“Önce Edep” diyen köşe yazarı Hayrettin Karaman, “Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaya kapılıyorum; sanki farklı olanlara şunu diyor: Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şeyim var” diye başlamış yazısına.

Okuduğumda hiçbir halt anlamadım ben.

Kime sesleniyor, sigara içen başörtülü kadına.

Kiminle ne paylaşacakmış?..

BEN DE TANRIYA SIĞINDIM

Lise birde tanrıya sığınma ihtiyacı hissetmiştim.

Arkadaşlarım beni anlamıyordu.

Ya da ben onları anlamıyordum. Onların zevk aldığı şeyler beni düşündürüyordu.

Anne babama kendimi yakın hissetmiyordum.

Onlara arkadaşlarımla aramdaki sorunları anlatsam kesin beni okuldan alırlardı.

Ben de tanrıya sığındım.

Beni fark etsin diye ya da etrafımdaki insanlar benden uzak dursun diye, başımı örtmeye başladım.

Okula kafamda türbanla gidiyordum.

Önce kimseler beni umursamadı, bendeki değişikliğin nedenini bile sormadılar.

Bir gün annem, okuldan eve geldiğimde kafamdan öfkeyle eşarbımı çekip çıkardı.

Sen kim oluyorsun dedi, ben bile başımı örtmüyorum, bu yaşta ne örtüsü bu!

Acayip gururum kırılmıştı.

Kendimi çok ciddiye alıyordum.

Bana çarpan olayları da bu yüzden ciddiye alıyordum.

Annemin öfkesi bana da geçti, vazgeçtim, mesafeli davranmaya başladım, tanrı dahil her şeye.

O yüzden çocukluğumdan beri etrafımda olan başörtülü kadınların hep sığınma ihtiyacından saçlarını örttüğünü düşünmüşümdür.

Akıl sınırlarının, örtüyle mecburen sınırlandığını düşünmüşümdür.

Bir yerde durma zorunluluğu, sorgusuz durmaya meylettirir insanı.

BANA SÖYLEYECEKLERİ NE OLABİLİR, DİYE DÜŞÜNMÜŞTÜM

AKP hükümetinin yeni iktidar olduğu dönemlerde, kadın yazarların çokluğunu görünce erk yanım onları küçümsemişti.

Kendi köyünün sınırlarını dünyanın sınırı sanan Ünzile gibi bana söyleyecekleri ne olabilir, diye düşünmüştüm.

Çünkü onları durduran çok şey olduğuna inanıyordum.

Eylemler ve söylemler denk olmadıkça kişinin hayatının hiçbir ciddiyeti yoktur.

Her neyse bir yazı okumuştum. Gayler hakkındaydı, üstelik türbanlı bir kadın yazar tarafından yazılmıştı. Böyle bir bakış açısıyla okuduğum için de gayet beğenmiştim yazıyı.

O günden sonra ne söylediklerini merak edip okudum bu tarz kadın yazarları.

İNANÇLARIMIZ ZİHNİMİZİ SINIRLAR

Şimdi en başa döndüm.

İtaat özgürlükten fedakarlık etmek demektir.

Çünkü inançlarımız zihnimizi sınırlar.

Bu iç çamaşırı giymeyen insanların aydın olduğu önermesini çıkarmaz ortaya elbet ama kesinlikle farklıdırlar.

İsteyen kendisini bir kutuya kapatır ve orada yaşar.

Kimse de onun varlığını sorgulamaz.

Hepimizin varoluş sebebi birbiriyle ilintili.

İşte bu yüzden bazı insanlar sevap işlediğini sanırken alakasız insanları günaha sokar.

HADİ KADINLAR ETRAFA VAAT DAĞITMAKLA MEŞGUL

Bir de hep sormak istemişimdir.

Sayın Hayrettin Karaman hocam, neden bizim ilahiyat fakültelerimizden islam dünyasını yerinden oynatacak fikir adamları çıkmıyor?

Hadi kadınlar sigara içip etrafa vaat dağıtmakla meşgul. Bu ADAMLAR yüzyıllardır tarihe adını yazdıracak herhangi bir icraatta bulunmuşlar mı?

Mesela ben bir kadın tanıyorum. Kendisi bu ülkede yetişmiş. Orta Çağ Felsefesi ile ilgileniyor. Kendi alanında yazdığı kitapları var.

İki saat de olsa onunla aynı çatı altında bulunup ondan ders alma şansına mazhar olmuştum.

Bize Orta Çağ dönemini anlatırken bir kavramdan bahsetmiş, bu benim bulduğum bir kavram demişti. Felsefeye kattığı bir kavrammış.

Tahtaya bir tablo çizmişti, yarattığı kavramın tablosuydu.

Biz, senelerdir bu işe gönül vermiş insanlar gibi iki dakikada o tablo sayesinde anlatmak istediklerini kavramıştık.

Var mıdır, İslam tarihine kavram dahil eden bir ilahiyatçımız?

Yoksa regl olmuş kadının namaz kılmasını tartışmanın ötesine geçemediler mi hala bizimkiler?

He bir de vaatkar sigara içen, edepsiz kadınlar var, kendilerinden olmayanlara özenen…

***

Güzel günlerde görüşelim, görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.