“Adalet bütün ahlaki görevlerin toplamıdır.”
William Godwin

AKP’nin Yüksek Seçim Kurulu temsilcisi Ali İhsan Yavuz'un kitle iletişim araçlarının, halkın dilinde güldürü konusu olan "İstanbul’da hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu" sözleri, son zamanların en ünlü sözlerinden biri oldu. Bu tümcenin felsefecilerin bile altından kalkmayacakları karmaşık bir söylem.

Bu söylemin mantıklı bir açıklamasını yapmanın olanağı yok. “İstanbul’da hiçbir şey olmamasına karşın, biz bir şeyler oldu algısı yaratacağız” demek, sanırız en akla yakın açıklama.

İstanbul’da bir şeyler oldu. Tüm dünyanın gözleri önünde İstanbul halkının oylarına el konuldu.

“İstanbul’da bir şeyler oldu”. İstanbul’da bir şeyler değil çok şeyler oldu. Olan şeyin ne olduğu konusunda, AKP-MH ortaklığı akla, mantığa uygun, tutarlı bir açıklama yapamadı. İstanbul’da gerçekten bir şeyler oldu. Bu AKP’nin ileri sürdüğünün tersine yapılan şeylerdi.

İki yıldan daha uzun bir zamandan buyana, AKP’ye oyları kaptırmamak, vatandaşlarının oylarını oldubittiye getirilmemesi için birçok oluşum kuruldu. Yerel Meclisler, Mahalle Meclisleri kuruldu. Bu oluşumlar birçok işler yaptılar. Gençler, kadınlar bildiriler dağıttılar, seçim çalışmalarına omuz verdiler. Bu işler AKP’li Ali İhsan Yavuz’un söylemek istediği işler değil, tersi işlerdi. Yıkıma sürüklenen Türkiye’yi uçurumun kıyısından kurtarma uğruna yapılan işlerdi.

Genel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Anayasa oylaması süreçlerinde Seçimler öncesinde, sırasında yoğun çalışmalar yapıldı. Gençler, kadınlar bildiriler dağıttılar, seçim çalışmalarına omuz verdiler.

Bu çalışmalarda, seçimlere hile karıştırılması için değil karıştırılmaması için uğraş verildi. Yurttaşların oylarının ülkenin geleceğinin yararına olması doğrultusunda kullanmasına çalışıldı.

Yerel Meclisler oluşturuldu. Tüm demokratik hak ve özgürlüklerin boğularak koyu bir diktatörlüğe doğru gidişe dur diyebilmek için, demokratik güçler bir araya gelmeye çalıştı.

Hilesiz bir seçim yapılsın Ekrem İmamoğlu 31 Mart’ta aldığı oydan daha çok oy alır. Bunu bilenlerin hilesiz bir seçim yapmaya yanaşacaklarını düşünmek saflık olur.

Tüm dünyanın gözleri önünde bu ülkeyi bu duruma düşürmeye kimin hakkı var?

Yargının güven yitimi

31 Mart 2019 tarihinde yapılan Yerel Yönetimler seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını AKP’nin adayı Binali Yıldırımın kazanamamasının yankıları büyük oldu.

Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesi kararı halkın en az yarısının içine sinmediği görüldü.

Yüksek Seçim Kurulu, mantıklı bir açıklaması olmayan kararıyla büyük halk yığınları, barolar, değişik kesimlerin temsilcisi olmayı savlayan örgütler sokaklara döküldü.

YSK’nın kararı en doğru karar olsa bile, halkın yarısının içine sinmediği bir karar olma durumuna düştü. Ülkede yargıya güvenin dip yapmasına neden oldu. Tarafsız olması gereken YSK, halkın gözünde çok kötü bir yere taşındı. Bu durum hem YSK’nın hem de genel olarak yargının yara almasına neden oldu.

YSK’nın İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerini yenileme karar ABD, AB başta olmak üzere tüm Dünya ülkelerinde eleştiri, kınama konusu oldu.

49 Baro ortak açıklama yaparak YSK’nın kararını, Türkiye Hukuk tarihine sürülmüş “Kara bir leke” olarak nitelediler.

Güçlünün hukukunun üstün gelmesi değil, hukukun her türlü gücün üstünde olmasına çalışıldı.

Herakleitos, “Adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz” demiş. Bir yangın doğaya, doğanın ürünlerine, canlıların barınaklarını nasıl kül ederse, adaletsizlik de toplumların bir arada yaşama düzeneklerini yerle bir eder.

Umarız YSK’nın bu kararı, toplumsal dokunun bozulmasına, kutuplaşmalara, gerilimlerin tırmanmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına neden olmadan ortadan kalkar.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi sürecini soğukkanlı, şiddetten uzak, akılcı adımlarla, demokrasiye geçişe dönüştürme çabalarıyla yönetmek gerekmekte. Yağma düzenini, birlikte, insanca yaşama çevirmek yurttaşların elinde.

Yolumuz açık olsun.