Yıl 2005…

Dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy Paris’te banliyölerde son dönemde artan olayların ardından Argenteuil’i ziyaret ediyordu.

25 Ekim günü yaptığı bu ziyarette Sarkozy’e şişe ve taş fırlatılınca, Fransız siyasetçi çıkacak olayların sembolü olacak sözünü söyledi:  Racaille yani “Ayaktakımı”…

Bu sözden iki gün sonra 27 Ekim’de polisten kaçan Afrika kökenli iki göçmen gencin Banou ve Ziad’ın elektriğe kapılarak ölümünün ardından fitil ateşlendi.

İlk gün 23 otomobil ateşe verildi.

Olaylar her geçen gün arttı ancak Sarkozy geri adım atmadı.

31 Ekim’e gelindiğinde polis olaylar için “gerilla savaşı” tanımı yapmaya başladı.

1 Kasım’da artık Paris’in dört bir yanı eylem alanıydı. Olaylar banliyölerden çıkmıştı.

Bunun üzerine bir gün sonra Chirac ilk kez konuştu, "Hararet düşürülmeli" dedi.

Fakat bu uyarısı yetmedi.

24 saat geçmeden göstericilerin ilk kez polis ve itfaiyecilere ateş açtığı haberi geldi.

Fransa hükümeti başkent Paris'te başlayıp diğer kentlere de yayılan olayları dizginleyebilmek için 1955 yılından kalma ve çok az kullanılmış bir yasaya başvurdu.

Fransız polisi en son Cezayir olayları döneminde verilen yetkileri ile sokağa çıkma yasağı ilan edebiliyor, mahkeme izni olmaksızın istedikleri kişi ve yerleri arayabilme hakkına sahip oluyordu. Yani olağanüstü hal ilan edilmişti.

Ülke geneline yayılan eylemlerde 10 bin araç yakılırken, 300 civarında kamu binası ve mağaza kundaklandı. Olaylar sırasında 5000'den fazla kişi de gözaltına alındı.

Bu olaylardan 8 yıl sonra…

İstanbul’da başlayan olaylar Türkiye geneline yayıldı.

Gezi Parkı’ndaki eylemler Pazar günü tam dinmek üzereyken Başbakan Erdoğan’ın “Biz birkaç tane çapulcunun meydana gelip halkımızı tahrik etmesine seyirci kalmayız” sözleri geldi. Bir kez daha meydanlar doldu.

Sonrasında ne olacağı, 2005’teki Fransa gibi Türkiye’nin de olağanüstü hal kararları alıp almayacağını ise zaman gösterecek…