1987 yılında İzmir 9 Eylül Üniversitesi İşletme Bölümü’ne kaydoldum. 12 Eylül darbe sonrası bir dönemdeydik ve ülkede toplumsal hareketler çok cılızdı. Ancak bizim okulda hemen her gün, çok kalabalık eylemler oluyordu. Öğrenciler “Hasgür istifa”, "Hasgür istifa” sloganlarıyla ordan buraya, burdan şuraya yürüyüp duruyordu.

Ben de 12 Eylül darbe sonrasının apolitik kuşaklarındandım ve sadece memleket takımı Kuşadası Spor’un maçlarına giden, “ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu” gençliğindendim.

“Sağ-sol, Kürt, Alevi, dinci, milliyetçi, sosyalist ne?” diye sorsanız, “Ne?” diye cevap verebilecek bir durumdaydım.

Okulda pek tanıdığım da yoktu. Bir gün derste benim gibi yalnız oturan Bingöllü bir gençle tanıştım. O anlattı “Hasgür istifa” sloganlarının nedenini.

İbrahim Hasgür diye Fethullahçı bir hoca varmış, dersine giren öğrencilerden İslamcı, milliyetçi, sağcı, cemaatçi olmayanları muhbirlerine tespit ettirip, zayıf not vererek okuldan attırıyormuş.

O zamanlar 2 yıl üst üste aynı dersten sınıfta kalan okuldan atılıyordu.

Tabii bu bana biraz abartılı geldi önce. Ama ben de herkes gibi “Hasgür istifa” diye yürüyen kalabalığa katıldım. Atılan öğrencilerden bazılarıyla da arkadaş oldum. Hayatlarının söndüğüne inanan o gençlerin nasıl çırpındıklarına tanık oldum.

Çok sayıda insan yemin billah ederek 100’lük kağıt da verseler İbrahim Hasgür’ün zayıf not vererek kendilerini sınıfta bıraktığını iddia ediyordu. İslamcı, milliyetçi, sağcı, cemaatçi öğrencilerin ise boş kağıt da verseler sınıflarını geçtiği söyleniyordu.

Özellikle Cuma namazına giden öğrencilerin kolay sınıf geçtiği anlatılıyor, sırf bu nedenle Cuma günleri birçok öğrenci caminin yolunu tutuyordu.

Anlatılanları dinleyince, olanları izleyince İbrahim Hasgür adlı Fethullahçı hocanın ne büyük bir haksızlık yaptığını anladım.
***
Çocukken kendi isteğiyle Kuran kursuna giden, okulda din öğretmeni tarafından namaz kılmayı diğer arkadaşlarına göstermesi için sıra üzerine çıkarılan, Ramazanlarda oruç tutup her Teravih’te sevaptır diye başka bir camide namaza duran ben, üniversiteye gelir gelmez Fethullahçı bir hocanın bu haksızlığıyla karşılaşmıştım.

Belki de bu sayede “alnı secdeye varandan zarar gelmez” saflığına düşmedim ileriki yıllarda. Hatta insanları kandırmanın, aldatmanın, kullanmanın en kolay yolunun din olduğunu erken fark ettim.

Çünkü yoksul çocukları okuttuğu, hayır işleri yaptığı iddia edilen bir grubun, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden çok zor koşullarla okumaya gelen o yoksul gençleri nasıl haksız yere okuldan attığını gördüm.

İleriki yıllarda, neredeyse her türlü sınavda çaldıkları soruları kendi yandaşlarına vermelerine, böylece başkalarının haklarını yemelerine de tanık olduk hep birlikte.

Çeşitli kurumlarda kendilerinden olmayanları iftira atarak, ihbar ederek, yıldırarak, ayak kaydırarak bertaraf etmelerini izledik.

Devlet kurumlarında yukarılara doğru sızdıkça insanların konuşmalarını dinlemelerini, gizli kamerayla görüntülülerini kaydetmelerini, sonra bunları tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmalarını duyduk.

Önlerinde engel gördüklerine sahte deliller üreterek kumpas davaları açmalarını, yüzlerce insanı haksız yere tutuklamalarını okuduk.

Yıllarca herkesi darbeci diye suçlayıp, yaftalayıp, içeri atmaları yetmiyormuş gibi, ardından 2016 Türkiye’sinde darbe yapacak kadar alçalmalarını da yaşadık.
***
Tüm bu yaşananlar üzerine “Sonraki yıllarda İbrahim Hasgür neler yapmış acaba?” diye bir Google’ladım.

Beyimiz yükselmiş de yükselmiş, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AKP'den İzmir milletvekili bile seçilmiş.

AKP-Fethullahçı ittifakı bozulunca da AKP’yi hedef alan zehir zemberek açıklamalar yapmış.

Biz mi?

Biz, günümüz Hasgürlerince itilip kakılmaya devam ediyoruz…