim… dercesine koridorlardan çekildiler…

Adalet ise yeni saygın beylere randevu vererek perdeyi kapattı.