Toplu taşımanın toplu cezaya döndüğü bir yerleşim yeridir artık İstanbul. Bunu bu kentte yaşayan yüz binler her gün kendi yaşadıklarından deneyimliyor. Artık günün herhangi bir saatinde değil, bütün saatlerinde duraklarda yaşananlara bakmak yeterlidir bunu anlamak için. Ancak ‘İstanbul’un trafiğini rahatlattı’ denilen ancak şimdi tamamen ezaya dönen metrobüsle yolculuk üzerinden konuşacağım. İlk durağından itibaren oturmaya boş koltuğun kalmadığı,  oturarak değil bir yere tutunarak insanların yolculuk yapmasının bile artık mümkün olmadığı metrobüs yolculukları. Metrobüs yolcuğu artık toplu taşımanın anlamını da değişime uğrattı. Yaşanan şey taşınma değil, bir noktadan bir noktaya sürüklenmedir.

Akşam saatlerinde Zincirlikuyu ve Cevizlibağ istasyonlarında iki kare resim çekmek durumu anlamak için yeterlidir. Taşıtlara binmek için düzenlenen alana sığmayan insanlar merdivenlerden yukarılara kadar uzanıp gidiyor. İnsanların beklentisi ve de talebi metrobüsün koltuklarına ulaşmak değil, bir şekilde kendini bu metal ve de uzun kabın içine atabilmek. Kalabalıklar beklerken araçlar gelir ve gider ama sen adım yerinden kıpırdayamazsın. Hareket etmek adımlamakla değil de bedenden bendene artık yürümek gibi bir hal aldı. “Normal” bir durumda “hop hop, neler oluyor” denecek durumlar burada artık olağanlaştı. Hepinizin derdi bir an önce şu metal büyük kutuya kendinizi atmak. 

On binlerce, yüz binlerce insan böyle bir duruma nasıl alıştırıldı. Metrobüsün kapısına yığılmış insanlar kalabalığı bütün gücü ile önündekini iterek kendisini sokacağı bir alan yaratmaya çalışıyor. Kimsenin içeri girmek ve de bir koltuğa oturmak gibi bir beklentisi kalmadı artık. Bir şekilde sıkış sıkış araca girmek ve o noktadan hareket eden insanlardan biri olunmak istenen şeydir tek istek.  Araç hak ete etmeye başlayacak ama dakikalar geçiyor ama araç yerinden kıpırdamıyor. Çünkü aracın her üç kapısında da bir şekilde bedeninin bir bölümünü sokuşturan kişiler geri kalan bölümü araca sokmak ile cebelleşir durur. Birkaç dakika bu mücadele devam eder. En sonunda kimileri başaramaz ve bir sonraki araç için bekleşir. 

Araç en sonunda hareket eder. Vardığı ilk durukta gene kapı açılır ve insanlar bu kapılara bir kez daha yığılırlar, bunu yaparken artık aracın içine de bakma ihtiyacı duymaz. Gayriihtiyarî bir şekilde arkadaki kalabalık tarafından bunu yapmaya sürüklenir. Araç bu durağı da arkasında bırakır. Aracın her ani hareketi ile insanlar uyumlu bir salınma ile bir hareketlenme yaşarlar. Bir yere tutunabilen “şanslı” insanlar dışındaki çokluk başka bir bedenin kendi bedenini tutma gücüne güvenmekten başka yapacak bir şeyi yoktur. Böylesi bir kalabalık, bedenden bedenlere zorunlu tutunma hali ve nefessiz kalma halleri. Kimse tercihen böyle bir şey yaşamak istemez. Kimseye para ile de bunu yapamazsınız. Gelin size şu kadar vereceğiz, ama bütün gücümüzle sıkış tıkış bir araca bindireceğiz üç durak yol alacaksınız. Kimse bunu kabul etmez. 

Çünkü yaşanan durum Schindler'in Listesi filmindeki bir sahneyi andırıyor. Toplama kamplarına götürülürken insanlar, o araçların içine üst üste yığılırcasına sokuşturularak götürülürler. Şimdi İstanbul’da her gün yüz binlerce/milyonlarca insan adeta toplama kamplarına götürülürcesine bu yolculuk hallerine nasıl gelirler. Bu durum artık bir işkence halidir. İnsanlar her günün 2-2,5 saatini bu şekilde yaşamaya razı edildiler. Bu razı edilme haline bakmak gerekir. Gerçekten bir razı edilme hali var mıdır? Aslında bir uğultu var alttan alta. İnsanlar nefes nefese bu yolculuk halini yaşarken zaman zaman birlikte sesli düşünürken bazen de öfkeli/küfürlü bir hal ile tepkiler oraya dökülmektedir. Ancak sadece bu kadar… Daha ilerisi yok. 

Zorunlu olarak içine itildiğin bu işkence hale tepkiler sadece bu kadar mı olmalı. İnsanların bu kentte yaşama dair beklentisi; yorucu geçen bir iş günün sonunda bir şekilde kendisini eve atmak ve yemeğini yedikten sonra tv’ye komuta ederek uyuyakalmak mı kanepesinde. Bunun için bir hayat yaşanır mı? Başka bir şeyler olmalı… Toplum taşımaya tekrar bakmaktan fayda var. Toplu taşıma toplumların gelişmişlik düzeyeninin bir ölçütü olarak kabul edilir. İstanbul’dan doğru baktığımızda ortaya çıkan fotoğraf da aynı şeyi söylüyorsa Türkiye bu gelişmişlik düzeyinin en diplerine düşer. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi İstanbul’da toplu taşıma artık toplu sürüklenmeye dönüştü. 

Nereye kadar bu toplu sürüklenme hali? 

İstanbul yeni Gezi’lere gebe…

İstanbul patlayacak… İkinci, üçüncü İstanbul düşü kuranlar altında kalacak.